Kaynak
Osman Kibar, Biga Yöresi Ağızları
SÖZLÜK // 4820 kelime
A
á be : Hitap sözü
a bire : Ha bre; gayret ısrar bildirimi
ā : Ağ; ağa
ā- : Almak; ahmak
aaç : Ağaç
aba : Abla; yün giysi; çul
abalar : Yer adı (Çakırlı)
abar<haber : Haber
abba<apa/appa : Dede
abbacık sopası : Baston
abbacık : Dedecik, yaşlı düşkün dede
abbamōlu<abba-m+oğul-u : Dedemoğlu; küçük amca, yeğen
ābi : Ağabey
abidik : Kadın ayakkabısı; güvenilmez kişi
abtal<abdal : Yer adı (Bezirganlar)
abu : Abla
acāküf<hacı+ākif : Kişi adı
acar : Çalışkan, becerikli, açıkgöz
acat<hacet : İhtiyaç
accıcık : Azıcık
accicik : bkz. “accıcık”
accik<az-ıcık : Azcık
acer aşı : Hacer aşı; bulgur-yoğurt-yeşil domates yemeği
acı bēzi<hacı bez-i : Büyük başörtüsü
acı takkesi : Namaz takkesi
acı : Acı; hacı
acıbā : Acaba
acıbakan : Ev çatısında merdiven koruganı
acıbāna : bkz. “acıbā”
acıboaz<hacı+boğaz : Yer adı (Hacıköy)
acıkuşu : Hacı kuşu; kırlangıç, serçe
acıkuşu<hacı+kuş-u : Kırlangıç
acısarı : Koyu sarı
acısmol<hacı ismail : Kişi adı
acıya git- : Hacca gitmek
aç armanı : Aç harmanı; köyde ilk ürün kaldırılan harman
âç kaşık : Ağaç kaşık
āç : Ağaç
açacak : Anahtar
açbakır : Aş bakracı; küçük bakraç
aççak : bkz. “açacak”
aççe<hatice : Kişi adı
aççicik : Azıcık
aççik : Azıcık
aççikçene<az-ıcık-ça-n-a : Çok az
açık araba : Yük arabası, kamyon
açık ayat : Önü açık ayat (mimari) bkz. “ayat”
açık : Rahat, serbest tavırlı, canayakın
açıkbaş : Açık giyimli; başörtüsüz kadın
açırak<aç-ık-rak : Açık, aralık, açık renkli
āçkaşık<ağaç+kaşık : Ağaç kaşık
āçlıdere<ağaç-lı+dere : Yer adı (Göktepe)
adam kısmı : Adamlar, rrkekler, erkekler zümresi
adam kullū<adam kulluk-u: Adamlar, erkekler, erkekler zümresi
adamnā<adam-lar : Erkekler
adamnık<adam-lık : Özel günlere ait giysi; bayramlık giysi
adatarla : Yer adı (Çelikgürü)
adayolu : Yer adı (Ilıcabaşı)
adımtaşı : Yer adı (Şakirbey)
ádi : Haydi
ádîn : Haydi, haydi
adrese : Adres
afan tufan : Afet, sert rüzgar; telaş
āfız : Hafız
afif : Hafif
afka : Bir tür iri mercimek
afkala- : Sallamak, sarsmak, karıştırmak; aşağılamak
afkalan- : Afallamak, şaşırmak, telaşlanmak
afkat : Avukat
afta günü : Hafta günü; Çarşamba (Biga pazarı günü)
afta : Hafta
afyonna-<afyon-la- : Çocuğa afyon yalatıp uyutmak
aga : Ağabey; amca
agalık : Gelinin ağabeyi; üvey ağabey
agánın<aga-cık-ın : Ağabeyin küçüğüne hitabı
ahlat : Armut (MA)
aıl : Ağıl, koyun barınağı
aır : Ahır
aırkaya<ahır+kaya : Yer adı (Çakırlı)
ak armıt : Armut adı
ak imamı : Hak imamı; maaşı buğdayla ödenen köy imamı
ak : Hak
ak un : Beyaz kepeksiz un
akanak : Saçak oluğu, sarnıç
akaretçi : Hakaretçi, yaramaz; baskıcı
akcēr<ak+ciğer : Akciğer
akça lâle : Beyaz lâle, kardelen
akçabardak : bkz. “akça lâle”
akçana : bkz. “akarak”
akçacık : Ak, beyaz
akçacık pakçacık : bkz. “akçacık”
akarak : Ağarak; ak, beyaz; ak gibi
akıllı çoban : Elektrikli çit
akıran : Akran, yaştaş
akıtma kolacı : bkz. “akıtma”
akıtma : Tavada pişirilen bir tür gözleme
aki : Bön aptal, deli
ákkat : Hakikat, hakikaten
akkatan : bkz. “ákkat”
akketen : bkz. “ákkat”
akkı<hakkı : Kişi adı
aklama<hak-la-ma : Düğünün son gecesi yapılan eğlence; övme
aklet : Atlet, fanila
aklıgidik<akl-ı+git-ik : Deli
aktoprak : Toprak adı; yer adı (Ayıtdere, Pekmezli)
ākü<ağa+köy : Köy adı
al : Hile, tuzak
āla- : Ağlamak
ālâ : Hâlâ
alaburus : Fransız usulü tıraş biçimi
ālaçka : Ağlaçka, ağlamayı önleyici dua, muska
aladı : Acil, acele
alaman înesi : Alman iğnesi, çengelli iğne
alambur : Ihlamur
alamō : Halam oğlu, yeğen (MA)
alamōlu<hala-m+oğul-u : Çingene (mecaz)
alan : Geniş yer
alanın<hala-cık-ın : Halanın yeğene hitabı
alannık<alan-lık : bkz. “alan”
alannık<alan-lık : Genişlik, geniş ve düz yer
alantirik : Elektrik; el feneri
alapardı : Acele; aceleci, telaşlı, heyecanlı; paspal
alaşa : Huysuz, terbiyesiz, ahlaksız, fahişe; dağınık, harabe
ālat : Ahlat, armut (MA)
ālât : Alet
alātin<alaeddin : Kişi adı (MA)
alatla- : Acele etmek, telaşlanmak
álbiki<hal+bu+ki : Halbuki
ālbîse<hâl+bu+i-se : Halbuysa, halbuki
ālbîsem<hal+bu+ise-m : bkz. “ālbîse”
alça : Alçı
alçak : Yöre, bölge, mevki
alçarak<alçak-ra-k : Alçak, kısa
ālem : Elalem, başkası, başkaları
alentirik : bkz. “alantirik”
ālet : Erkek üreme aleti; tabanca (mecaz)
algı vergi : Alışveriş; borç
alı : Halı
alık : Alık, aptal, deli
alımkâr<al-ım-kâr : Almaya istekli, alıcı
alın çatısı : Alı, alın bölgesi, iki kaş arası
alın kabağı : bkz. “alın çatısı”
alın kobağı : bkz. “alın çatısı”
alın yazgısı : Alın yazısı, kader
alışıldık : Alışılagelen, kolay, basit
alibrām<halil+ibrahim: Kişi adı
alikopter : Helikopter
alimiyōn : Alüminyum
alkaşekē<halka+şeker : Şeker adı
allā : Allah
alma : Elma
alnı çatı<alın+çatı-sı : Alın, alın ortası
alnı kabā<alın+kabak-ı: Alın, alın ortası
alt yankı : Alttaki, alt taraftaki
altımecitlik : Takı adı
altıparmak : Oya adı
ālva : Helva
alyanak : Elma adı
āmaklan- : Ahmaklanmak; oyalanmak
amam ōlanı . Hamam oğlanı; güvenilmez, dönek, ürkek
amam : Hamam
amamcı : Hamamcı; cenabet
amamnık : Hamamlık, gusulhane; ebeveyn banyosu
amānat : Emanet (MA)
ambal : Hamal
amcanın<amca-cık-ın : Amcanın yeğene hitabı
amele : İnşaat işçisi
amelsiz : Obur, görgüsüz; doyumsuz; mal mülk düşkünü
amır : Hamur
amıraşı<hamur+aş-ı : Erişte, ev makarnası
amiş<ahmet : Kişi adı
amma : Çokluk bolluk fazlalık bildirimi; oldukça, epey
ampa<hempa : Bedava; hazıra konma, kolayca
ampır : Hampur; beleş, bedavadan, kolayca
ampırabeş<hampur+beleş: Beleş, bedavadan, kolayca
amsalak<ham+salak : Salak, aptal
amzat<hamza-t : Kişi adı (Kumuk şivesi)
ān : Hane
āna- : Ağnamak, yatmak; çamurda yatmak (manda için)
anaç tavık : Civcivli tavuk
anaç yapılı : Dişi; iri yapılı; müşfik
anaç<ana-ç : Dişi hayvan; iri yapılı; müşfik
anafor : Bedava, kolayca; sahte, hileli (argo)
anaforcu : Çıkarcı, kurnaz
analı kızlı : Oya adı
anasının dölü : Ahlaksız
anasının kızı : Duhüle müsait kız
anassının gözü : Açıkgöz, uyanık; güvenilmez
anay<haney : İki katlı kâgir ev
ancá : Ancak
åndan sōña : Ondan sonra (MA)
åndan sōra : Ondan sonra
åndan : Ondan (…)
andaval : Deli, salak
andavallı : bkz. “andaval”
andık : Sansar; masal hayvanı
andır- : Benzemek
āne sābi : Hane sahibi, evi olan; kocaya göre karısı
angāre : Angarya
āngı : Hangi
angılı[1] : Anılan, ünlü, meşhur
āngısı : Hangisi
angış : İnek arabası kanadı
āngi : bkz. “āngı”
ánı : Hani
anım pişisi<hanım+pişi-si: Hanımevladı, toy, acemi; korkak
áni : bkz. “ánı”
ániden beri : Hanidir, çoktandır, epeydir
ánidir : Hanidir, çoktandır, epeydir
ankaya<han+kaya : Yer adı (Çınardere)
ankı : Hangi (MA)
anna- : Anlamak
annadıl- : Aleyhinde konuşulmak
annaştır- : Anlamasını sağlamak, hissettirmek
annat-<anlat- : Konuşmak, sohbet etmek
anne : Nine
annecik : Ninecik, yaşlı kadın
annık<an-lık : An; tarla sınırı
ānpül : Ampul; meme (mecaz)
ansır- : Aksırmak, hapşırmak
añsır- : bkz. “ansır-” (MA)
ansız : Ansız, ansızın, apansız, âniden, birden
ansızdan : Ansızın
ansızına : bkz. “ansızdan”
ansızlamaya : bkz. “ansızdan”
anteri : Entari, gömlek
āñy : bkz. “āny”
āny : Hay (ünlem)
ap : Hap
āpap : Ahbap
apış : Bacak arası
apış arası : İç kasık bölgesi, üreme aletleri
apış- : Bacaklarını açarak dikilmek; şaşırmak
apışıvā- : Apışıvermek, şaşırmak, korkmak
apışkan : Bacak aralığı açık yapıda; paytak yürüyen
appa : bkz. “abba”
appacık sopası : bkz. “abbacık sopası”
appacık : bkz. “abbacık”
appaz<abbas : Kişi adı
apȫrlü : Haporlör
apşırmak : Hapşırmak
aptalişko : Aptal
aptasāna<āb-ı dest+hāne: Abdesthane; hela (MA)
aptasāne : bkz. “aptasāna”
aptez<āb-ı dest : Abdest
aptezlik<āb-ı dest-lik : Abdest alma yeri, şadırvan
aptezsiz : Cenabet, kötü, terbiyesiz
aptıraman<abdurrahman : Kişi adı
aptırāyim<abdurrahim : Kişi adı
aptırman<abdurrahman : Kişi adı (MA)
aptikapti : Kurnaz, hırsız, dolandırıcı
aptiş yap- : Hapşırmak
aptiş<abduş : Kişi adı; hapşırık
aptulla<abdullah : Kişi adı
ār- : Ağarmak, beyazlamak; ağrımak, acımak
ār : Ağır, yavaş; haylaz, beceriksiz, başarısız (mecaz)
ara ayat<ara+hayat? ayas? : Ara salon, küçük salon, ev girişi
ara kere : Ara sıra (MA)
ára : Sokak, ara sokak, çıkmaz sokak; avlu kapısı
araba patırtılî : Araba patırtılığı, araba kalabalığı, yoğun trafik
arabacık pındî<araba-cık pındik-i : Enik, kedi köpek yavrusu
arabacı : Küçük köpek (bkz. “pındik”)
arabacık : Küçük araba, el arabası, oyuncak araba
arabatı<harabātî : Müsrif, savurgan
arabı : Araba (YA)
arabi<arab-î : Oyun havası
arabozan : Arabozucu, münafık, sinsi, kalleş
arada : Kimi zaman, bazen
araket<hareket : Hareket; zelzele, deprem
arakla- : Çalmak
arakurdu : Sevimli yaramaz çocuk
aralık[2] : Zaman, süre, fırsat, imkan
arāmze<haram+zāde : Erken doğan kuzu
aran- : İstekli davranmak
aranı<haranî : Kazan, büyük tencere
arapsaçı : Çiçek adı
arar<harar<tagar? : Büyük çuval
ārca- : Harcamak; aldatmak, ihanet etmek
ārca<ağır-ca : Haylaz
ardal<hardal? : Ot adı
ardıl- : Abanmak, ardına takılmak, çekmek
areket : Hareket; deprem
āret<āhiret : Ahiret; kızlararası yakın arkadaş
āretlik<āhiret-lik : Erkeklerarası yakın arkadaş, sağdıç
arıboan<arı+boğ-an : Armut adı
arık : Zayıf, çelimsiz, düşkün, adi, bakımsız
arık- : Zayıflamak
arış<arş : Araba oku; iğ
ark boyu : Yer adı (Bahçeli)
ark : Su yolu, dere, kanal
arkacı : Cinsi sapık
arkala- : Destek olmak, sahip çıkmak
arkalı : Arkası olan, destekleyeni olan
arkalı : Güçlü, sağlam, zengin, destekçisi olan
ārkanlı<ağır+kan-lı : Haylaz, gamsız, beceriksiz, başarısız
ārkannı<ağır+kan-lı : Haylaz, üşengeç
arkasız : Destekleyeni olmayan, yalnız, güçsüz
arkıntı<art-ıntı : Artık şeyler
ārmalı : Takı adı
arman orazı : Harman horozu; ibibik
arman sonu : Harman sonu, ağustos
ārmıt : Armut; ahlat
armıt : bkz. “ārmıt”
armıtlık<armut-luk : Yer adı (Ayıtdere)
arpacık : Ekimlik soğan, soğan tohumu
arpadere : Yer adı (Katrancı)
ārtı : Ağartı, tan vakti
artıkın : Artık
artıkla- : Yemeği biraz yiyip bırakmak, israf etmek
artiz : Artist; ukala, kendini beğenmiş
artlemek<arıt- : Bit/sirke temizlemek (MA)
asan<hasan : Kişi adı
asanbal şekeri : Hasanbal şekeri; akide şekeri
asāncık üsēncik : Salyongoz
āsefa<ağ+sefa : Akşam sefası, çiçek adı
asıl- : Kıza laf atmak, beğeniyi kabaca bildirmek
asıl : Başaklanmamış ekin, arpa, yulaf
asıllama : Aslı bozuk, soysuz
asır : Hasır
asırcı : Hasır dokuyucu; hasır satıcısı
asiyet<asiye-t : Kişi adı (Kumuk şivesi)
askı<as-kı : Gelin takısı
askıntı : Asalak, terbiyesiz
aslanāzı<arslan+ağız-ı: Çiçek adı
asma : Akasya, üzüm bitkisi
asta : Hasta
asye<asiye : Kişi adı
asyet : Haysiyet
aş- : Hayvanlarda çiftleşme bildirimi
aşā : Aşağı
aşālık : Aşağılık, adi, terbiyesiz
āşam ekmē : Akşam ekmeği, akşam yemeği
āşam : Akşam
āşamnayın : Akşamleyin
aşānı : Aşağılık, adi, verimsiz; görgüsüz
aşānık : bkz. “aşānı”
aşbakır : Aş bakracı
aşbakırı : bkz. “aşbakır”
āşe fasilesi<ayşe fasulye-si: Sebze adı
āşe : Ayşe, kişi adı
aşevi : Mutfak
aşır- : Çalmak; birini kaçırıp gizlemek
aşırt- : Kaçırıp saklamak
aşk merdiveni : Oya adı
aşkabā<aş+kabak-ı : Yemeklik kabak adı
aşla- : Haşlamak; aşılamak
aşlak kız : Çirkince çelimsiz sıska kız
aşlak tāla : Aşlak tarla, verimsiz tarla
aşlak<aşağı-la-k? : Verimsiz, adi; değersiz, çirkin, çorak
aşlama<aşı-la-ma : Armut
aşlama<haş-la-ma : Haşlama (yemek adı)
aşortman : Eşofman
aşrı : Uzak, başka köy, gurbet; aşırı
aşşā . bkz. “aşā”
aşşȫle<ha+şu+öyle : Ha şöyle
atā : Hata
atalan- : Aşağılanmak, dışlanmak, hor görülmek
atça<hatice : Kişi adı (MA)
atçe : bkz. “atça”
atçebardak<akça+bardak: Çiçek adı
atem<hatem : Kişi adı
ateş başı : bkz. “ateşlik”
ateş başı : Ocaklık, şömine
ateş dērmeni : Ateş değirmeni; motorla çalışan değirmen
ateş ekmē<ateş ekmek-i: Saçta pişirilen mayasız pide
ateşlik : Ocak, ocak başı
atır : Hatır
atkı : Büyük eşarp, yünlü kadın başörtüsü; boyunbağı
atlanbaç : Çocuk oyunu
attırık : Meni, sperm; dengesiz, deli
ava : Hava; havva
avıç : Avuç, el ayası ; havuç
avıl tepesi : Avlu tepesi
avıl : Avlu
avızlarbaşı<havuz-lar+baş-ı: Yer adı (Örtülüce)
āvlu : Havlu
avrız<ābrîz : Havruz, kazan, büyük tencere
avşam : bkz. “āşam”
avşamsı : Akşam, akşamı (İye. 3.tk)
avul aşırı : Yakın komşu
avul : bkz. “avıl”
avulçi : bkz. “avılçi”
avur : Ağır; avurt
avurdiş : Avurt dişi, azı dişi
awıl dibinde bulma : Evlilikdışı doğurulan çocuk; piç
awıl : Avul, avlu; çalıdan bahçe duvarı; ağıl
awılçi<avlu+iç-i : Ev önü, iç bahçe
awlu : bkz. “awıl”
awşam sefası : Çiçek adı
awşam : bkz. “āşam”
ay- : Ayılmak, anlamak, farkına varmak, uyanmak
aya<hayâ : Haya, utanma; taşak, testis
ayakça : Ayakta
ayakkabılık : Ev önündeki sahanlık
ayakkaplık : bkz. “ayakkabılık”
ayaklanmak : Ayağa kalkıp yürüyebilmek
ayaktaş : Kafadengi, yakın arkadaş, yardımcı, destekçi
ayakyolu : Hela
ayarla- : Ayar yapmak, bulmak, temin etmek
ayāt : Hayat
ayat<ayas? / hayat? : Salon, sofa
ayaz : Tan vakti; gündüz, aydınlık; soğuk
ayazlamak : Ayaz olma; gün doğması bildirimi
ayda yıldabir : Seyrek olarak
ayda-<h-ayda- : Araba veya hayvan sürmek, yürütmek, sevketmek
aydamak : Haydamak, sevketmek, araba sürmek
aydaş : Paytak, ayrık bacaklı
aydaşlık : Çelimsiz çocuklar için okunan dua
aydere : Yer adı (Hacıköy)
āyet : Ait
aygün : Günebakan, ayçiçeği (MA)
ayık- : bkz. “ay-”
ayır<hayır : Hayır; yardım
ayırı : Ayrı; aileden ayrılmış yeni evliler
ayırlamak : Hayırlı olsun demek; kutlamak, tebrik etmek
ayırsız<hayır-sız : Yaramaz, kötü, terbiyesiz; hasta
ayırsızla- : Hayırsızlamak; zayıflamak, hastalanmak
ayırsızlık : Kötülük, zulüm
āyin : Hain; sinsi
ayıt<hayıt : Bitki adı
āykır- : Haykırmak, seslenmek, çağırmak
aykırı : Ters; aksi, inatçı kişi
áykırılamasına : bkz. “áykırlama”
áykırlama : Aykırı biçimde, çapraz, ters; enlemsine
áykırlamaca : bkz. “aykırlama”
āyla : Hâlâ
aylakçı : İşsiz, haylaz
aylaz : Haylaz
aymana : Beceriksiz, gamsız, haylaz, aptal
ayna- : Oyalanmak, haylaz davranmak
aynaş- : Sataşmak, rahatsız etmek, taciz etmek
aynaşık : Şımarık, terbiyesiz
āyni emsâl : Aynı yaşta, akran
āyni : Aynı
ayran : Ayran
ayrı bi îsan : Değişik, farklı yapıda bir insan
ayrık : Ot adı
ayva : Meme (mecaz)
ayvalan- : Memeleri belirginleşmek
ayvan : Hayvan
ayvan kullū<hayvan kulluk-u : Hayvanlar, hayvanlar zümresi
ayvancı : Hayvan bakıcısı
ayvancılık : Besicilik
ayyazı<ay+ayaz-ı : Ay ışığı, mehtap
āz : Ağız
azcik : Azıcık
azetmek : Hazzetmek, hoşlanmak
azgın : Erkek düşkünü kadın
āzıbütün<ağız-ı+bütün : Ağzısıkı; ketum, güvenilir
azır asker : Askerlik çağında delikanlı; genç
azır : Hazır
azırcacık<hazır-ca-cık : Hazır, kolayca
azırcı<hazır-cı : Müsrif, bedavacı, haylaz, çıkarcı
azırçocuk<hazır+çocuk : Evlatlık; üvey çocuk
azma : Filiz; erkek düşkünü kadın
azmak : Derin su, gölet; bataklık
azmış : bkz. “azgın”
B
b.k tārgası : Gübre teskeresi; pis; sevimli bebek
b.k torbası : Pis; sevimli bebek
b.kluk tepesi : bkz. “b.kluk”
b.kluk : B.kluk, hayvan gübresi, gübre yığını
b.kyedibaşı : Elebaşı, lider; görgüsüz, terbiyesiz
b.lı : Pis
b.tirişko : Pis, beceriksiz, ahmak, terbiyesiz
b’abba<be+abba : Dedeye hitap
b’anne<be+anne : Nineye hitap
b’annecîm<be+anne-cik-im : Annenin çocuğuna hitabı
b’annem<be+anne-m : Annenin çocuğuna hitabı
b’āşam : Bu akşam
b’avşam : bkz. “b’āşam”
b’awşam : bkz. “b’āşam”
b’ayōl<be ayol<be ay+oğul : Kadınlarda hitap
b’ayōlcāzım<be ay+oğul-cağız-ım : Kadınlarda hitap
b’ayōlcūm<be ay+oğul-cuk-um : Kadınlarda hitap
b’ōlum <be+oğul-um : Ana babanın oğluna hitabı
bā : Bağ; büyü
bá : Be (ünlem)
bā : Evet, öyle, tabiî, elbette
ba’buba<ba+baba : Babaya hitap
babaç : Erkek kümes hayvanı; babacan
babu : Yaşlı kâfir karısı; açık giyimli kadın
babuşka<babushka[3] : bkz. “babu”
baca : Deli (mecaz)
bacalık : Ocak başı
bācı : Bağcı; büyücü
baççe : bkz. “bāçe”
bāçe<bağıçe : Bahçe; ev önü
bāçelē deresi<bahçe-ler+dere-si: Yer adı (Ağaköy)
badbaldır : Baldır, bacak; çırılçıplak
bağdaşık : Canayakın, samimi
bahar dalı : Oya adı
bakacak : Ayna, televizyon
bakıcı : Büyücü, falcı
bakımcı : bkz. “bakıcı”
bakır : Bakır kova; büyük bakraç
bakırcık<bakır-cık : Küçük bakır kova
bakış- : Karşılıklı sevmek, sevgili olmak
bakle çakılı : Taze bakla
bakle : Bakla
bakraş<bakır-aç? : Bakraç, kulplu bakır kova
bāla- : Bağlamak; büyülemek, büyü yapmak
baldıran : Bitki adı
bālı<bağ-lı : Bağlı; büyülü, büyülenmiş
bāli : Bâri
balkabā<bal+kabak-ı : Tatlı kabağı
balkan : Alçak dağ; dağlık tepelik yer
ballé : Balya, saman balyası, ot balyası
balyé : bkz. “ballé”
bamyé : Bamya
bāna : Bahane (MA)
bāne : bkz. “bāna”
bār : Bağır, göğüs
bār- : Bağırmak; haykırmak, çağırmak, azarlamak
barabā<ber â ber : Beraber, birlikte
baraç : Baraj
bardacık erî<bardak-çık erik-i: Erik adı
bārdaş : Bağdaş, oturma biçimi
bārebütün<pâre+bütün : Kavun adı
bārış : Bağırış, çığlık, feryat
bārış- : Bağırışmak, tartışmak, kavga etmek
barmak : Parmak (MA)
bāryeli<bahrîye-li : Deniz askeri
bāsara<barsama<varsamo : Yaban kekiği; ekin kübürü
bāsıra< balsıra : Yaprak küfü
basma : Giysilik kadın kumaşı; şalvar
baş badrık : Üst baş; öncü, lider
başıbālı<baş-ı+bağ-lı : Başörtülü; patlıcan turşusu
başkabak : Başı açık, takkesiz; başörtüsüz
bāşla- : Bağışlamak
batak : Batak, bataklık; güvenilmez kişi
batanaç : Patinaj
batır- : Pislemek, bozmak, altına yapmak, sıçmak
battal : Adi, büyük, bol, geniş; saf, çirkin
batuz : Batöz, ekin dövme makinesi
bayā : Bayağı, epey, çok; sanki
bayādır : Epeydir, bir süreden beri
bayırsak : Bayır yer, yokuş
baymaşık : Uyuşuk, tembel
baytal : Yük atı (Kumuk şivesi)
bazar : Pazar (MA)
bāzen<pazen : Giysilik kadın kumaşı adı
bázı bázı : Bazen, arasıra
bázı kere : Bazen, kimi zaman
bázı : Bazı
bazlama : Hamurişi
be : Ünlem (Seslenme, hitap, cümle sonu)
be buba : Be baba (Babaya hitap)
beñiz : Beniz, yüz (MA)
bēbe : Defter kitap; Kuran, ezan namaz (bebek dili)
bebiş : Bebek (bebek dil)
bebişko : bkz. “bebiş”
bedirye<bedriye : Kişi adı
begōnya<begonsia : Çiçek adı
bek : Pek; araba bekleme yeri; güme
bekāre delî<bekâret delik-i : Kıç deliği, dübür, makat
bekleme : Yolcu bekleme kulübesi; kapalı durak yeri
bel : Bel küreği
bel kürē : Bel küreği
belbē : Berber
belber aynası : Oya adı
belek<bel-e-k : Bebek kundak bezi
belinne- : Benirlemek; irkilmek, ürkmek
bēlkim<bel+kim : Bel ki
benissiz<beniz-siz : Sarı benizli, zayıf, çelimsiz, hasta
beñiz : Beniz (MA)
benliksiz : Kişiliksiz, güvenilmez, şeref yoksunu
benzet- : Dövmek
bērduş : Alkolik, işsiz
berel- : Dikkat kesilmek; gözlerini büyütmek
bereli : Yaralı, kusurlu; armut adı
berikîle<beri-ki+ile : Berikiyle
berikinnē<beri-ki-n-nē : Berikiler, beridekiler
berkât : Bereket (MA)
bērki : Beriki (MA)
beryankı<beri+yan-ki : Berideki
besleme : Evlatlık
beş kât : Beş kağıt; beş lira
beşe : Eski takvime göre 85. gün
beşenin beşi : Eski takvime göre 90. gün
beşibiyerde : Takı adı
bet : Pis, çirkin
bettū<bed+huy? : Berbat, pis, kötü
bettum<be+tūtî-m : Dudum; papağanım (kardeşe hitap)
bēy : Ya, evet, öyle
beyā<be+yā+hū : Hitap sözü
beyabē<bî-haber : Habersiz, ilgisiz, gamsız
beyāw : Hitap sözü (bkz. “beyā”)
beyaz ekmek : Francala ekmek
bēyki : Belki
bēykim<bel+kim : Belki
beykoz : Beytullah (argo)
beynamaz<bi-nemaz : Namaz kılmayan; ilgisiz, gamsız
beyoba : Yer adı (Çakırlı)
bēz yemeni : Bez ayakkabı; spor ayakkabısı
bēz : Bez; çemberden büyük kadın başörtüsü
bıba : Baba
bıcbırık : İshal
bıçbırışka : Barsaklar
bıdala : Budala
bıjbırık : bkz. “bıcbırık”
bıla- : Bulamak, kirlemek, pislemek
bılalı : Pis, lekeli, kirli
bılaş- : Bulaşmak; başlamak
bılaşık ilacı : Bulaşık detarjanı
bılaşık : Bulaşık; terbiyesiz
bıldır yıl : bkz. “bıldır”
bıldır yılın[4] : bkz. “bıldır”
bıldır : Geçen yıl
bırā- : Bırakmak
bışkı : Bıçkı, hızar
bışkıcı : Bıçkıcı, marangoz
bıykıl- : Bayılmak, yıkılmak
bızā : Buzağı
bızāla- : Buzağılamak
bızālayıcı : Buzağılayıcı; gebe inek
bızıkla- : Ellemek, kurcalamak; kıçına parmak atmak
bızıklaş- : Cinsi ilişkide bulunmak
bi alay : Bir sürü; çok, kalaba
bi aykı evē : Bir ayak evvel; bir an önce
bi aykı evel : bkz. “bi aykı evē”
bi bölük : Bir sürü, birçok, kalaba
bi çom : Bir avuç, bir deste, bir tutam
bi deñe : Bir tane (MA)
bi dolu : Dolu, çok, kalaba, yoğun
bi elēmet : Bir alamet; bir sürü, pek çok
bi emsâl : Bir emsal; akran, aynı yaşta, denk, eşit
bi kere tā : Bir kere daha
bi kerem : Bir kere; aslında
bi kerette : Bir kerede, bi defada
bi kıdım : Birazcık, azıcık, küçücük; bir yudum
bi mîdan sōra : Bir meydan sonra; bir süre sonra
bi mîdan : Bir meydan; bir süre daha
bi nėçe : Bir nice; bir süre
bi neden sōra : Bir neyden sonra; bir süre sonra
bi ömür : Bir ömür; uzun süre, yıllarca
bi ömürden beri : Uzun zamandan beri
bi pança<bir pençe : Bir avuç
bi sefē : Bir sefer
bi sürek : Bir sürü
bi sürü : Bir sürü, çok
bi takım : Bir takım, bazı
bi taksit : Bir süre
bi tene : Bir tane
bi tutam : Bir avuç, avuç dolusu
bi umut : Bir umut; umarak, umutla
bi ūr<buğur : Bir uğur, bir süre
bi : Bir
bi’kaç zamandır : Epeydir, bir süreden beri
bi’kaç : Birkaç
bi’şē : Bir şey
bi’şēlē : Bir şeyler
bi’şî : Bir şey (MA)
bi’yō<bir+yol : Bir süre, bi ara; uygun zamanda (MA)
bi’yol : bkz. “bi’yō”
biber oya : Oya adı
bibü : Pipi, erkek üreme aleti (bebek dili)
bicama : Pijama
bici : Civciv; her tür kuş hindi kaz ördek tavuk yavrusu
bicicik : bkz. “bicik”
bicik<bir-icik : Bir, biricik, tek; benzersiz, değerli (MA)
bicile- : Civciv doğurmak, yavrulamak
biçer : Biçerdöver
biçerci : Biçerdöver sürücüsü
bildir- : Tapu’ya başvurmak; mal, tarla bağışlamak
bilē : Bileyi taşı
bile : İle, beraber, birlikte
bilece : Birlikte
bilēzik<bilezik : Takı adı
bilmērim<bil-mi-yor-um : Şimdiki zaman 1.TK çekimi
bilmezine : Bilmeden, gafilce
bilür<billur : Çay bardağı
bilyecik : Misket oyunu
bîn imî : Beyin imiği, ense kökü
bîn : Beyin
bindalı<bin+dal-lı : Kadın düğün giysisi
biörnek<bir+örnek : Tek biçim, aynı
biörnek<bir+örnek : Aynı, benzer
birazcana : Birazcık
birazdana : Biraz sonra, az sonra
birē birē : Birer birer
bire : Bre (ünlem)
birēcik<bir-er-cik : Birer birer, birer tane
bireh : Hayret, bezginlik bildiren ünlem
birelleş : Birlikte, ortaklaşa
bismille<bismillah : Besmele
bismillesiz<besmele-siz : Piç, terbiyesiz, ahlaksız
bişiş<biz+şiş[5] : Tahta saplı tek şiş
bitiş- : Bitmek, yerden bitmek (bitki için)
bitlen- : Kuşkulanmak
bittā<bir+daha : Bir daha, yeniden
bittācık<bir daha-cık : Bir daha, bundan sonra; asla
bittāya : Bir dahakine, sonra, sonraki
bittisi : Son, sonu
biyēn- : Beğenmek
bizim taraf : Yakın akrabalar
bizimki : Kadına göre kocası (hitap/ünvan)
bizimkisi : bkz. “bizimki”
bîzin : Benzin
bîzinnik<benzin-lik : Benzin satış yeri
bȫle<bu+öyle : Böyle
bȫlecik : Böylece
bȫlelemîne : Böylesine, böylece; bu şekilde
bȫlelikle : Böylelikle, böylece, bu yolla; ancak
bȫn : Bön, alık, aptal
bōñdirik< boyun+dur-uk : Araba malzemesi (MA)
boa : Boğa (MA)
boasak : Boğasak; ineklerde kızışma
boaz : Boğaz
boazlı<boğaz-lı : Obur
boba tepesi : Yer adı (Ağaköy)
boba<b-oba : Oba, höyük; yatır, ermiş mezarı
bobaç<baba-ç : Erkek hayvan; erkek ördek
bocur : Görgüsüz beceriksiz
bocuruk : bkz. “bocur”
bōça : Bohça
bōçacı<bohça-cı : Gezgin satıcı Çingene karısı
bodat<badat : Şişman, gürbüz (mecaz)
bōkıt<bu+vakit : Bu vakit
bolg.tlü : Müsrif, savurgan; eliaçık, cömert
bolkepçe : Bol, çok, bereketli; cömert
bolkıçlı : Müsrif, savurgan; cömert
bomla- : İflas etmek
boncuk oya : Oya adı
boñdirik : Boyunduruk
borana<boran-î : Çılbır; yoğurtlu yumurta yemeği
bōrda<bu+ara-da : Burada (MA)
borsu- : Pörsümek; geişleyip patlamak
borsuk : Pörsük, bayat
bostan çekirdeği : Oya adı
bostan : Karpuz
bostancı : Karpuz satıcısı
bostannık<bostan-lık : Kavun karpuz tarlası
boşa- : Boşamak; ilgi göstermemek
boşla- : İlgilenmemek, ihmal etmek
boştagezer : Aylak, haylaz, işsiz
boy : Kıyı, kenar, dolay, yöre, civar
boyîleci<boy+eğil-ecek-i : Kadın bastonu
boyla- : Gitmek, vermak, ulaşmak, düşmek[6]
boyná[7] : Boyuna, devamlı, sürekli, hep
boyuna : bkz. “boyná”
boyunduruk : Tahta hayvan koşumu
boz ferece : Boz, rengi atmış ferace; yoksul kadın feracesi
bozacık : Çamurla oynanan çocuk oyunu
bozdur- : Kendi isteğiyle cinsi ilişkiye girmek
bozukpara : Madeni para
bozuş- : Küsmek, darılmak
bozyürük<boz+yüğerek: Sarı yılan
böbek : Bebek
böber : Biber
böber kabā : Biber kabağı (koruma kabı)
böber oya : bkz. “biber oya”
böcē : Böcek
böcele- : Bocalamak, şaşırmak
börtü böcek : Böcekler, haşerat
bȫrt-<böğürt- : Yağda et veya sebze kavurmak
bu kadāna : Bu kadar, bu kadarlık (MA)
bu şē : Bu şey
bu yankı : Bu yandaki, buradaki, bu taraftaki
bu yılın[8] : Bu yıl; bu yıl da…
bǖ : Büyü
bǖ- : Büyümek
bǖ- : Büyümek
bū : Buğu
buba : Baba
bubaç : Babaç, erkek ördek
bubamōlu<baba-m+oğul-u : Kardeş
bubaparası<baba+para-sı : Başlık parası
bubu : Meyve; kuşburnu
bubuş : Meyve; meyve kurusu; şeker
bubuşçuk : Kuşburnu bitkisi
bǖcü : Büyücü
būça : bkz. “bōça”
būçacı : bkz. “bōçacı”
budaksız : Çocuksuz dul kadın (mecaz)
būday : Buğday
būdey : Buğday (MA)
bugünkü günde : Bugün, günümüzde, böyle bir günde
buğur : Zaman; bu sıralar
buynuz : Boynuz
bǖk burunnu : Büyük burunlu; kasıntı, üstünlük taslayan
bǖk g.tlü : İri yapılı; üstünlük taslayan
bǖk gönüllü : Büyüklük taslayan, zor beğenen, nazlı
bǖk : Büyük
bǖkçe : Büyükçe
bǖklen- : Büyüklenmek
bulamaç : Sütlü yemek
būlan- : Buğulanmak
bulaş- : bkz. “bılaşmak”
bǖle<bu+öyle : Böyle
bulgar dölü : Sövgü, hakaret sözü
bulgar göçmeni : Bulgaristan göçmeni kişi köy
bulgar : Sövgü, hakaret sözü
bulgır : Bulgur
bulma : Evlilikdışı doğurulan çocuk; piç
bǖn<bu+gün : Bugün
bǖn<bu+gün : Bugün
buncak : Bunca, bu kadar
buncalık : Bunca, çok, fazla
buncāz : Buncağız
bunnā<bu-n-lar : Bunlar
bunná<bu-n-un+ile : Bununla
bǖr : Böğür, bağır, göğüs
bǖr- : Böğürmek; bağırmak, ağlamak, inlemek
burā : Buraya
burdan îlik : Buradan iğlik, buradan itibaren
bǖrek<büelek/büve[9] : Moz; ineklere dadanan bir tür sinek
bǖreklen-<büelek-len- : Hayvanın huysuzlanıp koşuşması
burgu : Matkap
burma : Taşak, testis
burunna-<burun-la-mak: Terslemek, aşağılamak, dışlamak
buruş : Kak, meyve kurusu
būsak<boğa-sa-k : Azgın; isterik kadın
bǖtme : Büyütme, evlatlık
buva : Boğa
buvasa- : Boğasamak; ineklerde kızışma
buvasak : bkz. “būsak”
buvaz : bkz. “boaz”
buydė : Buğday (MA)
buydėy : bkz. “buydė”
būynuz : Boynuz
būynuzlu : Aldatılan koca; godoş
buzā : Buzağı
bübü : Erkek çocuk üreme aleti; pipi (Bebek dili)
büelek : Büğrek sineği
bügün : Bugün
bülle bülle : Böyle böyle…
bülür<billur : Bardak, çay bardağı
bünt : Büz, kanalizasyon borusu
bürçek : Burçak
bürgü<berku : Büyük başörtüsü
bürümcük : Kadın iç çamaşırı
büvet : Derin su, gölet (bkz. “azmak”)
büyt- : Büyütmek
büzgü : Etek adı
büzgülü : Etek adı; kıvrımlı pileli giysi
büzme : Hamur işi büzme tatlısı
büzük : Kıç, dübür
büzükteş : Arkadaş, kafadengi, yandaş, destekçi, suç ortağı
C
caba : Çaba; bahşiş
cabala- : Çabalamak
cacala : Giysi artığından dokunan basit kilim
cakka : Sopayla oynanan çocuk oyunu, çelik
cam : Pencere
cam güzeli : Çiçek adı
camalcılar : Köy seyirlik oyunu
camgöz : Cingöz, aldatıcı
camışka : Tahta kaşık
cāmi cömātı : Cami cemaati; namaz kılanlar
cāmi yanı : Cami, köy meydanı
can kâdı : Can kağıdı, kimlik belgesi
can : Canayakın, sevimli, samimi, değerli
canārya : Çiçek adı
cangırcop : Kuyuya topaç sokma oyunu
carlangıç : Boyunduruk zelvesi
cay- : Vazgeçmek, dönmek
cāyil : Cahil; toy; sabi, günahsız
caykılda- : Ağlamak, bağırmak
caykıltı : Çığlık, ağlayış, bağırış
cebelleş-<cedel-leş- : Uğraşmak, çabalamak, çırpınmak
cecele : bkz. “cacala”
ceennem : Cehennem
cek<cheque : Banka çek’i
cemiyet : Düğün dernek, mevlit, sünnet
cénnem : bkz. “ceennem”
cénnem çotū : Cehennem çotuğu, günahkar (mecaz)
cēr : Ciğer
ceyran<cerayan : Elektrik
cıbā : Bebek, çocuk, kızan
cıbāla- : Çocuklaşmak, bunamak
cıbıldak : Çıplak, fakir
cıbır : Küçük tahta fıçı
cıbrısa<kıbrıs : Baharat adı
cılbır : Çılbır (yemek adı)
cılk : Çılk, çılk yumurta; güvenilmez kişi
cıngırak : Çıngırak, çan, zil
cınna- : Çınlamak
cırcır : Fermuar; cırcır böceği, ishal
cırmala- : Tırmalamak, tırnaklamak
cırmık : Tırnak
cırmıkla- : bkz. “cırmala-”
cıscıbıldak : Çırılçıplak
cıvık : Sıvı halde; korkak güvenilmez
cıykla- : Cıyk yapmak; ağlamak; itiraz etmek
cibindere : Yer adı (Ilıcabaşı)
cibindirlik<cibin-dir-lik : Cibinlik, bez sineklik örtüsü
cibre<cibire<cîfe : Meyve posası; işkembe, barsaklar
cici bici : bkz. “cici”
cici : Güzel, sevimli; temiz, süslü
cicik<cici-k : Cici, güzel, yeni (bebek dili)
ciciş<cici-ş : bkz. “cici”
cigara : Sigara
cigaralık : Sarma tütün; esrar
cimcik : Çimdik; düğüm; noktalı giysi deseni
cimcikle- : Çimdiklemek
cimcikli : Düğümlü; nokta desenli
cimcir- : bkz. “cimcikle-”
cingen : Çingene
cingil- : Devrilmek, yıkılmak, takla atmak
cingil : Takla
cingilkobak : bkz. “cingil”
cinifirt<cin ü ifrit : Cin ve ifrit; şeytanlar
cink- : Devirmek, ters çevirmek, yatırmak
ciyērsiz : Korkak
coni[10] : Hıristiyan; gavur hayranı
cömāt<cemaāt : Cami cemaati; sofu, dindar
cövap : Cevap
cuma āşamı : Perşembe günü akşamı
cuma sabāsı : Cuma sabahı; gerdek sabahı
cücek : Civciv (Kumuk şivesi)
cücük : Filiz, tohum
cücüklen- : Filizlenmek, uç vermek
cümcük : Düğüm, düğnük
cümērtesi<cuma+erte-si : Cumartesi
Ç
çabıcacık : Çabucak, hemen
çabıcanak : bkz. “çabıcacık”
çabık : Çabuk, hemen
çabıkçana : bkz. “çabıcacık”
çaça : Geveze; karı satan kadın
çaçan : Çeçen
çadırvan<çāder-bān : Şadırvan
çakıl : Taze fasulye (yemek adı)
çakır tiken : Diken adı, mor diken
çakır : Sarışın, mavi yeşil gözlü; güzel, çekici
çakozla- : Çakmak; anlamak, farkına varmak
çal- : Bozulmak, eskimek (yemek için)[11]
çalçene : Geveze, dedikoducu
çaldır- : Andırmak, benzemek[12]
çaldırt- : Benzetmek
çalgıcı : Müzisyen
çalı süpürge : Ev önü bahçe süpürgesi
çalık : Bozulmuş yemek; deli
çalıkoparan : Sağlam bez, dayanıklı kumaş
çallık<çalı-lık : Çalılık alan
çam ağacı : Oya adı
çamaşır ilacı : Deterjan
çamaşır : İççamışırı, kadın iç giyimi; kilot
çamır : Çamur; güvenilmez kişi (mecaz)
çamıralan : Yer adı (Kayapınar)
çamırcık : Çamurla oynanan çocuk oyunu
çampara>çār+pāre : Tef, el zili
çan kilimi : Kilim adı
çanaklık : Minare şerefesi
çangal : Buzağısız inek, kısır inek; salkım, kangal
çāntı : Kalça; bel, basen bölgesi
çapaçul : Eski, pis, kirli
çapar : Sarışın mavi gözlü, çilli yüzlü; boynuzsuz koç
çār- : Çağırmak
çardaksırtı : Yer adı (Örtülüce)
çarpıl- : Kandırılmak, soyulmak; aşık olmak
çarsçabık<çar+çâbuk : Çabukça, hızlı, aceleyle
çārşanba : Çarşamba
çāşır<çakşır : Erkek şalvarı
çat : Sapak, dörtyol
çatak : Sapak, kavşak, dörtyol
çatal maşa : Demir soba maşası; sıska, çelimsiz
çatal : İki meme ve kıç arası
çatı : İp, urgan; sapak, dörtyol
çatık : Sapak, kavşak, dörtyol; çatık kaşlı, kızgın bakışlı
çatırık : bkz. “çatak”
çatış- : Hayvanlarda çiftleşme bildirimi
çatkara : Kareli desen; büyük başörtüsü, atkı; kuzu yemliği
çatkı : Çapraz; kareli
çatkılı : Büyük başörtüsü; kare desenli giysi
çatlak : Deli
çatmalı : bkz. “çatkılı”
çattadanak : Çat diye (ünlem)
çav : Hayvan üreme aleti (YA)
çavdar : Bitki adı
çayır : Otluk arazi
çayırganlar : Yer adı (Otlukdere)
çayırlık : bkz. “çayır”
çȫdür- : Çövdürmek, işemek (MA)
çeñiz<cihaz : Çeyiz (MA)
çek- : Sarkıntılık etmek, taciz etmek; kız kaçırmak
çekecek . Ayakkabı çekeceği, kerata
çekelez : Askıntı, yaramaz, saldırgan; sincap
çeki çivisi : Araba okundaki bağlantı çivisi
çeki<çek-i : Çile, üzüntü; çekiliş; kantar
çekici : Sürübaşı koyun
çekil- : Tartılmak
çekiş- : Dövüşmek, kavga etmek
çekiş<çek-iş : Dövüş, kavga
çekişçi : Kavgacı, geçimsiz
çelek sīr : Çelek sığır, bir boynuzu kırık sığır
çelek : Kırık boynuzlu inek
çelik çakma : Sopayla oynanan çocuk oyunu
çelik çomak : Sopayla oynanan çocuk oyunu
çelik<çel-ik : Sopayla oynanan çocuk oyunu
çelikçik : bkz. “çelik”
çēnbē : Çember, kadın başörtüsü
çēnber : bkz. “çēnbē”
çēndele : Bez süzgeç
çeñe : Çene (MA)
çenesek : Geveze
çenesi düşük : Geveze, dedikoducu
çengel : Kanca
çēntik : Çentik
çepel : Çöp
çepiş : Oğlak, keçi yavrusu
çepni : Kızılbaş
çērçive : Çerçeve
çerepene : Pişme toprak tepsi
çērge<çergi : Çul, basit kilim
çērgel : Övendere, ucu çivili sopa; araba kanadı
çērkez orā : Çerkes orağı; orak adı
çērkez tavū : Çerkez tavuğu
çērkez : Çerkes
çeşint : Çeşit
çete : Atak, girgin, hırçın
çetik : Yün örme terlik, çorap
çevre : Büyük mendil; hediyelik bohça
çıbık : Çubuk
çığır- : Çağırmak; çığlık atmak
çıır- : bkz. “çığırmak”
çıkar- : Hatırlayarak benzetmek; kusmak
çıkarın- : Soyunmak
çıkartma : Piç
çıkı<çıkın : Küçük bez kese; torba, küçük bohça
çıkıcık : Küçük çıkın
çıkıla- : Çıkın yapmak, paketlemek
çıkım : İki kol açımı eninde biçilecek ekin alanı
çıkırık : Çıkrık
çıkış- : Yetmek, yeterli olmak, tamamlamak
çıkışama- : Çıkamamak; yetememek, cesaret edememek
çıkmá : Ev önündeki sahanlık, sundurma
çılbır : Yemek adı; yular adı
çınar : Ağaç adı; içe kapanık, bön, aptal
çıpılan-[13] : Yıkanmak; çimmek
çıplacık : Çırılçıplak
çıplan- [14] : bkz. “çıpılan-”
çırak : Yanaşma; çöpçatan çocuk
çırmıkla- : Tırnaklamak
çıtır : Küçük yaban ördeği; kuzu
çıtırpıtır : Çatpat mantarı
çıtrán : Tiken, çalı
çıtrannık : Çalılık dikenlik alan
çıvdır- : Çıldırmak; heves etmek
çıvgar : Koşulan 2. öküz çifti; ortak, ortaklık
çî laf : Hakaret sözü; imalı söz
çî : Çiğ; çiy
çiçek : Çiçek; ayçiçeği; karnıbahar
çiçek anası : Sevimli bir masal hayvanı
çiçeklik : Yer adı (Arabakonağı)
çîdem : Çiğdem
çîf çıbık sābi : Zengin, varlıklı
çîf çıbık : Mal mülk, ev bark
çîf : Çift
çîfçi : Çiftçi
çiir : Kürekle karda açılan yol
çile- : Çisemek, yağmur yağış biçimi
çilek oya : Oya adı
çille : Çile
çillisubay : Çiçek adı
çimcikle- : Çimdiklemek; kışkırtmak
çimdir- : Çimdiklemek
çimen oyası : Oya adı
çimkir- : Hapşırmak, sümkürmek
çimşir- : Çimdiklemek; kışkırtmak
çingen : Çingene
çingene balığı : Kurbağa yavrusu, iribaş
çingene borcu : Günübirlik borçlanma
çingene buçū : Çingene buçuğu, yüksek fiyat; ayrıntı
çingene feneri : Gemici feneri
çingene şoparı : Çingene çocuğu
çinku : Çinko
çîrek<câr+yek : Çeyrek (dörttebir); altın adı, takı adı
çîreklik : Çeyreklik
çisenti : Çisi, çiseme, çisileme, yağış biçimi
çiski : bkz. “çisenti”
çit : Ağaç dalı veya çalıdan bahçe duvarı
çiten[15] : Çitenek; tiken, çalı; küçük küfe
çitilli : Çizgili, alacalı, karışık renkli
çitire : Küçük sevimli çocuk; küçük küfe; kuzu
çitre : bkz. “çitire”
çitren : bkz. “çiten”
çîz<cihaz : Çeyiz
çizdir- : Irzına geçilmek; delirmek
çizgicik : Çocuk oyunu adı; seksek
çizik : Deli (mecaz)
çȫlmecik : Çömlekçi (Köy adı)
çȫlmek ayvası : Ayva adı
çȫlmek : Çömlek, toprak kap
çoal- : Çoğalmak
çoban adam : Cahil, görgüsüz
çoban kafası : Cahil
çoban<çū-ban : Koyun çobanı; çocuk oyununda ebe
çoccak<çocuk-çak : Çocukçağız
çocuk kızanı : bkz. “çocuk”
çocuk : Erkek çocuk
çoçcak : Küçük çocuk, çocukçağız
çok ilēden : Çok eskiden
çok ilētten : bkz. “çok ilēden”
çok körfez : Sapa, sakin, ıssız, tenha
çoḳal- : Çoğalmak
çokan : Koçan, mısır koçanı
çokça : Çok, çoğunlukla, çoğu zaman, epey
çokçana<çok-ça-n-a : Çok, fazla
çokçası<çok-ça-sı : Çoğu, çoğunlukla; çoğu zaman
çoktandır : Epeydir, bir süreden beri
çoku kere : Çoğu zaman
çoku<çok-u : Çoğu
çokusu : Çoğu, çoğunlukla; çoğu zaman
çokuz : Çoğuz, fazlayız
çoluk çombalak : Çoluk çocuk; mâaile
çom : Nazarlık, püskül (takı adı)
çona : Küçük erkek çocuk, kızan; kuzu çobanı
çoni : bkz. “çona”
çōrba : Çorba
çorçor deresi : Yer adı (Bezirganlar)
çorota<çor+ot-u : Çörek otu, baharat adı
çotuk : Kütük; ağır (mecaz)
çouş : Çavuş (MA)
çökelek<çök-elek : Mısır koçanı
çömeş- : Çömelmek
çörek ekmē<çörek ekmek-i : Çörek, pide
çörek : Çörek, pide
çǖ-<çöv-/çiv- : Atlamak, zıplamak, sıçramak, irkilmek, ürkmek
çǖdür- : Çövdürmek, fışkırtmak; işemek
çul : Örtü, basit kilim
çullu : Çulluk kuşu
çulluk : bkz. “çullu”
çük : Erkek çocuk üreme aleti; pipi (Bebek dili)
çükü : bkz. “çük”
çükücük : bkz. “çük”
çünküm : Çünkü
çüv- : bkz. “çǖ-”
çüvün- : Hoplamak, zıplamak, dövünmek, pişman olmak
D
dā : Dağ
dada : Dada, bebek, küçük çocuk
dadacı tîze : Dadacı teyze, ebe
dadala- : Bebek doğurmak, doğum yapmak
dadalıcī : Dadalayıcı, gebe, hemile
dādelen<dağ+del-en : Sarmaşık, uzun ot
dādolan<dal+dol-an : Sarmaşık
dak- : Takmak, tutturmak, iliştirmek
dakı<tak-ı : Takı, düğün hediyesi
dakın- : Takmak, takılmak, iliştirmek; süslenmek
dakka<dakika : Dakika
dakma- : Takmamak, umursamamak, hor görmek
dal- : Ağaçtan gizlice meyve koparmak
dāl- : Dağılmak
dala- : Saldırıp ısırıp yaralamak (Köpek için)
dalakdere : Yer adı (Çınardere)
daldır- : Sokmak, yere gömmek; sövgü bildirimi
dalgacı : Güvenilmez; çapkın
dalgametre : Şey, nesne, alet
daltarak : Görgüsüz, aptal
dam : Ahır, kapalı hayvan barınağı
dam kapısı : Kapı adı
dam küre : Dam küreği, hayvan pisliği temizleme küreği
damalan : Yer adı (Ilıcabaşı)
dāmat çiçeği : Çiçek adı
damçi<dam içi : Dam, hayvan damı
danaburnı : Böcek adı
danacılık : Dana bakımı
dānık g.lü : Dağınık, pasaklı, savurgan
dānık : Dağınık, düzensiz, pis
daracacık : Dar, çok dar
daracan : Darıca (bitki adı)
daraşmalık : Çok dar yer; sıkışıklık, izdiham
dāre<daire? : Tef, darbuka
darılcan : Darıca (bitki adı)
dari : Darı
darmaduman : Darmadağın, dağınık, karışık, perişan, paramparça
dars- : Sarsmak, sallamak, germek, çekmek
darsık : Sakar; gergin
darsılcak : Olta şamandırası
daryarlık : Terslik, aksilik
daş : Taş (MA)
daşşak : Taşak, erkek üreme torbası (MA)
daşşaklı gız : Vefalı, çalışkan, güvenilir kız; bakire kız (MA)
daşşaklı : Yiğit, korkusuz, güvenilir (MA)
dat : Tat
dat- : Tatmak
dāt- : Dağıtmak; söz gezdirmek; delirmek
davıl : Davul
davulga : Çalı adı
dayak : Dayak; dayanak, destek; güven
dayday : Sivrisinek
dáynın<dayı-cık-ın : Dayının yeğene hitabı
dė mi : Değil mi (MA)
debboy : Depo
dėde : bkz. “dede” (MA)
dede : Veli, eren, ermiş, yatır (bkz. “boba”); soğan tepeliği
dehkir- : İtirmek, kanırtmak, sokmak
dek : Hile, tuzak
dėl : Değil (MA)
delice : Yaban buğdayı
delig.t : Toy, cahil (MA)
delik : Kadın üreme yeri; duhüle müsait kız
delikanlı kız : Genç kız; güvenilir, iffetli kız
delişman : Delişmen, safça, tatlı deli
delişmencene : Delişmen, aptal
demet arabası : Ekin demeti taşınan araba
demir para : Metal para
demiryollu<demir+yol-lu : Çubuk desenli kadın giysisi
den- : Dedikodusu yapılmak, söylentisi çıkmak
deñe- : Denemek (MA)
deñe : Tane (MA)
deñecik : Tanecik (MA)
dengē-<denk gel- : Rastlamak, karşılaşmak, uygun düşmek
dengele<denk+gel-e : Rastgele, tesadüfen
deñiş- : bkz. “deniş-” (MA)
deniş- : Değişmek
deñişik : bkz. “denişik” (MA)
denişik : Değişik
deniz evi : Deniz kıyısı evi, sayfiye
deñiz : Deniz (MA)
depik<tep-ik : Tekme (MA)
depreş- : Kımıldamak
deremetle- : Derlemek, düzenlemek, toplamak
derin oca : Derin hoca, bilgili hoca
dērmen : Değirmen
dērmi bez<değirmi bez : Başörtüsü adı
dērmi : Değirmi, dört köşe, kare biçimli
detercan : Deterjan
deve karıncası : Hayvan adı
deve şekeri : İri şeker
deve tikeni : Tiken adı
deve tǖsü : Deve tüyü, renk adı
deveci : Kızılbaş
deveci armıdı : Armut adı
devetabanı : Çiçek adı
deveyokuşu : Yer adı (Bahçeli)
devrisi gün : Ertesi gün
devrisi<devr-i-si : Ertesi
devriş : Derviş
devriş<derviş : Derviş; paspal, garip
deye : Diye
dėye : bkz. “deye”
dėyene : bkz. “deye”
deyiş- : Değişmek
dēyle-<teğle- : Anlamak, farkına varmak; ilgilenmek, dikkat etmek
dılaklı : Kötü huylu, terbiyesiz kadın
dılaksız : Kötü huylu, terbiyesiz kadın
dıraga : Çalı adı
dıraska : İri yapılı, uzun boylu; kaba görgüsüz
dırasko : Çocuk oyunu adı
dırın dırın : Gergin, sımsıkı, dar
dış pāltu : Dış palto, kışlık palto
dışar : Dışarı, dışarısı; ev önü, hela; sokak
dî mi : Değil mi
di mi : Değil mi (MA)
dî- : Değmek, dokunmak
di- : Demek, söylemek (MA)
dibek<dink? : Bulgur dövülen oyma taş
dide : Dede (MA)
dīdının dīdısı : Uzak ilgi bildirimi
dîdi : Karbuz kabuğundan yapılan oyuncak
didikle- : Araştırmak, kurcalamak; merak şüphe bildirimi
didin- : Uğraşmak, çalışmak, çabalamak
didiş- : Uğraşmak; direnmek, tartışmak, kavga etmek
diftin<divitin : Kumaş adı
diiş- : Değişmek
diiş : Deyiş, mâni
dîişik : Değişik
dîişikçene : Değişik, çok farklı; güvenilmez, salak
dik köşe : Karşı köşe, ters köşe
dik : Aksi, asabi
dikdūru<dik+doğru : Dosdoğru
dikilikçe : Dik durumda, ayakta
dikleme : Doğrudan, dolaysız; kazık
diklemeye : Dikine; doğrudan
diklik : Terslik
dikme : Direk, sırık; uzun (mecaz)
dikōlta<dekolte : Kadın iççamaşırı, gecelik
dikyarı : Yarım, yarısı, yarı yarıya, tam ortası
dîl ki : Değil ki
dîl kine : Değil ki
dîl : Değil
dilaltı : Çok uyumak için yapılan kocakarı ilacı
dilli : Konuşkan, sevimli çocuk
dimitri : Sövgü, hakaret sözü
dînek : Değnek, sopa; baston
diñelmek : Dikilmek; dinlenmek, oturmak (MA)
dingilde- : Şıngırdamak, sallanmak (MA)
dinibütün<din-i+bütün : Dindar, ihlaslı kişi
dinle- : Söz dinlemek; denileni yapmak
dinlence : Dinlenme, rahatlık, huzur
dîren bacaklı : Dirgen bacaklı, uzun boylu
dîren : Dirgen, demir yaba
direş- : Direnmek, inatlaşmak, uğraşmak, karşı çıkmak
dirili<trilen : Gömleklik kumaş adı
dirmen : Değirmen (MA)
dirsek : Dönemeç
dîşik : Değişik
dişpanzer : Dispanser
diştubaḳ : Dişbudak ağacı
dit- : Ayıklamak, temizlemek
divan : Divan, ağaç sedir
divan örtüsü : Örtü adı
dîvē- : Deyivermek; şikayet etmek, ihbar etmek
diyiş : Deyiş, mani
dizçökü : Dizüstü oturuş biçimi
dizçökün : bkz. “dizçökü”
dizlik : Erkek pantolon yaması
dizme : Ağaç çit; tarh
doḳan- : Dokunmak; yediği şey yaramamak
doktur : Doktor
dokurcun<doku-r-cun [16]: Tarlada dizili ekin demeti yığını
dokuz cannı : Dokuz canlı; cesur, gamsız
dokuz taş : Dokuz taşla oynanan çocuk oyunu
dokuz tekēlekli : Açıkgöz, zeki; yalancı, ikiyüzlü, hileci
dokuz tombiş : bkz. “dokuz taş”
dolaḳ<dola-k : Boyunbağı (MA)
dolambaçlı : Dolanık, dolanmalı, uzak; sapa; karışık, karmaşık
dolambaş : bkz. “dolambaçlı”
dolaş- : Hasta ziyaret etmek
dolaşmalık : Sapa, uzak; ulaşımı zor yer
doldur- : Tahrik etmek, ayartmak, kandırmak, yönlendirmek
dolma : Biber patlıcan domates dolması (yemek adı)
domat : Domates
domata : Domates (MA)
domatiz oya : Oya adı
domatiz : bkz. “domat”
domuzcuk : Sopayla oynanan çocuk oyunu, cangırcop
don : Don, kadın şalvarı; kilot; don soğuğu, don tutması
don- : Donmak, çok üşümek
doncalık : Donma, don tutma; don soğuğu
donuyaş<don-u+yaş : Korkak, ödlek
dōru : Doğru (MA)
dōru direk<doğru direct : Doğruca, doğrudan
dosdōru : Dosdoğru (MA)
doyun- : karnını doyurmak, yemek yemek
dölüm : Dönüm (bin m2)
dömbek : Dümbek, dümbelek (MA)
dömel- : Domalmak, arkasını dönerek eğilmek, çömelmek
dönecek : Lunapark salıncağı, uçansandalye
dönenbeçli : Dönerli, dönemeçli; karmaşık
döngel : Muşmula
dū- : Doğmak
dú : Dur (emir)
dǖ- : Dövmek
dudu<tūtî : Papağan; küçük kardeşe sevgi bildirimi, hitap
dulkarı : Dul kadın; kocası ölmüş ya da boşanmış kadın
dǖm : Düğüm
dumā<tumaġı : Nezle, grip
dumālan-<tumaġı-lan-[17] : Üşütmek, nezle grip olmak
duman<tuman : Don, şalvar
dumdūru : Dosdoğru; dümdüz; doğruca
dǖme : Düğme
dǖn : Düğün
dǖn : Düğün
dǖncü : Düğüncü; gelinalıcı; oynamaya düşkün
dǖnü- : Düğnümek, basarak ezip sıkıştırmak
dǖnük : Düğnük, düğüm
dǖnükle- : Düğümlemek; düğme iliklemek
dūra- : Doğramak
duraksız : Hareketli, heyecanlı, çalışkan, yaramaz
dūrama : Doğrudan, dolaysız; kestirmeden gitme
dūrlama : bkz. “dūrama”
durna : Turna
dūru mu : Doğru mu
dūru : Doğru; gerçek, düz biçimde
durulan ev : Oturulan ev, adres
durumu yok : Fakir
dusdūru : Dosdoğru
duşman : Düşman
dut ācı<dut ağaç-ı : Oya adı
duur- : Doğurmak
duvá : Dua
dübek : bkz. “dibek”
düdük makarnası : bkz. “düdük”
düdük : Çalgı; zurna, klarnet; bön, aptal
düdükçü : Çalgıcı, müzisyen; tacizci, çapkın
düdükle- : Irzına geçmek
dükán<dükân : Bakkal; büro, işyeri
dükâncı : Bakkal
dümcük : Düğüm, düğnük
düne- : Tünemek
dünek : Tünek
dünür buba : Kayın ve baldızların kaynatalara hitabı
dünüranne : Kayın ve baldızların kaynanalara hitabı
dünürşe : Kadın dünür
dünürşü : bkz. “dünürşe”
dünya bittisi : Dünyanın sonu, kıyamet günü
dünyā güzeli : Oya adı
dünyá : Dünya
dürtene : Övendere, ucu çivili hayvan sevketme sopası
dürgü : Kız istemede hazırlanan hediye; bohça
dürü<dür-ü : Düğünde erkeklerin getirdiği hediye, takı
dürüs : Dürüst
dürzü<dürzî : Sövgü sözü
düşkün : Yoksul, muhtaç, yaşlı, hasta
düşkünne- : Zayıflamak, ihtiyarlamak, hastalanmak
düşmüş : Zevk kadını
düşünceksiz : Düşüncesiz, beceriksiz, salak
düve : Bir yaşında inek
düven : Döven
düvensekiler : Yer adı (Bezirganlar)
düvün- : Dövünmek, pişman olmak, itiraz etmek
düvüşken : Dövüşçü, kavgacı, geçimsiz
düz- : Süslemek; ırzına geçmek
düz ara : Aralıksız, sürekli, kesintisiz, sıkça; normal, rutin
düzayak : Düz yer; yakın, kolay, rahat; zemin kat
düzbastı : Düz halde; düzgün doğrudan
düzdür- : Cinsi ilişkiye girmek; fahişelik yapmak
düzen : Hasır dokuma tezgahı
düzenci : Aldatan, hileci, güvenilmez
düzgü<düz-gü : Süs
düzgülü : Süslü, güzel giyimli, şık
düzgülük : Süs eşyası; bohça, çeyiz
düzmek : Düzenlemek, süslemek
düzün- : Süslenmek, iyi giyinmek
düzüş- : Cinsi ilişkide bulunmak
E
ekilir[18] : Ekilir arazi, tarla
ekin : Buğday
ekirem : Ekrem (kişi adı)
ekiz eşi : İkizlerden her biri
ekiz : İkiz
ekiztıra<extra : Ekstra; iyi, kaliteli, üstün
ekmek kıymī : Ekmek kıymığı
ekmek ufāsı<ekmek ufak-ı-sı : Ekmek kırıntısı, ekmek kıymığı
ekmek : Ekmek; yemek
eksoz<egzost : Egzost borusu
ekşicik : Kuzukulağı; ekşili yenebilir bir ot
ekti : Görmedik, görgüsüz, yüzsüz, boşboğaz
el : Yabancı, nâ-mahrem
el ulā<el ulak-ı : Yardımcı, gelgötür işi yapan çocuk
elallaş- : Helalleşmek; anlaşmak, barışmak
eldolduran : Meme (mecaz)
elé : Hele
elēmet<alāmet : Çok, bir sürü
elesi : Helesi
elî<el+iğ-i : İğlik, yün eğirme aleti
elikırık : Eli yatkın, becerikli, seri, hızlı
elimpısık : Çocuk oyununda mızıkçılık
ellik<el-lik : Tahta ekin biçme eldiveni
elti eltiye küstü : Oya adı
elti eltiye : Oya adı
ēlva : Helva
ém : Hem
emānet : Emanet; tabanca (mecaz)
émcek<em-icek : Emzik; yalancı meme, biberon
émen : Hemen
émencecik : Hemen, hemence, çabukça, acilen
émencik : bkz. “emencecik”
émicek : bkz. “émcek”
emme : Ama (MA)
emné<emine : Kişi adı
emsâl : bkz. “bi emsâl”
emşeri : Hemşire
ēn birinci : En güzel, harika
ēncek<ini-ce-k : Enik, küçük; kedi köpek yavrusu
encekle : Eniklemek, yavrulamak, doğurmak; çoğalmak
enik encek : Çoluk çocuk; mâaile (mecaz)
enik<ini-k : bkz. “ēncek”
enkas : Yalan; yalandan, şakadan (MA)
enkasten : bkz. “enkas”
enleri<en+ileri : İlk önce, önceden, öncelikle
ennéri<en+ileri : bkz. “enleri”
ensēr<ekser : Çivi
ép birlik : Birlikte, beraberce
ép : Hep
eppicî<hep-si-cik-i : Hepsi
eppicik<hep-si-cik : Hepsi, hep birlikte
epsi : Hepsi
epsicî<hep-si-cik-i : Hepsi
ēr günkü : Her günkü
ēr şē : Her şey
ēr vakıt : Her vakit
ēr zamankı : Her zamanki
ėr : bkz. “er”
ēr : bkz. “er”
ēr- : Ermek, yetişmek, ulaşmak, varmak
er : Her
ērcep : Recep (MA)
ergünnük<her+gün-lük : Günlük giysi; kullanılan eşya
eriş- : bkz. “er-”
eriş<eğir-iş? : Papırdan (saz) örme hasır ipi
erişkin kız : Ergen, genç kız
erişkin : Ergin, olgun; genç, delikanlı
erişmiş : Ermiş, eren, veli; ermiş mezarı
eriştir- : Yetiştirmek; götürmek, ulaştırmak; söz taşımak
erkek orospusu : Kalleş, güvenilmez erkek
ērkek : Erkek
ērken : Erken
ērkencik : Erken, çok erken
ērkez : Herkes
ērkezçik : Bütün herkes (çokluk)
ērkezçiklē : Bütün herkes
ērkezlē<her+kes-ler : Herkes
ērni- : Yıpranmak, eskimek
ērnik : Yıpranmış, eski
esas<essah<sahih : Sahi, doğru, gerçek
esaslı kız : Saygın ve güzel kız
esaslı : Doğru, güzel, sağlam, seçkin, güvenilir, mert
esėl- : Düzelmek, iyileşmek, rahatlamak, hafiflemek
esir- : Esrimek; azmak, taşkınlık yapmak, çıldırmak
esirik<esir-ik : Esrik, taşkınlık yapan, serhoş
eski kırık : Eski sevgili (mecaz)
ėspatlık<ispat-lık : Tanıklık
eşek : İnşaat iskelesi
eşek arısı : Kara iri arı
eşek osutturan : Bayır, dik yokuş
eşek tıraşı : Perçemsiz, özensiz düz tıraş
eşeklik : İnşaatta kullanılan basamak
eşektepe : Yer adı (Örtülüce)
eşelek : Köy adı
ēşi : Ekşi (MA)
ēşi- : Ekşimek (MA)
eşik önü : Kapı önü, ev önü
ēşimik : Ekşimik (MA)
ēşimsi : Ekşimsi; ham armut (MA)
eşkâre : Âşikâre, açıkça
eşkin : Atak, hırslı
eşle- : İkilemek, iki kere yapmak
eşortman : bkz. “aşartman”
et-<y-et- : Yetmek, yeterli omak
etē : Yeter
etek atkı : Kadın giyimi
etek tıraşı : Kasık kıl temizliği
ėtfāye : İtfaiye
etki<et-ki : Eziyet, üzüntü; yetki
etkili : Yetkili, sorumlu
ev biti : Evcimen, kılıbık, asosyal
ev köpeği : Uysal köpek
ev kulu : Becerikli kadın; evcimen
ev önü : Sokak
ev sābı : Ev sahibi; kadın (mecaz, MA)
ev sābi : bkz. “ev sābı”
evcek : Evce, ailece
evcenek : bkz. “evcek”
evcik : Evcilik oyunu
evcil : Evinden pek çıkmayan kadın
evcimen : Evine düşkün, becerikli; kılıbık erkek
evçi<ev iç-i : Evin içi, içerisi; oda
evē- : Evermek, evlendirmek
ėvecek<iv-ecik : Aceleci; korkak, ödlek
evel eski : Eskiden beri, çok önceden
evelsi gün : Evvelki gün, önceki gün, dün
evelsi : Evvel, evvelki, önceki
evicik : bkz. “evcik”
evlek : Bir dönüm (bin m2)
evvá : Eyvah (ünlem)
eyē : Eğer
eyer : bkz. “eyē”
eyerkim : Eğer ki
eywá : Eyvah
ezan çiçē : Ezan çiçeği
ezan vakti : Ezan vakti; akşam azanı vakti; gün batımı
ezan : Ezan; akşam namazı
ezgi<ez-gi : Eziyet, üzüntü
ezgin<ez-gin : Ezik, ezilmiş, mağdur; zayıf, çelimsiz
ezginnik<ez-gin-lik : Eziklik, mağduriyet
ezme : Taze kabak tatlısı
F
falan filen : Falan filan
fanile : Fanila, atlet
fanle : bkz. “fanile”
faraş : Yaramaz, terbiyesiz, güvenilmez
fasıl : Tuhaf, acaip, komik, gülünç, aptal
fasile : Fasulye; aptal, bön; değersiz
fasile aşı : Fasulye yemeği
fasile çakılı : Taze fasulye
fatme<fatma : Kişi adı
fatro : Fatura
favül : Faul; favori
fayık : Açıkgöz, sevimli, yaramaz
felá : Filan, falan
fená : Fena, yaramaz
fenálık : Eziyet, zorluk, zahmet; kötülük
ferece<ferāce : Siyah kadın üstlüğü
ferezlen- : Oyalanmak, meşgul olmak, gecikmek
fermeson<far+mason : Terbiyesiz, ahlaksız
feslan<fesleğen : Fesleğen, çiçek adı
feslēn : bkz. “feslan”
fēzi : Fevzi (kişi adı)
fındık böberi : bkz. “fındık”
fındık : Fındık; küçük acı biber
fırdolay : Çepeçevre; dört yön
fırınnık<fırın-lık : Fırın evi
fırlama : Terbiyesiz, yaramaz, piç, neseb-i gayrisahih
fırlatma : bkz. “fırlama”
fısfıs : Sıvı püskürtmeli kutu, sinek ilacı; parfüm
fısırık<fısrık : Pısırık, korkak, beceriksiz, aptal; yalan, fasafiso
fışkın : Filiz, sürgün, ince dal
fışkırık : Islık
fışlan : bkz. “fışkın”
fıta<futa : Bebek alt bezi
fıttır- : Çok kızmak, delirmek
fıy- : Kaçmak, tüymek, uzaklaşmak
fıydır- : Fırlatmak, atmak, kaydırmak
fî : Fiğ
fida : Fidan
fide : bkz. “fida”
fikirsiz : Aptal, beceriksiz, görgüsüz
fikirye<fikrîye : Kişi adı
filen : Filan
firkete oya : Oya adı
firon : Terbiyesiz, yaramaz
fişirde- : Fingirdemek, istekli davranmak
fişkir- : Fışkırtmak, yönlendirmek
fişlan : bkz. “fışkın”
fişlan : bkz. “fışlan”
fişlen : bkz. “fışlan”
fiştikle- : Kışkırtmak, yönlendirmek
fites : Vites
fitle- : bkz. “fiştikle-”
fiyye<fünye : Huni
fîzi<fevzi : bkz. “fēzi”
fotra : bkz. “fatro”
fur- : Vurmak (YA)
fuşkur- : Fışkırmak; kışkırtmak
G
g.t cebi : Erkek pantolon arka cebi
g.tlük : Erkek pantolon arka yaması
g.tten bacaklı : Kısa boylu, bodur yapılı; güvenilmez
g.tü yere yakın : Kısa boylu, bodur yapılı; güvenilmez
ġaç- : Kaçmak (MA)
ġadā : Kadar (MA)
ġadıñ : Kadın (MA)
ġādiş : Kardeş, kızlarda yakın arkadaşlık (MA)
gaga : Çocuk pipisi
gaganik : Gagauz
ġāk- : Kalkmak (MA)
gak<kak : Meyve kurusu
gakçı : Görgüsüz; Bulgaristan göçmeni (mecaz)
ġalbā : Galiba
ġalbāyı : Galiba
galgalaç : Dağınık, karmakarışık, yapışkan
ġalıñ : Kalın (MA)
gamata : Küfür, hakaret; erkek üreme aleti
ġancık : Kancık, dişi; kalleş (MA)
ġañır- : Kanırmak; bükerek sokmak, ilişkiye girmek (MA)
ganyalı<kan+yol-lu : Bıçak, saldırma adı
ġar : Kar (MA)
ġara : Kara
ġaraç : Garaj; otobüs terminali
garaş : bkz. “garaç”
ġarġa : Karga
ġarġaalan : Yer adı (Çınardere)
ġarı : Karı (MA)
gaste : Gazete
gâvır mantarı<gāvur+mantar-ı: Zehirli mantar
gâvır<gevār : Kâfir, ikiyüzlü, güvensiz; kötü, çirkin
gâvırlık yap- : Aksilik yapmak
gâvırtāla<gâvur+tarla : Yer adı (Geyikkırı)
gâvur dinni<gâvur din-li : Kâfir; inatçı, fesat
gâvur nalınlar : Yer adı (Bezirganlar)
ġay- : Kaymak (MA)
ġaymak : Kaymak, süt kaymağı
gayme<kāime : Para, kağıt para
gazoz adam : Güvenilmez, kişiliksiz kişi
gazozka : Kazazka, oyun havası
gazoztura : Kadostra
gazozturacı : Kadostracı
gē- : Gelmek
gece bereketi : Çocuk (mecaz)
gece çelî<gece çelik-i : Gece sopayla oynanan çocuk oyunu
gece gece : Gece vakti, geceleyin, geç vakit
gecelikle : Geceleyin
gecenin bi yarısı : Geceyarısı, çok geç vakit
gecinceksiz : Geçimsiz, aksi, kötü huylu
geç vakıt : Geç vakit; akşamüstü, geceleyin
geç- : Yermek, dedikodu yapmak, gıybet etmek
geçemek : Geçit, komşu avlu kapısı (MA)
geçen yılın : Geçen yıl
geçincekli<geç-in-cek-li: Geçimli, iyi huylu
geçir- : Uğurlamak, yolcu etmek
geçit<geç-it : Komşu avlu kapısı
geçkin<geç-kin : Girgin, sevimli, samimi; yaşlı, bozuk, bayat
gege : Kanca, çengel
gelbā : Galiba
gelbāyı : bkz. “gelbā”
gelberi deresi : Yer adı (Çınardere)
gelberi : Yer adı (Göktepe)
gelgeç : Saf, aptal, bunak, deli; unutkan, hoşgörülü
gelin çiçeği : Çiçek adı
gelin tacı : Oya adı
gelincik : Çiçek adı; hayvan adı
gelinkadı : Gelincik (hayvan adı)
gelinnik kız : Evlenme çağında genç kız
gelintácı : Oya adı
gelirat<gel-ir-āt : Gelir, kazanç, meslek
gēme<gel-me : Göçmen, muhacir[19]
genegene : Oya adı
geñir- : Geğirmek (MA)
genişe- : Genişlemek
genişi- : bkz. “genişe-”
gēr- : Germek; geğirmek
gerdan süpürgesi : Sakal (mecaz)
gérden : Geriden (MA)
gerenler : Yer adı (Çakırlı)
gersin geri : Sonradan; bir daha, yeniden (MA)
gerye : Geriye (MA)
geven<güvem : Ağaç adı; meyve adı
gevennik<geven-lik : Yer adı (Örtülüce)
gevşek : Ürkek, ödlek, güvenilmez, kalleş
gevur<gebār : bkz. “gâvır”
geze<gez-e : Düğün ertesi kaynana ziyareti
gezek : Köy odasında nöbetleşe verilen yemek; “geze”
gezenti : Gezen; gezme düşkünü; aylak, başıboş, haylaz
gezle-<kezle- : Nişan almak; gizlice gözetlemek
gı : Kızlarda hitap (MA)
gıcıklan- : Gıdıklanmak, huylanmak
gıcır : Çalı, tikenli çalı
gıcırāncık : Tahterevalli
gıcırlık : Çalılık
gıcırtı : Gıcır sesi; pürüz, engel, itiraz, sıkıntı
gıcırtılı : Rahatsız edici, sıkıntılı, sevimsiz iş ve durum
gıcıva : Tekerlek tutmacı[20]
gıç : Kıç; arka, geri (MA)
gıdalan- : Yemek yemek, karnını doyurmak
gıdı : Gıdık; boğaz çıkıntısı
gıdıgıdı : bkz. “gıdı”; gıdıklama
gıl : Kıl (MA)
gıli : Küçük pide, ev simidi
gıngıraç : Tahtarevalli
gırep<krep : Başörtüsü
gırnata : Kılarnet
gıygı : Keman
gıymat : Kıymet (MA)
gıymatlı : Kıymetli, değerli, önemli (MA)
gî- : Giymek
gice : Gece (MA)
gîcek : Giyecek, giysi
gidiş- : Kaşınmak
gîk : Geyik
gire : Kere (MA)
girgin : Sevimli, samimi, cesur
girişken : Girgin, girişimci; yakın davranışlı
giydir- : Vurmak, dövmek; çarpmak, toslamak
giyinti<giy-inti : Giysi
gizlengiç : Özel günlere ait giysi; bayramlık giysi (MA)
gȫlcük : Su birikintisi
gȫlmek : Gömlek; kadın iç çamaşırı, gecelik
gocagöynük tepesi : Yer adı (Bezirganlar)
godoş : Karı satıcısı, pezevenk, cinsi sapık
gogolate : Kukulate, kağıt sargı
gogu : Öcü; masal hayvanı
gogucu : Öcü, masal hayvanı
golay : Kolay (MA)
goley : bkz. “golay”
ġopay : Av köpeği
gopey : bkz. “ġopay” (MA)
goplik : Taşla oynanan çocuk oyunu
ġoy- : Koymak (MA)
göbecik<göbek-çik : Çocuk karnı
göbüş : Göbek (bebek dili)
göbüşko : Göbek; göbekli, şişman
göbüşlü : Göbekli, şişman
göce : Sütlü bulgur yemeği
gödek : Hamur işi, lokma
gölyanı : Yer adı (Ağaköy)
gömdür- : Sokmak; sövgü bildirimi
gönder : Tahta mezarbaşı ve ayakucu kazığı
göpgözel<köp+güzel?: Güpgüzel, çok güzel
görgülük : Dünürlükte kız görümlüğü hediyesi
görmedik : Görgüsüz, yüzsüz, açgözlü
görük- : Görünmek, gözükmek
görümlü : Güzel
görümlük : Yüz görümlük’ü
görün- : Korkutmak, ürkütmek, uyarmak
göt- : Götürmek (MA)
götçe : Bebeklerde kıçüstü yürüyüş biçimi
göteşme : Çelik çomak benzeri bir çocuk oyunu
götre : Götürü, götürü usül
göverçin : Güvercin (MA)
göynek : Gömlek (MA)
göz dadası : Gözbebeği
göz : Ev odası
gözbācı<göz+bağ-cı : Sihirbaz
gözbayıcı : bkz. “gözbācı”
gözecek : Duvar oyuğu, niş
gözek : Gözenek, küçük delik
gözel : Güzel
gözer : Büyük elek, kalbur
gözleme : Hamurişi
gözletmek : Gizlice gözetlemek; gözetmek, korumak
gözük- : Görünmek; korkutmak, ürkütmek, uyarmak
gǖde : Gövde, göğüs
guguççuk : Guguk kuşu, yusufçuk; külrengi güvercin
guguleta : Kukuleta, külah; külah biçimli kesekağıdı
gugulete : bkz. “guguleta”
guli : Hindi
gǖm : Güğüm
gunguruk : Köpük, su kabarcığı (bebek dili)
gǖnü : Güğnü, çürük, ezik; geçkin meyve
gurk[21] tavık : Kurk tavuk, civcivli tavuk
gurkla- : Kuluçkaya yatmak (tavuklar için)
gurlayık : Üveyik, tarla kuşu
gurleyik : bkz. “gurlayık”
gurna : Kurna
guruş<grosch[22] : Kuruş
gǖs : Göğüs
gǖs çatısı : Kaburga, eye
gǖs tātası<göğüs tahta-sı: Göğüs, eye kemikleri
gǖs : Göğüs, gövde; meme
gǖsü kıllı<göğ-sü kıl-lı: Yiğit, cesur, korkusuz, atılgan
guwat : Kuvvet (MA)
guwatlı<kuvvet-li : Kuvvetli
guznik<kuz-luk : İzbe, güneş almayan yer; kuzey yönü
gübür<gubār : Kübür
gücük : Küçük, bodur (MA)
gül oya : Oya adı
güldürüşlü : Gülünç, eğlenceli, komik
güldürüşlük : Gülünç, komiklik
güleş : Güreş
güleş- : Güreşmek
güleşçi : Güreşçi, pehlivan
gülfatme : Hindi; çiçek adı
güllaş<gül-lü+aş : Sarımsaklı biber yemeği
gülmez yüzlü : Somurtuk, itici
güme<gümegü : Avcı barınağı
gün kısası : Kısa gün
gün uzunu : Uzun gün
günā : Günah
günāçı<günah-çı : Zebanî
gündöndü : Günebakan, ayçiçeği
gündüz gözü : Gündüz vakti
gündüzleyin : Gündüz vakti
günebakan : Ayçiçeği
günübire : Günübirlik (MA)
günübütün : Bütün gün
günücü : Kıskanç (YA)
günüle-[23] : Kıskanmak (YA)
güre : Utangaç, içe kapanık, çelimsiz
gürlük<gür-lük : Sık çalılık; bolluk, bereket
güt- : Yönlendirmek, sevketmek
güüm : Güğüm
güvē : Güveyi
güvem erî : Güvem eriği (bkz. “güvem”)
güvem : Yaban kır meyvesi, alıç (bkz. “geven”)
güvenç : Güven, güvenme
güvençli : Güvenilir, doğru
güvendir- : Güven sağlamak
güveyik<g-üveyik : Üveyik, kuş adı
güvez : Koyukırmızı, bordo rengi
güzelcene : Güzelce; iyice, tamamen
gȫya : Güya (MA)
H
hakket<hakikât : Hakikat, hakikaten
haramze<haram+zâde : Hırsız, terbiyesiz; piç
hasyet : Haysiyet
hāşe<h-ayşe : Kişi adı
havya<h-ayva: Ayva
helbet<h-elbet : Elbet
hinci : Şimdi (MA)
hoj : Hoş
horasan : Toprak adı
hökümāt : Hükûmet (MA)
I
ıh-[24] : Olmak, oluşmak; gerçekleşmek, sonuca varmak
ıhma- : Olmamak; becerememek
ıhtır- : Başarmak
ıkkıdık : Hıkkıdık
īlamır : Ihlamur
ılıca : Kaplıca, sıcak su kaynağı
ılıcacık : Ilık, ılıkça
ılıcana : Ilık
ılıkçanak<ılı-k-ça-na-k : Ilık, ılıkça
ılıman<ılı-ma-n : İlık
ımırtı : Mırıltı, fısıltı
ımırdan- : Mırıldanmak; istemezliğini belli etmek
ırgala- : Sarsmak, sallamak, ağaç silkelemek[25]
ırıl- : Aşınmak, yorulmak; eksilmek, azalmak
ırıstiyan : Hıristiyan
ırka : Hırka
ırmızan : Ramazan
ırsızlama : Hırsızlık yoluyla; çalıntı
ıscak<ı-sıcak : Sıcak
ısım : Hısım, akraba
ısır- : Sataşmak, laf atmak, imalı konuşmak
ısırgan : Ot adı
ıslı : Islak, yaş
ısmarla- : Uyarmak, tembihlemek, öğüt vermek
ısmık : Sessiz
ıspat : İspat
ıspatlık : İspatlık; şahitlik
ıştın- : Hıştınmak, konuşmak
ıştınna- : Hıştınlamak, demek, söylemek, konuşmak
ıştır : Yaban pazısı
ıvırtı : Dedikodu
ıyar āsı : Hıyar ağası; aptal, salak
ıyar turşusu : Hıyar turşusu; aptal, salak
ıyar : Hıyar, salatalık; aptal, salak
ıyarto<hıyar+tohum-u? : Aptal, salak (argo)
ız : Hız
ızla- : Hızlamak; uzaklaştırmak, göndermek, kovalamak
ızlayıvā- : Hızlayıvermek; göndermek, başından savıvermek
ızmat : Hizmet (MA)
İ
î- : Eğmek
î : İyi; iğ
îbe : Heybe
ibirik : İbrik
ibrām<ibrahim : Kişi adı
icar parası : Tarladan alınan kira parası
îce : İyice; tamamen; sağlıklı
îcen<iğ-ce-n? : Ot adı
îcene : İyice, oldukça, epey, yeteri kadar
iç : Hiç
içbi şē : Hiçbir şey
içbi . Hiçbir
iççek : İçecek
içē : İçeri, içerisi; ev içi, oda
içēsi : bkz. “içē”
içer : İçerisi
içere<iç-eri : bkz. “içē”
içerlek : İçeride, içe doğru, iç yönde
içi : İçin
içiboş : Yumurta akı ile yapılan kurabiye; beze
içki sıçkı : İçki vb. pislikler
içlik : Kadın iç çamaşırı, gecelik
içrek : bkz. “içerlek”
îde : İğde
idiris<idris : Kişi adı
idrellez kamçısı : bkz. “kamçıcık”
idrellez : Hıdrellez
ifak : Ufak
ifaklık : Ufaklık, ufacık; küçük çocuk; bozuk para
ifarak : Ufarak, küçücük
iil- : Eğilmek
iiştir-<iğiştir- : Geciktirmek, ertelemek, önemsememek
ijbaşı<iş+ba-şı : İşe başlama; i tulumu
îk : Eğik, eğilmiş, yamuk
ikāye : Hikaye
iki şimşir oyası : Oya adı
ikincirle- : İkinci kere, yeniden, bir daha
ikindin : İkindi vakti (MA)
ikindiüstü : İkindi vakti
ikircikle- : İkiletmek, yinelemek, ısrar etmek
ikircikli : İkilemeli; bıktırıcı; kuruntulu
ikişē : İkişer
îl- : bkz. “iil-”
ilabada<i-labada : Bir tür ıspanak
ilaç : İlaç; detarjan
ilāzım<i+lazım : Lazım, gerekli
île : Hile
ilē : İleri; eski, önce
ilēden : İleriden; eskiden, önceden
ilēki : İleriki, öndeki; eski, eskisi
îlen- : Eğlenmek; alay etmek, aşağılamak
ilen- : İlenmek, beddua etmek
ilēn<i+leğen : Leğen
îlence : Eğlence
ilenç : Beddua
îlenti<eğ-len-ti : Eğlence
îlenti<eğ-len-ti : Eğlence; alay, alaycılık
ilenti<ilen-ti : İlenme, ilenç
ilerė : İleri; eskiden, daha önce
ileri : İleri; eski, eskiden
ilēsi gün : İleriki gün; önceki gün, geçen gün
ilēsi : İlerisi; önce, önceden, öncesi, eski, eskisi
ileş<i-leş : Leş
ilētten<ileri-den : bkz. “ilēden”
ilgile- : İliklemek, kilitlemek
ilgili îne : Çengelli iğne
ilgili : İlikli; kilitli
ilik oyası : Oya adı
îlik : İyilik
îlik<iğ-lik? : İtibaren; bundan böyle, sonra
iliş- : Ellemek, dokunmak; sataşmak
iliştirme : Elbise askısı
ilk baş : İlk önce, önce
ilk baştan : bkz. “ilk baş”
ilkin : İlk, ilk önce, öncelikle
ilkyaz<ilk+yaz : İlkbahar
ille : İlle; hîle
ilmi<hilmi : Kişi adı
ilmon<i-limon : Limon
īm<um : Huy, gurur
îman tātası : Gerdan gögüs koyun bölgesi; eye kemiği
imbe : İzbe
imik : Beyin
imiksiz<imik-siz : Beyinsiz, salak
imtān : İmtihan
in : İn; hin
inatlaş- : Kabul etmemek; kavga çıkarmak
ince fikirli : Kuruntulu, titiz, içten pazarlıklı
incele- : Meraklanmak, hassas davranmak
inci : Şimdi (MA)
indi : Hindi
indir- : Dövmek, öldürmek
indirme<in-dir-me : Kuruluk, sundurma
îne oyası<iğne oyası : Oya adı
îne : İğne
îneci<iğne-ci : Ebe, hemşire
inek arabası : Kişiye yönelik sövgü sözü
inekçilik : İnek bakımı, inek yetiştiriciliği
înel-<d-inel-? : Dinlenmek
îneli fıçı<iğne-li+fıçı : Masal motifi
inge<y-inge : Yenge
ingekarı torbası : Heybe
ingekarı : Yaşlı kadın
inî cücü<enik-i cücük-ü: Herkes, hepsi; maaile
inilde- : İnlemek
inim : İniş
inişli : Meyilli
inme : Felç
inneop<inne+hop : Gamsız, neşeli
innik<in-lik : İzbe, kuytu yer
inşalla : İnşallah
inşāt : İnşaat
intişam : İhtişam
intizar : İtiraz
ipne<ibnî<ibne : Cinsi sapık
îr- : Eğirmek
irāmet<rahmet : Bereket, bolluk; yağmur
irāmetli<i-rahmet-li : Rahmetli, merhum, ölmüş kişi
irāmetlik<i-rahmet-lik : bkz. “irāmetli”
iras gē-<<i-rast : Rastgelmek
irecep<i-receb : Recep
ireçbē<i-renç-ber : Çiftçi
ireçpē : bkz. “ireçbē”
îrek<iğrek : Koyunlar için gölgelenme yeri; ağıl
îrekle-<iğrekle- : Koyunları gölgede toplamak
îrende<i-rende : Rende
iresim<i-resim : Resim
îret<i-red : Red
îretle-<red-le- : Redlemek; mirastan mahrum etmek
ireze<i-reze : Kilit, anahtar
irezele- : Kilitlemek
irezil<i-rezil : Rezil
îri : Eğri
îriāç<eğri+ağaç : Boyunduruk bağlantı aleti
îridere<eğri+dere : Köy adı
irik- : Birikmek, çökmek, posalanmak
îril- : Eğrilmek
îsan cannısı : Samimi, sevecen
îsan encē : İnsan enceği, sevimli bebek, zavallı çocuk
îsan israflī : İnsan israflığı; zayıf, düşkün, bakımsız
îsan kusuru : İnsan kusuru; sevimli bebek
îsan mantarı<insan+mantar-ı: Yenebilir mantar
îsan patırtılî : İnsan patırtılığı, kalabalık, kargaşa, izdiham
îsan : İnsan
îsannıklı<insan-lık-lı : Görgülü, olgun, terbiyeli; yardımsever
îsannıksız<insan-lık-sız : Görgüsüz, kaba
îsi<isig : İs, kor, köz, kül; sis
îsibucā<isig+bucak-ı : Ocak başı
îsik : Eksik
îsilik<isig-lik : Sis, sisli hava
iskembe<iskemle : Sandalye
iskember<misk ü amber: Mis, güzel koku
islé<islah : Güzel, iyi, düzgün
ismāl<ismail : Kişi adı
ismāyıl<ismail: Kişi adı
ismēl<ismail : Kişi adı
ismîl<ismail : Kişi adı (MA)
ispir<espri : Şaka
israflık : Zavallı, zayıf, çelimsiz
istambol : İstanbul
istanbul oyası : Oya adı
iste : Hisse, pay; miras payı
iste- : Sevmek, aşık olmak
istekan<stekany[26] : Bardak (Kumuk şivesi)
istenç<iste-nç : İstek, isteme
istençli<iste-nç-li : İstekli; gözüdoymaz, hırslı
istepne<i-stepne : Araba yedek lastiği
isteş- : Karşılıklı sevmek, sevgili olmak
istop<stop : Topla oynanan çocuk oyunu
iş : Elişi, oya
îşalla : İnşallah
işcannı<iş+can-lı : İş canlısı, çalışkan, becerikli, hamarat
işcannısı : bkz. “işcannı”
işçek<iç-ecek : İçilecek şey; su
işdon<iç+don : Don, kilot
işen<i-şen : Şen, mutlu
işgüvēsi<iç+güveyi-si : İçgüveyi
îşi ámır<ekşi hamur : Hamur mayası
îşi macın : Ekşi macun; erik pekmezi
îşi suratlı : Ekşi yüzlü, çirkin, sevimsiz
îşi suratlı : Sevimsiz, itici, somurtuk yüzlü
îşi yüzlü : bkz. “îşi suratlı”
îşi- : Ekşimek; beğenmemek, dert yanmak
îşi : Ekşi; sevimsiz, itici
îşicik : bkz. “ekşicik”
îşimik : Ekşimik
îşimiş : Ekşimiş, bozulmuş
îşimtırak : Ekşimtırak, ekşimsi
işki evi : İçki evi, meyhane
işki sıçkı : İçki, her türlü alkollü içecek; içki sofrası
işki<iç-ki : İçki
işkici sıçkıcı : bkz. “işkici”
işkici<iç-ki-ci : İçki düşkünü, ayyaş, alkolik
işkil : Şüphe, kuşku
işkillen- : Kuşkulanmak
işkilli : Şüpheli, şüpheci; korkak
işkir- : Kışkırtmak
işle- : Oya yapmak, süslemek
işlek<iş-le-k : İşbilir, becerikli
işlemeli : Süslü
işli : Süslü
işlik : İşyeri, atölye
işman<iş-man : Becerikli, hamarat
it dirsē : İt dirseği, göz kapağı sivilcesi
it- : Etmek (MA)
îtaç : İhtiyaç
itdirsē<it+dirsek-i : Göz kapağında çıkan sivilce
itgesyen : Teknisyen
itirga : Destek, yardım; ek
itirgalı<it-ir-ga-lı : Destekli
îtiyā : İhtiyar
îtiyāç : İhtiyaç; yarma tahta
itme : bkz. “ipne”
ittirga : Zora dayalı, mecburen; gönülsüz miras üleşimi
ittirge<it-tir-ge : El arabası
ittirgeç : El arabası; çocuk oyun arabası
ittiyā : İhtiyar (MA)
ivecen : Aceleci, kuruntulu, sabırsız; ödlek
ivecik : bkz. “ivecen”
iycen : Ot adı
iyer : Eyer
iyet odası : Heyet odası; muhtar odası
iyet<heyet : Heyet, ihtiyar heyeti, âza; muhtar odası
iyyē kemî : Eye kemiği
iyyē : Eğe; eye kemiği
izmekār : Hizmetkar, hizmetçi
izmet : Hizmet
izmetlen- : Hizmet etmek, ilgilenmek, meşgul olmak
K
ḳā : Karı
kabag.t : Haylaz, korkak
kabak : Tuz biber kabı
kabak tıraş : Perçemsiz, özensiz düz tıraş
kabakaşı<kabak+aş-ı : Kabak yemeği
ḳabārt : Kabahat
ḳabārtlı : Kabahatli, suçlu
kâbe çiçē : Kabe çiçeği
kâbe süpürgesi : Çiçek adı; kuşkonmaz?
ḳābel- : Kaybolmak
ḳābet- : Kaybetmek
kaç- : Kadınların erkeklerden yüzünü saklaması
kaç zamandır : Epeydir
kaçamak<kaç-amak : Mısır unundan yapılan helva
kaçgöç : Haremlik selamlık
kaçılmak : Kaçmak; çekilmek, yol vermek
kaçın- : Telaş etmek, gayret göstermek, ilgilenmek
kaçıntı<kaç-ıntı : Kaçışma, koşuşturma, telaş, kargaşa, panik
kaçır- : Gaz çıkarmak, sıçmak
kaçırgan : Çalışkan, aktif, becerikli
kaçırma : Beklenmeyen gebelik durumu
kaçtır : Kaç keredir, çoktan beri, epeydir
kadā : Kadar
kadācık<kadar-cık : Bu kadarlık (küçültme)
kadak : Kadar
kadam : Küçük kardeşe sevgi bildiren hitap
kadāna : Kadar (MA)
kadērli : Şanslı, talihli
kadērsiz : Şanssız, talihsiz
kadın : Güzel, değerli
kadîfe : Kadife
kadirye<kadriye : Kişi adı
kafa : İnat, aksi kişi
kafadan çalık : Deli
kafadan kontak : Deli
kafadan yelli : Deli
kafalı : Zeki, çalışkan, uyanık; takı adı
ḳaır<kahr : Kahır, üzüntü, eziyet, rahatsızlık
kāk- : Kalkmak; göç etmek
kak- : İtmek; eziyet etmek
ḳaḳa : Çocuk kakası; pis, kötü, çirkin
kakacan : Ağaçkakan
ḳaḳaç : Kaka, pislik
kakala- : Kakmak, aldatmak, kandırmak
ḳaḳale : Kakala, güveç; toprak tencere, yemek kabı
kākıkça<kalk-ık.ça : Kalkık biçimde, ayakta
kakılı : Kakılmış halde olan; yığılı, dolu, yoğun
kākın- : Kalkınmak; kalkmak, toparlanmak
kākınama- : Kalkınamamak; beceriksiz üşengeç davranmak
kakırda- : Yüksek sesle gülmek
ḳaki : İri ördek, evcil ördek
kakla- : Kakmak, sokmak, itirmek, saplamak
kakmala- : Kakmak, iteklemek; aşağılamak, hor görmek, ezmek
kalan zaman : Başka zaman
kalayla- : Kalay yapmak; sövmek
kalbır : Kalbur
kaldırgaç<kaldır-gaç : Kaldıraç, kriko
kalecikaltı : Yer adı (Ayıtdere)
kalektē : Karekter
kalık : Ekimlik soğan; arpacık
kalınb.k : Şişman, hantal; haylaz, beceriksiz, sevimsiz
kāmber kaşlı : Hilal kaşlı; yakışıklı, güzel
kamçıcık : Ucu püskül çiçekli uzun kır bitkisi
kamış : Püskül çiçekli kır bitkisi
kamina<caminai : Toprak soba, ocaklık, şömine; baca
kamyoncu : Nakliye işi yapan, şoför
kanat . Araba kanadı
kancık : Dişi; ikiyüzlü, güvenilmez, kalleş
kandırışçı : Kandıran, aldatan, hileci, kalleş
kandırışlık : Kandırılma durumu
kanıbozuk : Soyu belirsiz, aşağılık yapılı, kişiliksiz, kalleş
kanırt- : Bükmek, asılmak, sokmak, zorlamak
ḳankıren : Kangren
kanlıbālar<kan-lı+bağ-lar: Yer adı (Çelikgürü)
kanlıpınar : Yer adı (Ilıcabaşı)
ḳanyaş : Ot adı
kapak : Tahta
kapaklamak : Aldatmak, kandırmak; üstüne abanmak
kapalı ayat : Kapalı ayat, salon (bkz. “ayat”)
kapalıçarşı : Yer adı (Ağaköy)
kapan- : Gerdeğe girmek; örtünmek, tesettür giyinmek
kapan : Tuzak, tuzak düzeneği; hapisane
kapandere : Yer adı (Göktepe)
kaparozla- : Kapmak, çalmak
kapçık : Dövülmemiş buğday başağı
kapçıkāzlı<kap-çık+ağız-lı : Bön, terbiyesiz, görgüsüz
kapçıklı : Sünnetsiz; yaramaz çocuk; erkek kâfir
kaplanca : Yer adı (Örtülüce)
kaplanti : Kaplumbağa
kaplıca : Ilıca; bir tür yaban buğdayı; çavdar?
kaplin kurbā : bkz. “kaplanti”
kaplumbā : bkz. “kaplanti”
kappe : Kahpe, kalleş, hain
kār : Kahır
kara gazoz : Kola gazozu
kara kancık : bkz. “kancık”
kara kayıp : Kayıp, bulunması zor, gizlenmiş
kara lastik : Lastik ayakkabı
kara sıva : Kara toprakla yapılan yer/duvar badanası
kara şopar : Çocuk; Çingene çocuğu
kara un : Kepekli un
kara yemeni : Lastik ayakkabı
karabakır : Su kaynatma kazanı
karabaş : Sigara izmariti
karabatak : Kuş adı; güvenilmez kişi
karaca : Küçük ekimlik soğan
karacēr<kara+ciğer : Karaciğer
karaç : Kıraç, verimsiz
karaçakıl : Yer adı (Şakirbey)
karaçalı : Çalı adı; arabozucu, sinsi, münafık
karaçin : Bir buğday türü
ḳarāçlık<kara+ağaç-lık: Yer adı (Örtülüce)
karadüzen : Alışılagelen, eski usül, rutin, basit, kolay
karafatme : Hamam böceği
karaḳancık : Dişi hayvan; dişi eşek; azgın; kalleş
karakırmızı : Koyu kırmızı
karakofa : Hasır dokunan yumuşak bir saz türü
karakucak : Eski usül, alışıldık, mutad, basit
karakütür : Karikatür
ḳāraman<kehremān : Kahraman; çalışkan, becerikli, hamarat
karamavi : Koyu mavi, renk adı
karamba : Ot adı
karamık : Karamuk; böğürtlen; karaşın, esmer
karamsı : Kara, esmer; gri
karamza : Karahamzalar (Köy adı)
karānteri<kara+entari : Kara ilkokul öğrenci önlüğü
karapatak : bkz. “karabatak”
karapınar : Yer adı (Ilıcabaşı)
karapırnallık : Yer adı (Örtülüce)
kararık : Kara, kararmış
karartı : Karaltı, gölge
karatoprak : Yer adı (Göktepe)
karayazgı : bkz. “karayazı”
karayazı : Kötü acı kader
karayeşil : Renk adı
ḳardaş kızanı : Kardeş çocuğu, yeğen
kardaş kızanı : Yeğen
kardaş : Kardeş; küçük kızlarda başörtüsü adı
kārdaş : Kızlarda yakın arkadaşlık (bkz. “āret”)
kardaşlık : bkz. “kārdaş”
kardelen : Çiçek adı
kardolap<kar+dolap : Gardırop
karez<garez : Kin, hınç
karı biti : Kılıbık
karı kısmı : Karılar, karılar zümresi
karı kullū<karı kulluk-u: Karılar, karılar zümresi
karı tekesi : Kadınsı davranışlı; pezevenk
karıbiti : Kılıbık
karımca : Karınca
karışmalık : Karışıklık, kargaşa
kárıştırma : Un ve sütle yapılan yemek
ḳāri<gayrı : Gayri, artık, bundan böyle
ḳāricik : bkz. “kāri”
ḳārik : Gayruk, gayri
ḳārik<gayruk : Artık (bkz. “kāri”)
kārlı macın<kar-lı+mācun: Karla pekmez karışımı yiyecek
karmaşa : Kargaşa
karnabahar : Sebze adı; oya adı
kars kars : Kas kas, kahkaha ile (gülme)
karşamas : Oyun havası adı
ḳāsı<karı-sı : Kadınlara atıf bildirimi
kasıl- : Böbürlenmek, üstünlük taslamak
kasımpati : Kasımpatı, meşeçiçeği; oya adı
kaskı : Çatı ağacı
kastel : Hayvan dışkısı
kaşaklık : Sayvan, tokataltı; kiler, depo
kaşalak : bkz. “kaşaklık”
kāşı : Karşı
kāşıbayırı<karşı+bayır-ı: Yer adı (Ağaköy)
kaşık yüzlü : İnce dar yüzlü; sevimli, güzel
kaşkıncı<kaç-kın-cı : Kaçkın, kaçak
kât : Kağıt; kağıt para
ḳatana : Ağır, büyük; iri yük atı
katanga : Dolandırıcı, güvenilmez, ikiyüzlü
katı : Tavuk midesi
katık<kat-ık : Yemek; soğanlı yumurtalı sulu yemek
katıkla- : Yemeğe yağda soğan biber salça sosu katmak
katıl- : Ağlayıp gülerken kaskatı kalmak
katıla- : Çok gülmek
katır kuyruğu : Bitki adı
katışık<kat-ış-ık : Birlikte, ortaklaşa; melez
katışıklık : Akrabalık, yakın dostluk
katrancık : Ot adı
kavakdere : Yer adı (Ayıtdere)
kavaracı : Yer adı (Çakırlı)
kāve yanı : Köy meydanı
kāve : Kahve, kahvehane
kâveci : Kahveci
kavınçi<kavun+iç-i : Renk adı
kavır- : Kavurmak
kavırma : Soğanlı yumurta yemeği (bkz. “katık”)
kavrık : Kavruk; arık, zayıf, çelimsiz (mecaz)
kavuz : Kavruk; kurumuş buruşuk meyve
kavuzlan- : Kavrulmak, buruşmak
kaya : Bulgur çekilen ikili basit eldeğirmeni
kayandere : Yer adı (Göktepe)
kaybel- : Kaybolmak
kaycak : Kayak, kızak
kaydır- : Sokmak, yalan atmak, sövmek, ırza geçmek
kaydıraç : Kayak, kaygan, kızak; çocuk oyunu adı
kaydıraḳ : bkz. “kaydıraç”
kayın : Güvey veya geline göre birbirinin erkek kardeşi
kayınço<kayın-eçe : bkz. “kayın”
kayınçu : bkz. “kayın”
kayır- : Sahip çıkmak, kollamak; ayrıcalık tanımak
kayış : Kemer
kāykı : Aksi, âsi, dikbaşlı, inat, kibirli; bükük
kāykık : bkz. “kāykı”
kaykıl- : Diklenmek, karşı çıkmak; kaskatı kesilmek, ölmek
kayme : bkz. “gayme”
kaymōn : Kamyon
kayna- : Vurmak, saldırmak, dövmek
kāyna : Kaynana
kaynadili : Çiçek adı
kaynaklā : Yer adı (Ağaköy)
kayrak : Kıraç taşlı kayalık yer
kayrı<gayri : Artık (bkz. “kâri”)
kayrik<gayruk : : bkz. “gayrik”
kayrola : karyola
kayruka<karyoka : Naylon çocuk ayakkabısı
ḳazal<gazel : Kuru yaprak
kazallık<gazel-lik : Yer adı (Arabakonağı)
kazanbüvetler : Yer adı (Ağaköy)
ḳazata : Gazete
kazık avası : Kazık havası; pahalılık; aldatılma
kazık çizme : Uzun konçlu av çizmesi
kâzim<kâzım : Kişi adı
keçi pırişi : Keçi yavrusu, oğlak
keçiyatā<keçi+yat-ak-ı: Yer adı (Ayıtdere)
kedi bıyī<kedi bıyık-ı : Pisi otu
kedi tırnağı : Ot adı
kedik : Gedik, çentik, yarık, kırık; engel (mecaz)
keke : Konuşma özürlü, peltek; pepe
kekeç : bkz. “keke”
kekeme : bkz. “keke”
kel : Aksi, geçimsiz kişi
kelebek oya : Oya adı
kelek : Olgunlaşmamış kavun karpuz
kelem : Lahana (YA)
kelemne<keleme : Sürülmeden bırakılmış tarla; nadas
keleş : Çirkin, salak, tembel
keletē<kalathero : Küfe
keleté : Yeni sürgün ağaç filizi
keleter : bkz. “keletē”
keltoş : Kel, dazlak, saçsız
kemer : Takı adı
ken aşāsı : Ken aşağısı; ev önü, taşlık
ken<kon : Ev barınak oba mezra
kenā tāla : Kenar tarla, köy kıyısında bulunan tarla
kenā<kenar : Kenar; sokak, evin dışı, yol, köy çevresi
kēndi : Kendi
kēndiki : Akraba, akrabası
kēndikîsi : bkz. “kēndiki”
kene : Para (mecaz)
kepenek : Çoban çulu, keçe
kepent : Kepenk
kerâneci : Küçük sevimli yaramaz (mecaz)
kerata : Çocuğa sevgi bildirimli hitap; ayakkabı çekeceği
kerette : Kere, kerede
keri[27] : Garip, zavallı, deli
kerizle- : Gizlice izlemek
kērpiç : Kerpiç[28]
kērt- : Kertmek, çentik açmak
kērtik : Çentik; eğri, yamuk, yarık; yaralı (mecaz)
kērtil- : Bükülmek, eğrilmek, yamulmak
kes- : Süzerek bakmak, arzulayarak bakmak
kes : İmsak vakti
kese : Para kesesi, bez cüzdan
kesenkes[29] : Kestirme ara sokak, dar ve kısa sokak
kesil- : Etkilenmek, hayran kalmak; menopoza girmek
kesinkes : Kesin, kesinlikle, mutlaka
keski : Kesme oyma aleti
kesme amır : Kesme hamur, ev makarnası
kesme kolaç : bkz. “kolaç”
kesme : Sırık, süven; ev makarnası
kesmik : Harmanda ekin artığı, kılçıklı buğday; çeç
kesnik : Kesilmiş ekşi süt
keşkek : Keşkek yemeği
keşki<keş+kim : Keşke
keşkim<keş+kim : bkz. “keşki”
kete : Bir tür yağsız bazlama
kez : Kıyı, kenar, köşe; gez (namlu nişanı)
kezle- : Gizlice izlemek, dikkatli olmak, şüphelenmek
kı : bkz. “gı” (MA)
kıbrıs : Yeşil boya
kıçbacağı : Bacaklar; kuyruk (mecaz)
kıçı pamıklı : Filtreli sigara (mecaz)
kıçıbozuk : Güvenilmez, terbiyesiz; ishal
kıçıgevşek : Korkak
kıçın kıçın : Yan yan
kıçınca : Kıçüstü; yandan
kıdım : En küçük parça; kıymık
kıfı : Gülünç
kığıt : Kağıt
kıkı : Şeker (bebek dili)
kıkırda- : Kikirdemek gülmek; istekli davranmak
kıkırdak : Tavuk kemiği, sakatat
kıkış : bkz. “kıkı”
kıktır- : Kırktırmak; kestirmek, kısaltmak
kıl : Aksi, sinirli, geçimsiz (mecaz)
kılaç : Uzun düzgün saç
kılçık : Toz saman artığı; koltukaltı kılı
kılçıklı : Yaramaz, huysuz
kılıç çiçē : Çiçek adı
kılıç : Saban bnağlantı demiri; çiçek adı
kılkuyruk : Hileci, güvenilmez kişi, yaramaz
kıllan- : Rahatsız olmak, kuşkulanmak
kıllı : Kuruntulu
kımçış- : Huzursuzlanmak, rahatsız etmek
kına çiçeği : Çiçek adı
kınabaş : Kızıl saçlı
kınalı sarı : Kızıla yakın sarı
kıpın- : Kalkışmak, girişmek
kır : Ev bahçesi, ev önü; salon; avlu; sokak; mera
kırā : Kırağı
kıraç : Verimsiz toprak
kırar- : Kırlaşmak, kır olmak, ağarmak, beyazlaşmak
kırık : Deli; zayıf not; duhüle müsait kız (mecaz)
kırıtık : Cilveli, oynak, hafif kadın
kırk- : Kırpmak; saç kesmek
kırkayak : Açıkgöz, dolandırıcı, sinsi (mecaz)
kırkgeçit : Yer adı (Ilıcabaşı)
kırkgünnük<kırk+gün-lük : Taze fasulye
kırkık<kırk-ık : Koyun kırkma makası
kırkla- : Kırklamak, bebeğin kırkıncı gün yıkaması
kırla- : Dışarıya, ev önüne çıkmak
kırlıkboyu : Yer adı (Örtülüce)
kırma : Melez hayvan
kırmısa : Dolu yağışı
kırmızı patlak : Kırmızı domates
kırnak : Cilveli, canayakın; oynak, kırıtarak yürüyen
kırnap : Kınnap, sağlam ip
kırnıcık : Kırnık, kırıntı
kısık : Dar ve kısa sokak, ara sokak, çıkmaz sokak; sevimsiz
kısır nadas : Verimsiz nadas, çorak tarla
kısır : Bulgurlu salata
kısırlan- : Üşenmek, gönülsüz davranmak, çekinmek
kıstırgaç : Mandal, ataş
kıstırma : İki bisküvi arası lokum
kış doksanı : Eski takvime göre 90. gün; 5 Şubat
kış kavunu : Kavun türü
kışala- : Kovmak, uzaklaştırmak
kışkır- : Kovmak, uzaklaştırmak
kışla- : Kış olmak, kışa dönmek, havanın soğuması
kıştır- : bkz. “kışkır-”
kıtiri : Sevimli bebek; koyun, kuzu, oğlak
kıvrat- : Kıvırmak, eğirmek
kıyak : İyi, güzel; anlayışlı, hoşgörülü, cömert
kıyat : Kağıt
kıyık : Göz kayıklığı, şehla
kıymatlı : bkz. “gıymatlı”
kıynış- : Sıvışmak, kaçıp uzaklaşmak; yanaşmak
kıynıştırama- : Cesaret edememek, çekinmek, korkmak
kız- : Isınmak, çok sıcak olmak
kız çocū : Kız çocuğu
kız kızanı : Kız çocuğu
kız tekesi : Kadınsı davranışlı erkek
kızan kullū<kızan kulluk-u : Kızanlar, çocuklar zümresi
kızan patırtılî : Kızan patırtılığı, kalabalık, kargaşa, izdiham
kızan<kız-an : Bebek, küçük çocuk
kızancık<kızan-cık : Kızancağız, zavallı küçük çocuk
kızannık<kızan-lık : Çocukluk, toyluk durumu
kızartma : Her türlü kızartma yemeği
kızçe<kız-çe : Kızcağız, kızan; sevimli küçük kız
kızdır- : Isıtmak
kızık : Sinirli; sevimsiz
kızılbaş : Alevi
kızılyörük : Kızamık hastalığı
kızıştır- : Tahrik etmek, teşvik etmek
kızkaçıran : Çatpat mantarı
kızkıçı<kıskaçlı? : Böcek adı
kızkuşu : Kuş adı
kıztaşıbaşı : Yer adı (Katrancı)
kîf<keyf : Keyif, zevk
kîfi : Keyfî
kîfli<keyf-li : Keyifli; sağlıklı, gürbüz
kîfsiz<keyif-siz : Hasta; isteksiz
kikirde- : Gülmek; istekli davranmak
kikirdek : Neşeli, şımarık; güvenilmez
kikirik : Neşeli, şımarık; gayriciddi
kîkkırı<geyik+kır-ı : Geyikkırı (Köy adı)
kile : İki teneke (30 kg) tutarında ölçek
kîle : Baş biti
kilü : Kilo; ergen kız memesi (mecaz)
kiraz beni : Az, seyrek, istisna (mecaz)
kiraz çiçeği : Oya adı
kiremit örtüsü : Hamur işi tatlı, bayram tatlısı
kiremitlik : Ev çatısı
kirez : Kiraz (MA)
kirku : Kriko, kaldıraç
kó : Koy; bırak; dokunma, elleme (emir)
kó- : Koymak; bırakmak (yardımcı fiil)
kobacık<kobak-çık : Küçük kozalak; çocuk oyunu
kobak : Kozalak; kabuk
koca abba : Koca dede; dede/ninenin babası
koca ala : Koca hala; dede/ninenin halası
koca anne : Koca nine; dede/ninenin anası
koca g.lü : İri yapılı; üstünlük taslayan, haylaz
koca lölü : Haylaz, şişman, biçimsiz vücutlu
koca tete : Koca teyze; dede/ninenin teyzesi
koca tîze : bkz. “koca tete”
kocabaş : Kibirli devlet adamı
kocabba<koca+abba : Dede ve ninenin babası
kocabēz : Büyük başörtü
kocabostan : Yer adı (Otlukdere)
kocag.t : Haylaz, şişman, biçimsiz vücutlu
kocaîne<koca+iğne : Çuvaldız
kocanne<koca+anne : Dede ve ninenin annesi
kocasa- : Evlenme çağı; erkek düşkünü kadın bildirimi
kocasak : Erkek düşkünü isterik kadın
koç yımırtası : Koç üreme torbası
koçan : Mısır koçanı (bkz. “çokan”)
kofa : Kova; hasır dokuma bitkisi
kok- : Hafifçe öpmek
kokana : Çember bağlama biçimi
kokarca : Pis, kirli, pasaklı
koku : Kolanya
kokulu acı : Çok acı
kol : Yöre, civar
kolaç<kul+aş-ı[30] : Saçta pişirilen pide
kolan : Kayış; takı adı
kolanyāsı<kolan-yağ-sı: Kolonya
kolay beri : Kolay, kolayca
kolcu<kol-cu : Kaçak tütün içenleri öldüren sözleşmeli Tc memuru
kolça : Takı adı
koldam : Ev içi kadın giysisi
koldamca : bkz. “koldam”
koldamcık : Küçürek, minicik; dar ve küçük ev
koliba : Kulübe
kollu böbek : Oya adı
kollu karanfil : Oya adı
koltuk yap- : Gelinle damadın kolkola girmesi
kolvē- : Koyuvermek, salmak, bırakmak, serbest bırakmak
komşuanne : Çocuğun komşu kadınlara hitabı
komşucu : Konuksever
komus<kopuz : Çalgı adı
komusa : Kulplu su taşıma ağacı; kama
kon- : Göçüp yerleşmek
konak<konar : Çocuk başında çıkan yara; saç kepeği
konbaba : Çocuk oturuşu; durağan, hareketsiz; haylaz
konç : Ayakği, topuk; çorap lastiği
kontak<contact : Deli, dengesiz, manyak (mecaz)
konuşkan : Güzel ve içten konuşan, canayakın
kopay : bkz. “ġopay”
kopça : Bağcık, ilik, düğme
kopçasız : Bulgaristan göçmeni; cahil, kaba (mecaz)
kopçasız mācır : Görgüsüz kaba muhacir, kişi
kopeleş<kopelez[31] : Yaramaz, terbiyesiz, arsız, piç
kopil<kopil : Piç; terbiyesiz, yaramaz; kafir çocuğu
kopuk : Pis, hırpanî, rezil
kopun- : Toparlanmak, hazırlanmak, çıkmak; fırsat bulmak
kōrcu : Korucu, köy korucusu
korkuluk : Bacak tutulması için okunan dua
kortelli takke : Fiyonklu büzmeli bebek takkesi
koru : Yer adı (Ağaköy)
koruk : Yaban üzümü
korumalık : Merdiven korkuluğu, pencere parmaklığı
korunaklı : Korunmalı, güvenli yer
kosa : Tırpan
kostak : Becerikli, ciddi, olgun, sevimli, güzel, seçkin
kosteriga : Haylaz, aptal
koşala- : Koşturmak, kovalamak
koşara : Dar yer, sapa (MA)
koştur- : Koşmak; kovalamak
koşturmacık : Kovalamaca, çocuk oyunu
koşturuk : Koşu, yarış
koşum : At ve at arabası malzemesi
koşulla- : Tembihlemek
kota : Düşkün, alışkan, müptela
kota<kotka : Küçük römork
kotak : Erkek erkek kedi
kotika : İki tekerlekli inek arabası; kağnı
kotrafil : Kooperatif
kovalaḳ : Kasıntı, üstünlük taslayan, şımarık, havalı
koyma diş : Takma diş
koyultmaç : İneğin ilk sütünden yapılan tatlı
koyvē- : bkz. “kolvē-”
koz : Ceviz
köfe<kufe : Küfe; kalça, basen kıç bölgesi
kök çapası : Çapa, kazma
köklük : Yer adı (Katrancı)
köklükler : Yer adı (Ağaköy)
kökü : Tamamı, hepsi
köme : bkz. “güme” (MA)
kömür : Pil
kömürkimde : Çocuk oyunu
köpek amelli : Obur; açgözlü; görgüsüz
köpek cannı : Köpek canlı, gamsız, umursamaz, gözükara
köpek tǖlü : Köpek tüylü; güvenilmez, çirkin; sarışın
köpek tǖsü : Köpek tüyü, renk adı (sarı)
köpekle- : Bağırmak, azarlamak, aşağılamak
köpen : Çocuk bezi
köprü- : Köpürmek
köpürük : Köpük
köpüş : Köpek (bebek dili)
kör ara : Çıkmaz sokak
kör ünük : Kör ümük, soluk borusu
kör yelve : Kuş adı
körçepiş : Körebe oyunu
körçeşme : Yer adı (Örtülüce)
körduman : Sis
körfez : Sapa, ıssız yer
körleme : Dikkat etmeden, ön hesapsız
körlemecik : Körebe oyunu
körōlu<kör+oğul-u : Kocanın karısına hitabı
körselle- : Közlemek, közleme yapmak, közde pişirmek
körselleme : Közleme
körük : Basit adi lastik ayakkabı
köryelve : Kuş adı
köse : Kambur, cüce
kösnü- : Azmak; erkek ardında koşmak; şımarmak
kösnük<kösnül? : Azgın, çapkın; erkek düşkünü kadın-kız
köstek : Dikenli ve uzun kollu yer bitkisi; at ayak bağı
köstekle- : Çelme takmak
kȫrfez : Kuytu, sapa, ıssız, korunaklı yer
kȫrpe : Körpe
kū- : Kovmak; boşamak
kǖ : Köy
kū-<kov- : Kovmak; boşamak
kucacık : Kucak, kucaklama
kuçu encē<kuçu encek-i : Enik, köpek yavrusu
kuçu : Köpek; köpek yavrusu, enik
kudur- : Öfkelenmek, çok kızmak
kudurmuş : Azgın, saldırgan
kuduruk : Kudurmuş; yaramaz, terbiyesiz
kuku : Kadın üreme yeri (bebek dili)
kukumav : Baykuş
kulā tözü : Kulak, kulak arkası
kulacık : Mantar adı
kulak tozā : Kulak tozu; kulak bölgesi, kulak arkası
kulak tözü : bkz. “kulak tozā”
kuliş[32] : At, eşek yavrusu; tay, sıpa; çocuk kulağı
kulunç : Omuz kasları; sırt ağrısı
kumeğrek : Yer adı (Şakirbey)
kumlu ārmıt : Armut türü
kumlu aşlama : Armut türü
kumlu elma : Elma türü
kumluk : Yer adı (Hacıköy)
kumpir<kumpür : Küçük taze patetes
kundim : Yer adı (Örtülüce)
kur- : Ayartmak, kandırmak, yönlendirmek
kurante : Kurgu, tuzak, plan, oyun
kurbā : Kurbağa
kurbācık<kurbağa-cık : Küçük kurbağa; anahtar adı
kurbik : Kurbağa
kurbiş : Küçük kurbağa, kurbağa yavrusu
kurbişko : bkz. “kurbiş”
kurdālye : Kurdela; saç tokası
kurdūru<kur-doğru : Dosdoğru, dolaysız
kurdūrudan : Doğrudan, dosdoğru, dolaysız olarak
kurnik : Çapkın, sevimli; isterik oynaş kadın
kurnik- : Şımarmak, azmak, cinsi arzu duymak
kurt oyası : Oya adı
kurtlan- : Kuşkulanmak; canı sıkılmak, sabırsızlanmak
kurtlu : Kuşkucu, hırçın
kuru karanfil : Oya adı
kuru : Çok zayıf, sıska; kurufasulye yemeği
kurubüzük : Temizlik düşkünü, titiz; cimri
kurul- : Kasılmak, böbürlenmek, üstünlük taslamak
kuruluk : Sundurma
kurum : Gurur
kurun- : Kurulanmak
kuş bicisi : Kuş yavrusu
kuş lastî : Kuş lastiği, sapan
kuşak : Bez bel sargısı
kuşāne<kuş+hāne : Kapaklı tabak
kuşburnu : Meyve adı; armut adı
kuşdili : Oya adı
kutazla- : Yardımcı olmak, öğüt vermek
kuturi : Götürü, toptan; minik
kuuk : Kovuk; kovulmuş, boşanmış
kǖv : bkz. “kǖ”
kuvala- : Kovalamak, koşturmak
kuvalaḳ : bkz. “kovalak”
kuvet : Kuvvet
kuvuk diş : Kovuk diş, çürük diş
kuvuk : Kovuk, in, mağara; dul kadın
kuvul- : Kovulmak; boşanmak
ḳuwat : Kuvvet (MA)
ḳuwatlı<kuvvet-li : Kuvvetli, güçlü; zengin (MA)
kuyruk sokumu : Arka kıç bölgesi
kuyruksallayan : Cilveli kız kadın
kuyuntu : Kuytu; korunaklı yer, sapa
kuznik : bkz. “guznik”
kuzu dişli : Güzel bakımlı dişli; sevimli
kuzukulā<kuzu+kulak-ı: Ekşili yenebilir bir ot
küçük amca : Kendinden küçük amca; dedeoğlu
küçük aptez<küçük+āb-ı dest : İşeme
küçüksu : İşeme
küçürek<küçük-rek : Küçücük
küfe : bkz. “köfe”
küflü çıkı : Pis; cimri (mecaz)
küflü pati : Pis, kirli, dağınık, hırpani
küflü : Pis, kirli, dağınık, hırpani
küldöken : Kocanın karısına hitabı
küllü misir : Küllü suda pişirilen mısır haşlaması
külrengi : Gri
külü : Kilo (1 kg.)
kümbelet : Kümbet, toprak soba
kün : Gün (MA)
küng<künk : Su kaynağı; balyoz
künt : Künk, toprak su borusu
küpe : Takı adı
küpeçiçē<küpe+çiçek-i: Çiçek adı
küpeli : Kuş adı
küpü : Balta keser demiri
küpücük : Tombul gürbüz bebek; uslu; keser demiri
küpüle- : Ağzına kadar doldurmak
küpülü : Yoğun, ağır, çok
kürecik<kürek-çik : Küçük kürek, faraş
kürek kemî : Kürek kemiği; eye kemiği
kürek oya : Oya adı
kürekli motur : Grayder, dozer; yol kürüyücüsü
küreş : Güreş (MA)
küskü : Külünk, keski, murç; erkek üreme aleti (mecaz)
küv : Köy
L
ȫl- : Ölmek
laf kotası : Konuşkan, laf düşkünü, dedikoducu
lâle oyası : Oya adı
lāmcı : Temizlik işçisi; cinsi sapık
lāna : Lahana
lānaşı<lahana+aş-ı : Sulu lahana yemeği, kapuska
lânettâyin<lâalettayin : Sıradan, basit, değersiz
lāp : Lakap
lapırtı : Patırtı; koşu kaçma sesi
lapor : Rapor
lastik : Ayakkabı (mecaz)
lâtin : Çiçek adı
laylom : Naylon
laylomlom : Ciddiyetsiz, güvenilmez, ikiyüzlü, hoppa
laylon : bkz. “laylom”
lâzımlıklı : Lazım, lüzumlu, gerekli; tedbirli
ȫle<o+öyle : Öyle
ȫlecek<öyle-ce-k : Öylece
lēlek oya : Oya adı
lēlek yuvası : Kadınlarda kasık bölgesi (mecaz)
lēlek yuvası : Kadın kasık bölgesi
lēlek : Leylek
ȫlelikle : Öylelikle, öylece; o yolla, ancak
len : Ulan, lan (hitap, ünlem) MA
limon çiçē : Limon çiçeği; oya adı
limonçi : Ekşi suratlı, sevimsiz
lire : Lira
loplop : Şişman
loptirik : Hayta, haylaz
lopturuk : bkz. “loptirik”
loşu- : Mayışmak, yorulmak, gevşemek, uyuklamak
lök : Ağır, hantal
löküs : Lüx lambası
löküz : bkz. “löküs”
lölü : Aptal, terbiyesiz
löstürük : Haylaz, hırpani, cahil
lūsa : Loğusa
lüzǖm : Luzum, lazım, gerek
lüzǖmsüz : Luzumsuz, gereksiz
M
mîrem<meryem : Kişi adı
m’annem<be+anne-m : Anne veya ninenin çocuğa hitabı
m’annenin<be+anne-cik-im : Ninenin torununa hitabı
mabbet : Muhabbet, sohbet, konuşma
macar : Kilit, anahtar
macarat : Bela, hastalık, dert; bahane
macaratla- : Hasta olmak, bunamak
macaratlı : Marazlı, hastalıklı, hasta; kusurlu
macın suklū<mācun+soğuk-luk-u: Erik hoşafı
macın<mācun : Pekmez
mācır<muhacir : Göçmen; Bulgaristan göçmeni Türk
madden : Maden
mādem kine<mādem kine : Madem ki
māfaza : Muhafaza
māfet : Marifet, beceri; sabıka, suç
mákak[33] : Koltuk değneği
makas : bkz. “çatak”
mākime : Mahkeme
mākkak<muhakkak : Muhakkak, mutlaka
mal : Mal mülk; hayvan; aptal
malafat : Erkek üreme aleti (mecaz)
malak : Manda yavrusu
māle : Mahalle
mālle : bkz. “māle”
mállim : Muallim, öğretmen
mamacık : Mama
māmele<muamele : Resmi işlem
māmıt<mahmut : Kişi adı
mamil : Kılçıklı sıva topağı; beze; meme
mamilli : Besili, gürbüz; iri memeli kız (mecaz)
manav fasilesi : Börülce
manav orā : Manav orağı (orak adı)
manav : Yerleşik yörük (Oğuz-Kınık boyu)
mandayā<manda+yağ-ı: Tereyağ
mangır<mankûr : Para
mangiz : bkz. “mangır”
manita : Sevgili (argo)
mankafa : Manyak, aptal, deli
mantar oyası : Oya adı
mānti : Mantı yemeği
mantu : Manto
manya- : Manyaklaşmak, aptallaşmak, bunamak
mapıs<mahpus : Mahpushane, hapisane
mār- : Dövmek; halletmek; yemek yemek
māra : Mağara
marama<makrama<mahrami: Başörtüsü, çember
mārem<muharrem : Kişi adı
marık<m-arık : Arıklamış, zayıf, hasta, bozuk, kırık, arızalı
marık-<m-arık- : Eskimek, bozulmak
marıkla- : İhtiyarlamak, bunamak
marıl : Marul
marıl- : Bozulmak; hastalanmak
mari : Kadınlar arası hitap
maricîm<mari-cik-im : Kadınlararası hitap
mariz : Dayak, dövme
marizle- : Dövmek
mart bızāsı : Mart ayı buzağısı; şımarık (mecaz)
martla- : Acele etmek, şımarmak, azmak, isterik olmak
marye<marya : Damızlık dişi koyun
māsısçık<mahsus-çuk: Yalan, şaka
māsısçıktan : Yalandan, şaka olarak
māsız<mahsus : Yalan; özellikle
māsızcana : Mahsustan, yalacıktan
māsızdan : Yalan, yalandan, şakadan
māsuz : bkz. “māsız”
maşatlık : Kâfir mezarlığı, ören yeri
māşer şîtanı : Mahşer şeytanı; pis, hırpanî, dolandırıcı
māşer : Mahşer
maşınga<maşine/makine : Fırınlı soba, kuzine
māvi : Mavi
māvimtırak : Mavi, mavimsi, açıkmavi
māvin : Muavin
mavurlu<mahur-lu : Ekşi, ekşimsi, kekrem
maya : Uzun kiriş
mayacık : Saklanbaç oyunu
mayalı : İri yapılı, gürbüz; soylu; zengin
mayasız ekmek : Saçta pişirilen ekmek; kete
māyene<muayene : Kontrol; sağlık kontrolü
mayıs : Taze sıvı hayvan dışkısı; yaş tezek
mayış : Maaş
mayış- : Uyuşmak, gevşemek, uyuyup kalmak
mayışık : Uyuşuk, tembel
maykacık : Yer adı (Arabakonağı)
maykılda- : Mırıldanmak, homurdanmak, itiraz etmek
maymaşık : Uyuşuk, tembel
maymay : Kekeme; aptal
māyne : bkz. “māyene”
mayyer<muhayyer : Sağlam, garantili, kaliteli
māza : Mağaza; iki katlı ev, hanay
mazut : Mazot
mecbūru : Mecburî
meci<üme-ci : Gündelikçi; tarla işçisi
meke : Sutavuğu; yaban ördeği
mekere : bkz. “meke”
mekeroz : Kurnaz, sinsi
mekik oyası : Oya adı
mekle-<e-mekle- : Bebeğin el ve diz üzerinde yürümesi
melāke<melāike : Melek; uysal masum çocuk
melem : Melhem
melmeleşke : Gürültü patırtı, kargaşa, ana baba günü
mēmet<mehmet : Kişi adı
memiş<mehmet : Kişi adı
mendabır : Terbiysiz
mēndis : Mühendis
mēndiz : bkz. “mēndis”
mēnşur : Meşhur
mergus : Sarı kır çiçeği
mesārif : Masraf
meselākin : Mesela ki
meşeçiçē<meşe+çiçek-i : Çiçek adı; kasımpatı
met : Çelik çomak oyunu
metero : Metre
metro : bkz. “metero”
metru : bkz. “metero”
meyāne : Meyhane
meyēr : Meğer
meyyoş<mey+hūş : Mayhoş, ekşi
mezele- : Ses taklidi yaparak alay etmek
mezrö : Mezura
mı : Mıh
mıcrık : Bahane, naz, terslik, oyunbozanlık
mıçı : Malak; ahmak
mıçkır- : Hıçkırmak, ağlamak
mıkır : Küçük ördek; küçük bardakta cafe
mıkırdan- : Mırıldanmak, söylenmek, homurdanmak
mındabır<mendebur : Yaramaz, terbiyesiz
mındar<mundar : Leş, cenabet, pis, haram
mındarlık<mundar-lık: Bebeklerde yüz alerjisi
mınzır<muzır : Yaramaz, terbiyesiz çocuk
mısaf : Mushaf, Kuran-ı kerim
mısallat : Musallat, rahatsız eden, yaramaz çocuk
mısandra<musandra : Yüklük, yorgan döşek dolabı
mıska<nüsha : Muska; köşe tarla; makas, kıskaç
mısmıl<musmul : Güzel, iyi, düzgün
mışılda- : Uyumak
mışmılá : Muşmula
mışmıllá : bkz. “mışmılá”
mıttin<muhittin : Kişi adı
mıymıntı : Pısrık, cimri
mıymış : Haylaz
mıymışık : bkz. “mıymış”
mıymıy : Mızmız, pısrık, beceriksiz
mızdıva<mustafa : Kişi adı (MA)
mızır<muzır : Yaramaz, terbiyesiz çocuk
mızırsıki : Yaramaz, terbiyesiz, geçimsiz
mızmız : Huysua, geçimsiz
mī : Mıh, büyük çivi
mîdan<meydan : Meydan; zaman, süre; fırsat
mik bînni : Bön, aptal, enayi
miletkırı : Yer adı (Çelikgürü)
minet<menit[34] : Oyma gözenekli hamur tahtası
mini minnācık : Minicik, küçücük, acınası halde
minim<m-ini-m : Küçüğe sevgi bildiren hitap
mīsıçtı<mıh+sıç-tı : Cimri
misir ekmē : Mısır ekmeği
misir : Mısır
miskin kedi : Miskin, haylaz, sevimsiz, itici, terbiyesiz
miskin : Miskin, pısırık, pis, haylaz; görgüsüz
miskinne- : Miskinlik etmek; ihtiyarlamak
mītar : Muhtar
mitire : Pipi; kıç (bebek dili)
mitirge : Şey, nesne; erkek üreme aleti
miyor<mey+hôr : Mey içen; ayyaş, alkolik
mîzin : Müezzin
mogar : Asık yüzlü; erkek üreme aleti
mogurdan- : Homurdanmak, itiraz etmek
mogurtu : Homurtu
mokan : Asık yüzlü, itici, sevimsiz; aptal
mokil : Görgüsüz, cahil
mokildek : Görgüsüz, cahil; havlayan köpek
mokurdan- : Homurdanmak, itiraz etmek
moma : Mama
momacık<mama-cık : Mama
momak : Somurtkan, asık yüzlü
momça : Görgüsüz, aptal, tembel, sevimsiz
momçuka : bkz. “momça”
momeliga : bkz. “momaliga”
mor patlacan : Patlıcan
mor patlak : Patlıcan
mor yımırta : Erkek üreme aleti
morbaş<mor+baş : Erkek üreme aleti
mortla- : Ölmek, gebermek
mostralık : Terbiyesiz, görgüsüz
moşurda- : Horuldamak; homurdanmak, itiraz etmek
motur : Motor; traktör; motosiklet
moymuldak : Aptal, haylaz
moz : Domuz yavrusu; kızan, küçük çocuk
moza : bkz. “moz”
mozak : bkz. “moz”
möme altı : Kâlp, yürek
möme : Meme
mömecik<meme-cik : Küçük meme; emzik
mömüş : bkz. “möme” (bebek dili)
muanat<muhanat : Hain, yaramaz, ikiyüzlü, açıkgöz
mumçiçē<mum çiçek-i : Çiçek adı
murat kuşu : Kukumav
mǖre<mühre? : Ötücü kuş/ördek, dişi ördek
musluk : Kurna, lavabo
mūtaç : Muhtaç; yoksul
mutaf<mūy-u tāb : Keçe, çuval işi yapan
mübāre : Mübarek
mübārele- : Mübareklemek; kutlamak, tebrik etmek
mükāp<mikāb : Metreküp
mürāye<riyā : İkiyüzlü, riyakar
mürdüm erî : Mürdüm eriği, erik adı
müşteri : Alıcı; yolcu; dünürcü
mütāyit : Müteahhit
müzyem<müzeyyen : Kişi adı
N
n’āberı : Ne yapıyor (soru)
n’aşşē<ne+asıl+şey : Nasıl şey
n’aşşé : bkz. “n’aşşē”
n’ōkıt<ne+o+vakit : Ne vakit, ne zaman
n’olērı : Ne oluyor (soru)
nacak : Küçük balta
nadas kurbāsı : İri kurbağa
nadas tospāsı : Nadas tospağası, iri kaplumbağa
nāfele<nā+felah : Fena, kötü; bitkin, hasta; yaramaz
nāfeleş- : nā-felah olmak; hastalanmak
nākkere<nā-hak+yer-e : Haksız yere, boşuna, gereksiz
nalet<lanet : Aksi, inatçı, hırçın
namasçı<namaz-cı : Sofu
namazlā<namaz-lık : Seccade
nāmıs : Namus
nāmıssız : Namussuz (sövgü)
nāmkör : Nankör
nanay : Boş, boş yere; bozuk; aptallık
nası nıca<ne+asıl nice: İlle, mutlaka
nası<ne+asıl : Nasıl
nasıf<nasuh : Kişi adı
nasradan<nasrettin : Kişi adı; Nasrettin Hoca
nasyat : Nasihat
naştrapa : Maşrapa, kulplu bakır bardak
nāyet : Nihayet, son
nāyette : Nihayette, sonuçta, sonuç olarak
nė : Ne
nē : Neden, niye, niçin
ne ara : Ne zaman
ne sıra : bkz. “ne ara”
nėçe : Nice
nemrut : Aksi, geçimsiz
nenni<ninni : Beşik
nērde : Nerede
nerē<ne+ara-y-a : Nereye
nērgiz : Nergis, çiçek adı
nēse<ne+i-se : Neyse
neslan<neslihan : Kişi adı
nevāzil : Dişeti hastalığı
neviş : Nem, rutubet
nevişlen- : Nemlenmek, rutubetlenmek, ıslanmak
nevişli : Nemli, yaş; vıcık vıcık
nevriste<nevristî : Kişi adı
nî : Ne
nî… nî : Neler neler
nilē : Neler
nîle : Neyle
nina<nine : Anne
nine : bkz. “nina”
nîse<ne+i-se : bkz. “nēse”
nislik : Bir teneke (16 kg) tutarında ölçek
niyekine<niye kine : Niye ki, neden
nurtin<nurettin : Kişi adı
nūrye : Nuriye, kişi adı
nūt : Nohut
nülüfer : Nilüfer, çiçek adı
O
o şē : O şey; o kişi (adıgeçen)
o yankı : O yandaki, oradaki, o taraftaki
ō- : Olmak (MA)
ō’kıt<o+vakit : O vakit; madem, öyleyse
ō’kıtlā<o+vakit-ler : O vakitler; madem, öyleyse
oca : Hoca, imam
ocakla- : Sebze kökü çapalamak
ocaklık<ocak-lık : Ocak, ateş başı, şömine
od ocak : Ev, aile; varlık
ofkur- : Canı sıkılmak, kızıp bağırmak
ofkur- : Oflamak; canı sıkılmak, bıkmak, kızmak
ofuldan- : Homurdanmak, kızmak
oğul balı : Torun
oj : Hoş
ok : bkz. “arış”
oklā : Oklava
okumak yeri : Kuran, mevlid okunan yer; cenaze evi
ōl : Oğul (MA)
ol<fol : Folluğa konan sahte yumurta
ōlan çocū : Oğlan çocuğu; erkek çocuk
ōlan : Oğlan
olasıya<ol-ası-y-a : Olabilecek, muhtemel
olluk<fol-luk : Tavuk yumurtlama yeri
olluklan- : Folluklanmak; oyalanmak, sığınmak
olmak : Olgunlaşmak; kadınlarda zevk bildirimi
olmamış : Olgunlaşmamış, ham meyve sebze
olmuş : Olgun, yenebilir meyve
ōlum : Oğlum (hitap)
ōmaz : Olmaz
omurdan- : Homurdanmak; istemezliğini belli etmek
on kât : On kağıt; on lira
on- : Onmak, iyileşmek
oncak : Onca; ona göre; onun gibi, aynı, tıpkı
onca kadā : Onca kadar, o kadar; çok
oncalık : Onca, o kadar, çok, pek çok
oncāz<o-n-cak-ız : Oncağız
oncuk : bkz. “oncak”
ōnçu : Onun için
ondan içi : Onun için
ondur- : Düzeltip yola koymak, başarmak
onnā : Onlar
onná<o-n-un ile : Onunla
onnán<o-n-un ile : Onunla
onnar<o-n-lar : Onlar
onnarı<o-n-ları : Onları
onuştan<o+nîş-ten : Onun için, ondan ötürü, o yüzden
opop<hop+hop : Güvenilmez, ciddiyetsiz; şişman
oppacık<hoppa-cık : Yaylı bebek hoplatma salıncağı
oppala : Hoppala (bkz. “oppacık”)
orā : Oraya
ōra- : Uğramak (MA)
orak : Ekin biçme aleti
orak ayı : Temmuz
orak böcē : Orak böceği; cırcır böceği
orak elması : Elma adı
ōraş- : Uğraşmak (MA)
ōrat- : Uğratmak, kovmak, boşamak (MA)
oraz ibî : Horoz ibiği; çiçek adı
oraz : Horoz
ōrda : Orada
ōrdan : Oradan
orē : bkz. “orā” (MA)
orēcak<o-ra-y-a-cak : Oraya; oraya kadar
orta bacak : Erkek üreme aleti
orta çivi : Erkek üreme aleti
ortanca<ortansia : Çiçek adı
oryá : Oraya (MA)
osruk : Osuruk; ağaç adı
osuruk ācı : Osuruk ağacı
osuruk böcē : Osuruk böceği
osuttur- : Korkutmak, tehdit etmek, susturmak, dövmek
oş : Hoş
oşaf<hûş+âb : Hoşaf
oşgörüşlü<hoş+gör-üş-lü : Hoşgörülü
oşla-<hûş-la- : İyileşmek
oşlantı<hoş-lan-tı : Hoşlanma
oşlaş-<hoş-laş- : Hoşlanmak
oşurdan- : Homurdanmak, karşı çıkmak
otala- : Zehirleyerek öldürmek
otalan-<ot-a-la-n-mak : Yanmak, acıdan ağzı yanmak; zehirlenmek
otla- : İstemek, dilenmek
otlak : Ot biten yer, mera
otlākiye<ot-la-k-iye : Otlak; otlak kirası
otluk : Ot yığını
otobas : Otobüs
oturaklaş- : Olgunlaşmak; istikrar bildirimi
oturaklı : Olgun, ağırbaşlı, görgülü
oturġaç<otur-ġaç : Oturak; klozet
oturġaçlı elā : Oturgaçlı hela; klozet
oturmacı : bkz. “oturmakçı” (MA)
oturmakçı yeri : Konuk evi
oturmakçı : Konuk, kadın misafir
oturukça : Oturuk biçimde, oturarak
oturuş- : Sakinleşmek; uygunluk, istikrar bildirimi
oydala- : İğneyle sökük dikmek, onarmak
oynak : Güvenilmez, dönek; deli; şuh kadın
oynamatlık : Özür bildirip çocuk oyunundan çıkma
oynaş : Düşmüş kadın, zevk kadını, metres, kapatma
oynat- : Delirmek
oynatlık : Çocuk oyununa girme
oynatma : İkiyüzlü; oynaş, ahlaksız kadın
Ö
öbür kız : Masal kişisi, temsili kişilik
öbür nasradan : Nasrettin Hoca gibi (kişiye atıf)
öbür ōlan : Öbür oğlan; masal kişisi, temsili kişilik
öbür : Öteki, başka, başkası
öbürkü : Öbürü, öteki, başkası
öbürsü gün : Ertesi gün
öbürsü : bkz. “öbürkü”
öcere<hücre : Duvar oyuğu; niş
öcü böcü : Masal hayvanı
öcü : Umacı; masal hayvanı
öçke : Ökçe
ödelek : Ödlek, korkak
öfkür- : Öf demek; bıkmak, beğenmemek
ökümāt : Hükûmet
öküzünǖ<öküz+ünük-ü: Hamur işi büzme tatlı
ölçücü : Kadostracı
ölçümcü : bkz. “ölçücü”
ölgü : Ölme olgusu; ölü, cenaze
ölgülük yeri : Cenaze evi
ölgülük : Cenaze
ömür törpüsü : Dert, tasa, çile
öndegiden : Öncü; elebaşı
öneze : Ön, önden, önceden, öncü; avcı kulubesi
öngüdek : Aptal, aptalca davranış
önkü : Ön, öndeki, bir önceki (MA)
önneş-<ön-le-ş-mek : Hareket etmek, önden yürümek, yola çıkmak
önümüz : Gelecek gün/ay/yıl[35]
ördek : Ördek; çekirdek içi; yolcu (mecaz)
ördek gagası : Semiz otu
öreke kılıklı : Aptal
öreke : Yün, yapağı; yün eğirme aleti
örfene<ārifāne : Köy hayrı (MA)
örnek : Örnek; oya örneği
örtme : Başörtüsü, oyalı başörtüsü
örtük : Örtülü; kapalı; başörtülü, tesettür giyimli
örümcē āsı : Örümcek ağı
örümcē : Örümcek
öt- : Konuşmak, kabul etmek, itiraf etmek
öteberici : Pazarcı, satıcı, işportacı, çerçi
ötekinlē : Ötekiler
ötekinne : Ötekiyle
ötki : Öteki (MA)
ötkü : bkz. “ötki” (MA)
öttür- : Zorla konuşturmak, yalvartmak, işkence yapmak
övey : Üvey (MA)
övme : Düğünün son gecesi gerdek eğlencesi (MA)
P
pā : Paha, değer
pabıç<pābūç : Pabuç, terlik
pādem : Bādem
padıcan : Patlıcan YA
padılcan : bkz. “padıcan”
pahıl : Yaramaz, terbiyesiz, küstah
paket : Sigara pakedi; kalça, kıç
pakla- : Temizlemek, ayıklamak
pala : Bez parçası
palaçȫr : Pasaklı, pis; kötü giyimli
palapırtı : Bez parçaları, ufak tefek şey, atık eşya
pālı : Pahalı
pali : İhtiyar, bunak; bebek, küçük çocuk
palik : İhtiyar, bunak
pāltu : Palto
palyōnçu : Palyaço
pamık : Pamuk
pamıkçık<pamuk-çuk : Çocuklarda ağız yarası
pampak : Pak, çok temiz
panayır eriği : Erik adı
pancar petmezi : Pancar pekmezi
pança<pençe : Avuç
pançala-<pençe-le- : Pençelemek; avuçlamak
pandik : Elleme, dürtme
pandikle- : Ellemek; dürtmek, kıça parmak atmak
panga : Banka
pangunat<banknot : Kağıt para
panikle- : Bunamak
pānta : Askıntı, asalak, terbiyesiz; bebek, kızan
pānti : Bön, aptal
pantul : Pantolon
pars- : Ürkütmek, saldırmak
papatya oyası : Oya adı
papel<pāpel/papyrus : Kağıt para, lira (Argo)
papıç : bkz. “pabıç”
papır<papur<papurüs? : Hasır dokunan yumuşak saz türü
papırcı : Hasır dokuyucu; hasır satıcısı
papiç : bkz. “pabıç”
papildek : Bunak
papinle- : Bunamak
papiska : Güzel kız
para tozā<para toz-a-k-ı? : Masraf; pahalı şeyler
paracık : Çocuk oyunu; ot türü
parayir : Panayır (argo)
pardüse : Pardesü
parmaklık : Pencere parmaklığı
parsadanak : Pars/hars diye; itme sokma bildirimi
partal : Eski yırtık giysi
partalpaşa : Pis, hırpanî
paşaport : Pasaport
pat : Oturak, divan, sedir
patak : Batak
patanaç : Batenaj
patata : Patates; gürbüz, şişman
pateka : Patika
patırdan- : Azarlamak, tehdit etmek, itiraz etmek
patırtı : Gürültü kargaşa kavga; kalabalık
pati : bkz. “pānti”
patik : Terlik, kadın terliği
patis<patiska<batista : Bez adı; sarışın ve ak tenli (mecaz)
patlacan çiçē : Patlıcan çiçeği; oya adı
patlacan : Patlıcan
patlak : Duhüle müsait kız
patlangaç : Çocuk oyunu; çatpat mantarı
patos : bkz. “batuz” (MA)
patrikle- : İhtiyarlamak, bunamak, halsiz düşmek
pattadanak : Pat diye (ünlem)
pattik : bkz. “patik”
patus : Batöz, ekin dövme makinesi
pay : Pay; kurban payı
payıkla-<p-ayık-la- (?) : Ayıklamak
paysın-[36] : Başlamak; diklenmek, karşı çıkmak
paytā : Baytar
pāytak : Paytak, ayrık bacaklı; aksak yürüyüşlü
payton : Fayton
pazar ekmē : Pazar+ekmeği; francala ekmek
pazērtesi : Pazartesi
pedavra : Kapı kasası, inşaat tahtası
pek bile[37] : Pekâlâ, iyi, güzel; zaten
pek islé<pek islah : Pekâlâ; pek güzel, güzel, iyi
pekleş- : Pekişmek, ekleşmek; kırık kaynaması
pélik örgüsü : Belik örme biçimi
pélik : Belik; saç örgüsü, kadın saçı
pelint<pelin : Meşe palamudu
pelesenk<perseng : Pelesenk, diline dolama, ısrar; baraj
pelvan : Pehlivan
pēmbe : Pembe; kişi adı
pēnçere demiri : Pencere parmaklığı
pēncere : Pencere
pēnçere : bkz. “pēncere”
pepe : Konuşma özürlü, peltek
pepelek : bkz. “pepe”
pepeme : bkz. “pepe”
perî bacası : Deli (mecaz)
perîlen- : Delirmek
perîli : Deli
pērşenbe : Perşembe
pervaz : İnşaat tahtası
peşele- : Peşinden gitmek, takip etmek, kovalamak
peşint : Peşin
petmez : Pekmez
pevrişan : Perişan, zavallı, deli, kötü giyimli
peyit<beyt : Mâni
pezevenk : Çapkın, hovarda
pıdicik : bkz. “pıdik”
pıdik : Küçük, küçücük; kedi köpek yavrusu; enik
pıdiş : bkz. “pıdik”; sevimli çocuk; bebek ayağı
pıdişko : bkz. “pıdiş”
pıli : Piliç; yavru hayvan, enik
pılis : Polis
pındık böberi : Küçük acı biber
pındik : bkz. “pıdik”
pınpın : Pısırık; içten pazarlıklı, ikiyüzlü
pıras : Pırasa
pırava : Bravo; prova
pırdolay : Fırdolay, dört yan, çepeçevre, etraf
pırıldak : Fırıldak, pervane
pıriş : Oğlak, keçi yavrusu
pırişka : bkz. “pıriş”
pırişko : bkz. “pıriş”
pırkala- : Kurcalamak, karıştırmak, ellemek
pırnal süpürge : Pırnal çalısından süpürge
pırnal<purneri : Çalı adı
pırnik : İçki, meze; zırnık, parça
pırnikçi : Ayyaş, güvenilmez; dolandırıcı, hırsız
pırpır : Batöz, ekin dövme makinesi
pırsa : Pırasa (YA)
pırsılla- : Cız etmek, cızırdamak
pırtlak : Patlak, şiş, delik
pırtlat- : Patlatmak; gaz çıkarmak
pıs- : Pusmak, sinmek, korkmak
pısırık : Pısrık, haylaz, beceriksiz, ödlek
pıtırak : Pıtrak; dikenlik; sık, gür
pıtırlı salata : Küçük turşuluk hıyar
pıtırlı : Pürüzlü
pıtracık : Pıtraklı; çok, yoğun, gür, sık
pıtrak : bkz. “pıtırak”
pıyka : Sıska, çelimsiz
piç yaratılışlı : Ahlaksız, terbiyesiz, çirkin
piç<pîç : Piç; yeni sürgün, yeşil fidan, azma, filiz
pil : Ampul
pimpiriklen- : Kuşkulanmak
pimpirikli : Kuşkucu, vehimli, kuruntulu
pin- : Binmek
pincek<bin-ecek : Binek, binit; çocuk arabası, oyuncak araba
pînir kızartması : Peynir kızartması
pînir : Peynir
piniş- : Binişmek; cinsi ilişkide bulunmak
pinpin : bkz. “pınpın”
pinpirikli : bkz. “pimpirikli”
pipa : Çok güzel
pipi : Erkek üreme aleti (bebek dili)
pîpi : Takke püskülü; ibik
pipildek : Evhamlı, tembel
pipilden- : Boş işle uğraşmak, oyalanmak
pipilden- : Oyalanmak, gecikmek
pîpili : İbikli/tepeli tarla kuşu
pipilti : Beceriksiz
pipirida : Sağanak yağmur
pipiriklen- : Kuşkulanmak
pipiskoş : bkz. “pipi”
pipo : Güzel, mükemmel
pirecik : Ot türü
pirelen- : Kuşkulanmak
piren : Püren bitkisi
pirişiklen- : Huysuzluk etmek, kuşkulanmak; bunalmak
pirişikli : Kuruntulu, kuşkucu, bunalımlı; deli
pîriz : Perhiz
pirket : Biriket
pisi encē<pisi encek-i : Kedi yavrusu
pisi otı : bkz. “ kedi bıyī”
pisi : Kedi
piskǖt : Bisküvi
pislet : Bisiklet
pişi : Çiş, işeme
pişi : Hamurişi, lokma (bkz. “gödek”)
pişiktir- : Kışkırtmak
pişirimlik : Pişirmelik; pişirilecek gıda
pişirmelik : bkz. “pişirimlik”
pişkin : Olgun kişi; vurdumduymaz
pişpir- : Kışkırtmak, tahrik etmek
pişpirik : Kuruntu, şüphe
pişpirikli : bkz. “pimpirikli”
pişpişle- : Kıçını okşamak; gönlünü almak; kışkırtmak
piyazla- : Sıvazlamak, okşamak; gönlünü almak
pīyka : Çirkin, sıska, çelimsiz
popara : Papara; ekmek doğranmış tuzlu süt çorbası
popaz : Papaz; direk başlığı
porsu- : Eskimek, biçimi bozulmak, laçka olmak
porsuk : Patlak, çatlak, biçimi bozulmuş
porta altı : Kuruluk, sayvan
porta<porte : Büyük avlu kapısı; tokat
portla- : Port etmek; pörsümek, şişerek patlamak
postika : Pösteki, post
potur : Bol çocuk ve yetişkin pantalonu
poyra : Delik, büyük yarık; laçka, yalama
pörsele- : bkz. “körselle-”
pörsü- : Eskimek, biçimi bozulmak
pörsük : Pörsümüş, patlak, sarkık, yumuşak
pörtle- : Pört etmek; pörsümek, şişerek patlamak
pǖ : Su (bebek dili)
puçi : Buzağı (bebek dili)
pul oya : Oya adı
pullu oya : Oya adı
pus : Sis
puştun öndegideni : Terbiyesiz, güvenilmez
püçü : bkz. “puçi”
püren : bkz. “piren”
püske : Fiske, şamar
püskǖt çocū : Toy, hanımevladı
püskǖt : bkz. “piskǖt”
püskü : Püskürme, sağanak yağış, tipi
püsür : Pislik; ayıp, eksiklik; şüphe, risk
püsürlü iş : Riskli iş
püsürlü karı : Pis karı
püsürlü : Pis, pasaklı
pütür : Pürüz
pütürlü : Pürüzlü
R
radye : Radyo
rāle : Rahle
ramazannı<ramazan-lı : Oruçlu
rāmet<rahmet : bkz. “irāmet”
rāmetli : bkz. “irāmetli”
rāmetlik<rahmet-lik : bkz. “irāmetli”
rasgē- : Rast gelmek, rastlamak, karşılaşmak
rāt : Rahat
rātlaş- : Rahatlamak, dinlenmek
rātlık : Rahatlık, huzur
rāyle<rāhile : Kişi adı
rayme<rahime : Kişi adı
reşat altın : Takı adı
reşpē<renç-ber : Çiftçi
reşper<renç-ber : bkz. “reşpē”
ȫrnek : bkz. “örnek”
rus dölü : Sövgü, hakaret sözü
rüzgā : Rüzgar
S
sā- : Sağmak, süt sağmak
sā : Sağ
sāb : Sahip
sabá ekmē : Sabah ekmeği, sabah yemeği, kahvaltı
sabá kırāsı : Sabah kırağısı; kırağı; sabahleyin, erkenden
sabá sabá : Sabah sabah, sabahleyin, erkenden
sabá vaktı : Sabah vakti, sabahleyin
sabá : Sabah
sabā : Sabah
sabālan : Sabahleyin (MA)
sabāsı<sabā-sı : Sabahı (İye. 3.tk)
sabın : Sabun
sabıncı : Yer adı (Ağaköy)
sābisi : Sahibi (İye. 3.tk)
saccā<saç+ayak-ı : Sac ayağı, kızartma sacı
sacyā : bkz. “saccā”
saç : Sac
saçak altı : Duvar kıyısı; sundurma
saçak kuşu : Kırlangıç, serçe
saçaklık : Sundurma
saçıntı : Sıçrayan şey; israf
saçra- : Sıçramak
sāde : Sade, sadece
sādeyā<sāde+yağ : Tereyağ
sādıç<sağ-dıç : Yakın arkadaş; kankardeşi (bkz. “āretlik”)
sadıla- : Sayıklamak, tekrar etmek, ısrar etmek
sâdinye : Sardunya
saf kalpli : İyi huylu, kötülük düşünmeyen; ahmak
sāfinaz : Aptal, salak (mecaz)
safra : Saf, aptal
safran sarısı : Koyu sarı, parlak sarı
saka : Çok susuamış; çok su içen
sakat : Silah, tabanca (mecaz)
sakınık : Ürkek
sakırga : İneklere dadanan bir tür bit; kene
sakız özü : Tiken adı
sakızlı sardinyi : Çiçek adı
sakızlı : Sert toprak
sakla- : Ölü gömmek
saksān : Saksağan
sal- : Bırakmak; saldırmak; havlamak (köpek için)
sālam : Sağlam
sālamcı : Tedbirli
salata : Hıyar; salata yemeği
salatalık : Hıyar; aptal, manyak (mecaz)
salçalı köfte : Sulu köfte yemeği
saldırma : Bıçak adı
sālık oşluk : Sağlık hoşluk, iyilik
sālık : Sağlık
salın- : Arabacık üzerinde bayır aşağı inmek
salıngaç<sal-ın-gaç : Salıncak
sālır<sağ-ıl-ır : Sağmal hayvan; süt sağılır inek
sāli : Salı, salı günü
sáli : Salih (kişi adı)
sallabaş : Aptal, salak, sünepe
sallangoz : Salyangoz
sallapat : Sallanarak yürüme; ahmak, aptal
sallapati : bkz. “sallapat”
salma : Salmalık; köpek saldırısı
sāmal : Sağmal, sağılır (inek)
samannık : Samanlık
samırdan- : Mırıldanmak
samıt<sāmid : Sersem, saf, salak, aptal
samıtla- : Aptallaşmak, bunamak; oyalanmak, geç kalmak
sān : Sahan, tabak
sáncak : Salıncak (MA)
sancı- : Sancılanmak, acımak, batmak
sancılık : Sancılanma, hastalık
sānki<san+kim : Sanki
sankim<san+kim : bkz “sānki”
sāp : bkz. “sâp”
sâp : Sahip
sapak<sap-ak : Dönemeç; dörtyol; anayola çıkış
sapamak : bkz. “sapak” (MA)
sapış- : Şaşırmak, mahçup olmak (MA)
sar- : Kuşatmak, yüklemek; sataşmak
sār : Sağır
sār- : Sataşmak, laf atmak, rahatsız etmek
saraylı : Hamur işi büzme tatlı
sarcaarı<sarıca+arı : Yaban arısı
sardēlye : Sardunya, çiçek adı
sardinya : bkz. “sardēlye”
sardinye : bkz. “sardēlye”
sardunyi : bkz. “sardēlye”
sārgın : Canayakın, samimi, sevimli
sarı çîdem : Çiğdem çiçeği
sarı gazoz : Meyveli, portakallı gazoz
sarı pıyka : Sarışın ve sıska yapılı
sarı tüylü : Güvenilmez, hain, ikyüzlü
sarıbaşak : Buğday adı
sarımtırak : Sarı, sarımsı, açıksarı
sārlak<sar-la-k : bkz. “sārgın”
sarma : Asma yaprağıyla yapılan sarma yemeği
sarmaş- : Sarılmak
sārmaşık : Bitki adı
sarsak : Sakar, beceriksiz; titrek
sarsık : bkz. “sarsak”
sāt<saat : Saat
sataşık : Sataşık, yaramaz
sataştır- : Alıştırmak, yüz vermek, şımartmak
satıcı : Gezgin satıcı; işportacı, esnaf
satılık kız : Gelinlik çağında genç kız
savaş- : Çalışmak, uğraşmak, didinmek[38]
savıl- : Savuşmak, kaçmak
savruk g.tlü : Savurgan müsrif; cömert
savruk : Savurgan, müsrif; aptal
sávur : Sahur vakti
savurtkan : Savurgan, müsrif
saya : Koyun keçi barınağı, ağıl
saydır- : Hakaret etmek, sövmek
saygıla- : Saygı göstermek, ziyaret etmek
sáyı<sahih[39] : Sahi; doğru
sayımcılar : Köy seyirlik oyunu; camalcılar
sāyip : bkz. “sāb”
sayvant : Sayvan, büyük kapı, kuruluk
sayvantaltı<sayvan+alt-ı : Büyük kuruluk
sazan : Balık adı
sebeplen- : Yararlanmak; çıkar sağlamak
sedānka : Gezme tozma; eğlence; evde kız eğlencesi
sefē : Sefer, defa, kere (kişi adı)
sefere : Sefer
sefte : Siftah, ilk, ilk defa; yeni
seklem : Yarım çuval tutarında küfe ölçüsü; iri kalça
seksenbir : Oyun havası adı
selametle- : Yolcu etmek, uğurlamak
sele : Boyunduruk zelvesi
sēlseri<ser+ser-î : Serseri
sepetle gül : Oya adı
sere : Karış
sērfoş<ser+hûş : Serhoş; ahlaksız, güvenilmez
sergen<ser-gen : Eviçi tahta duvar rafı
sergengezen : Sıçan, fare
sērt : Sert
sertlenek<sert-le-n-ek : Sert, çok sert
serum oya : Oya adı
sērvoş : bkz. “sērfoş”
sesle- : Dinlemek, gizlice dinlemek, denileni yapmak
set : Sedir, divan
setre : Ceket
seviş- : Sevmek; çok iyi anlaşmak, samimi olmak
sėyacı<siyam-cı : Ramazanda çocuk gezmesi
sıbıdıvā- : Sıbıtıvermek; atmak fırlatmak
sıbıt- : Atmak, fırlatmak
sıcarak<sıcak-rak : Sıcak, ılık
sıccanak : Sıcak; ılık
sıçamaklı : Altnı pisletmiş; pis, kirli
sıçan : Fare
sıçanb.kı : Çiçek adı
sıçan encē : Sıçan enceği, sıçan yavrusu
sıçık : Pislik
sıçıklı : bkz. “sıçamaklı”
sıır : Sığır
sıırcılık : Sığır bakımı, inek yetiştiriciliği
sıırtmaç<sığır-t-maç : Sığırtmaç, sığır çobanı
sıkı : Dar; tutumlu; cimri
sıkıg.t : Cimri
sıkıla- : Tembihlemek, yönlendirmek
sıkılcım : Sıkıntı, badire, tehlike
sıkılgan : Utangaç
sıkışmalık : Sıkışık, sıkışıklık; izdiham; dar yer
sıkkın : Sıkı; cimri
sıklık : Islık
sıkma : Hoşaf
sıktırama- : Cesaret edememek, çekinmek, korkmak
sın- : Sinmek; bıkmak, korkmak, bezmek
sın- : Bıkmak, usanmak, korkmak
sınaş- : Alışmak; yanaşmak, yaklaşmak
sınaşık : Alışık, canayakın
sıpa : Eşek yavrusu
sır : Kalay, çeper
sıra mekik : Oya adı
sırma : Simli, sim işlemeli
sırnaş- : Sataşmak, asılmak, ısrar etmek
sırnaşık : Sataşık, terbiyesiz
sıs- : Susmak
sıva : Sıva; badana; sığ
sıvacı : Badanacı
sıvaş- : Bulaşmak, sataşmak
sıvık : Sıvı, cıvık; tezcanlı, ödlek
sıvış- : Sığmak, sığışmak, yer açmak; kaçmak
sıvışık<sıv-ış-ık : bkz. “sıvık”
sıvıt- : Sığıltmak; inceltmek
sıyır- : Delirmek
sıyırcık<sığır-cık : Kuş adı
sıyırgı<sıyır-gı : Büyük harman küreği
sıyırgın<sıyır-gın : Deli
sıyrık<sıyır-ık : Kabuğu sıyrılımş olan; deli
sızdırma : Kurutulmuş et kavurması, kavurma
sidikli : Pis, pis kokulu, kirli; küçük yaramaz
silesil : Ağzına kadar dolu; lebâlep
sîlim : Titiz, cimri
silme : Tamamen
silsile : Sülale
sinçir : Zincir (MA)
sini : “1 m” çapında yuvarlak yemek yeme tahtası
sipor<spor : Spor
sîr- : Seyirmek; kıpırdamak; kaşınmak
sîr<seyr : Seyir, seyretme, bakma; eğlence; alay konusu
sîrek : Seyrek
sîrelti : Seyrelti otu
sirke : Bit yavrusu, bit yumurtası
sirken : Ot adı
sīrtmaç : bkz. “sıırtmaç”
sît- : Seyirtmek; sıçramak, koşmak, zıplamak (MA)
siviş- : Sıvışmak, uzaklaşmak, kaçmak; sığışmak
sivri : Acı biber; kuş adı; sivrisinek; uzun boylu; aksi
sivriçakıl : Yer adı (Ilıcabaşı)
siyir- : bkz. “sîr-”
siyyé : Sıhhîye, hastabakıcı
sȫle- : Söylemek (MA)
soña : Sonra (MA)
sofura : Sofra
sokulgan : bkz. “sārgın”
sokup çıkartma : Terbiyesiz (argo)
solugan : Nefes darlığı
somak surat : Asık yüzlü, itici, kaba, çirkin
somak yüzlü : bkz. “somak surat”
somak : Burun, yüz; somurtuk, dargın, küs
somārt- : Somurtmak, darılmak; naz yapmak
somkur- : Küsmek; beğenmezlik bildirimi
somkur- : Somurtmak, darılmak, küsmek; sümkürmek
somturuk : Somurtuk, dargın; asık yüzlü
somur- : Ezerek dişleyerek öpmek, yalamak
somur- : Ezerek emerek öpmek
somurtḳan : Dargın, neşesiz
somurtuk : bkz. “somurtkan”
sōña : Sonra (MA)
sōñattan : Sonradan (MA)
sōñattan sōña : Sonradan sonra; gecikme bildirimi (MA)
sōñattan sōñaya : Sonradan sonraya (MA)
sonka : Son, sonuncu; son doğan çocuk
sonradan çıkma : Ayaklar
sonradan çıkma : Ayak, ayaklar
sopa yaraşī : Sopa yaraşığı; yaramaz, terbiyesiz, suçlu
sopalık : Yaramaz, terbiyesiz
sōra : Sonra
sōracîma<son-ra-cık-ım-a : Sonra, ondan sonra
sōradan çıkma : Ayak, ayaklar
sōradan sōra : Sonradan sonra; gecikme pişmanlık bildirimi
sōrattan sōraya : bkz. “sōra”
sōrattan : Sonradan
sorgu suval : Sorgu sual; sorgulama, hesap verme
sorguçlama : Sorgulama, hesap sorma
sosa<şose : Yol
sosal : Büyük iri sıçan
souk : Soğuk
sowuk : Soğuk
soyḳa : Hayırsız, yaramaz; soysuz
soymantı : Soyulmuş saz kabuğu; kübür, artık
söbǖ : Söbü, yamuk, eğri; oval
sömşüşük : Sümsük; yıpranmış, eski
sörpüş- : Yıpranmak, eskimek
sörpüşük : Yıpranmış, eski
söskesen<söz+kes-en : Sözlenme, sözlenme düğünü
söskesti<söz+kes-ti : bkz. “söskesen”
söüt : Söğüt (MA)
söyüzge : Saldırı, hücum (Kumuk şivesi)
söz temsili : Mesela, örnek olarak
su bakırı : Büyük bakraç
su dök- : İşemek
su kabā : Su kabağı; maşrapa, kepçe
su oyası : Oya adı
su sakası : bkz. “saka”
su sīrı<su sığır-ı : Manda
sū- : Soğumak
sǖ- : Sövmek
subaycık<sobe-cik : Çocuk oyunu, saklambaç
subyancı : Cinsi sapık
sūk : Soğuk
sūkluk<soğuk-luk : Hoşaf
sulcan : Solucan
sǖle- : Söylemek, demek, konuşmak; ihbar etmek
sǖle- : Söylemek, demek; ihbar etmek
sǖlenti<söy-len-ti : Dedikodu, yalan, iftira
suratsız : Çirkin, sevimsiz; utanmaz
susa : bkz. “sosa”
susak āzlı : Susak ağızlı; aptal, bön, salak
susak kafalı : Aptal, bön, salak
susak suyu : Susak suyu; teneşir suyu
susak<su-sa-k : Su kabağından oyma maşrapa, kepçe
sutaşı : Oya adı
suval<sual : Sual, soru; hesap
suvan : Soğan
suwācı<suw+ağaç-ı : Omuzda su kovası taşıma sırığı
suwan : Soğan
suwan dedesi : Soğan tohumluğu, soğan tepesi
suwuk : Soğuk
südyan : Sütyen
sületmelik<söy-le-t-me-lik : Damada vâdedilen hediye
sülman<süleyman : Kişi adı
sülsele<silsile : Sülale
sülüklüçeşme : Yer adı (Ağaköy)
sülüklügöl : Yer adı (Örtülüce)
sümdük : Sümsük, pısırık, aptal
sümdüklen- : Boşa vakit geçirmek, oyalanmak
sümek : Yün, yapağı yumağı; öreke, yün eğirme aleti
sümekbaş : Çok sarışın çocuk (mecaz)
sümkür- : Burnunu temizlemek
sümsüşük : bkz. “sömsüşük”
sümüklü : Pis, çirkin
sümüklük : İddiasız ve kısa bıyık; badem bıyık
sümüşük : Büzülmüş; içe kapanık, saf
sün- : Sünmek, gevşemek, uzamak; sönmek
sünet : Sünnet
sünetçi : Sünnetçi
sünker : Sünger
sünnetle- : Tabakta hiç yemek bırakmadan sıyırıp yemek
sünni : Ağırbaşlı, alık, bön, saf
sünüşük : Sünük, sarkık
süper : Manyak, deli
süpürge sarısı : Açık sarı
sǖrēci : Bulaşık bezi; badana bezi (fırça yerine)
sǖrēç<sür-eğe-ç : bkz. “sǖrēci”
sürgü : Kilit; tarla sürgüleme aleti
sürgün : Filiz; ishal
sürme : Süs; sıva; rimel
süs- : Baş veya boynuzla vurmak, tos yapmak
süskün : Suskun; dargın, küs
süt kesnî<süt kes-nik-i : Kesik ekşi süt
süt kesnî<süt kes-nik-i: Süt kesilmesi, kesik süt
süt yanī : Süt yanığı; arık, cılız, çelimsiz, zayıf (mecaz)
sütabba<süt+abba : Sütdede
sütbá<süt+baba : Sütbaba
sütbeyaz : Çok beyaz, bembeyaz
sütçülük : Süt ineği bakımı
sütlaş<süt-lü+aş : Sütlaç tatlısı
sütlēn<süt+leğen : Kır bitkisi, ot adı
sütmāvi : Açık mavi
sütne<süt+nine: Sütanne
süttenni<süt+ten-li : Beyaz tenli
sütübozuk : Soyu belirsiz, aşağılık yapılı, kişiliksiz, kalleş
süüt : Söğüt
süve : Söve, söven, zelve, ağaç çubuk, çalı avlu kazığı
süven : bkz. “süve”
süvüt : bkz. “süüt”
süzgeçli : Bakire kız (mecaz)
süzgün : Zayıf; dargın, küs
süzme : Aptal, salak
süzül- : Naz yapmak; incelmek, zayıflamak, hastalanmak
sȫylā : Süheyla (kişi adı)
Ş
şādet parmā<şahadet+parmak-ı: İşaret parmağı
şādet<şahādet : Kelime-i tevhid; şahitlik
şāit : Şahit
şakşuk : Oya adı
şaldırda- : Şarlamak, şarıldamak (su akış biçimi)
şalvarcı : Hain, kalleş, güvenilmez, dönek
şalvarlı : bkz. “şalvarcı”
şam şîtanı : Şam şeytanı; kurnaz, ikiyüzlü
şamrel<şamriyel : Araba iç lastiği
şamşiye : Şemsiye
şantirik anteri : Şantirik entari; tişört
şapıdak : Dönek, kalleş
şapla- : Çivilemek, yapıştırmak
şaplat- : Ağzını şaplatmak; tokat atmak
şapşak : Maşrapa, su kepçesi
şapşalla- : Söz taşımak, dedikodu yapmak
şāret : İşaret
şārpa<eşarp : Başörtüsü
şaş : Şaşkın
şavık<şavk : Işık, aydınlık
şāyip<şuāyip : Kişi adı
şāyit : bkz. “şāit”
şāyka[40] : Çelimsiz, çok zayıf; zıpır, terbiyesiz
şē : Şey
şé : bkz. “şē”
şeḳā : Şeker (MA)
şekē : bkz. “şekā”
şekēlāle<şeker+lāle : Çiçek adı
şerban geçidi<şehrîbān geçit-i: Yer adı (Şakirbey)
şērbet : Şerbet
şeremet : Çalışkan; çok yaramaz
şeyir : Şehir
şeyir ekmē : Şehir ekmeği, francala ekmek
şıhlan- : Şeyhe bağlanmak, tarikata girmek, zikir çekmek
şıla- : Işımak, parlamak
şılak<ışı-la-k : Işıklı, parlak
şıpıdık : Kadın terliği
şıppadanak : Şıp diye, ânında, hemen
şırfıntı : Terbiyesiz, şıllık, orospu
şî : Şey (MA)
şī : Şıh, şeyh
şibboy<şeb+bûy[41] : Şebboy, çiçek adı
şimden : Şimdiden, şu andan itibaren
şimden sōra : Şimdiden sonra, bundan böyle
şimdicenek : Şimdi, hemen şimdi, az önce
şimdicik : Şimdi
şimdik : Şimdi
şimdikten sōra : Şimdiden sonra, artık
şimşir oya : Oya adı
şimşirik : Şimşek, yıldırım
şinci : Şimdi (MA)
şincik : bkz. “şinci”
şindi şindi : Henüz, şu günlerde, yeni yeni
şindi : Şimdi
şindicik : Şimdi; şu an
şindik : bkz. “şimdik”
şipsi : Çerkez tavuğu
şirit : Şerit
şiş- : Doymak; sabırsızlanmak, rahatsız olmak; uyumak
şiş göbek : Şişko
şiş oyası : Oya adı
şişek : Bir yıllık besili dişi kuzu
şişin- : Küskün durmak; üstünlük taslamak
şişir- : Tahrik etmek, yönlendirmek
şişirgen<şiş-ir-gen : Balon
şişkobak : Şişman
şişku : Şişko, şişman
şişme : Sopayla oynanan çocuk oyunu
şîtan arabası : Bisiklet
şîtan b.kı : Kesilmiş kasık kılı
şîtan kantarı : Kantar adı
şîtan : Şeytan
şîtannan- : Delirmek, cinnet geçirmek, çok kızmak
şîtannı<şeytan-lı : Dengesiz, deli
şivak>şivan : bkz. “şavık” (MA)
şivşele- : Kışkırtmak, uyarmak, yönlendirmek, kurcalamak
şivşir- : bkz “şivşele-”
şiyir : Şiir
ş’ȫle<şu+öyle : Şöyle
şȫlecik : Şöylece
şopar : Çocuk; Çingene çocuğu
şora<şu+ara : Şura (MA)
şōrda : Şurada (MA)
şōrdan : Şuradan (MA)
şömele<şömine : Ocak başı
şu yankı : Şu yandaki, şuradaki, şu taraftaki
şǖle<şu+öyle : Şöyle
şuncak : Şunca; şunun gibi, şunun kadar
şuncalık : Şu kadar, şu kadarlık
şuncāna : Şunca, şu kadar (MA)
şuncāz : Şuncağız
şurā : Şuraya
şüfē : Şoför, sürücü
şüfēr : bkz. “şüfē”
şükürü<şükrü : Kişi adı
şükürye<şükrüye : Kişi adı
T
t’ȫle<te+öyle : İşte öyle, öyle
t’okadā<te+o+kadar : İşte o kadar, o kadar
t’ōkıt<te+o+vakit : İşte o vakit
t’ōkıtlā<te+o+vakit-ler: İşte o zamanlar; madem ki
t’ōnçu<te+onun+için : İşte onun için, ondan ötürü, o yüzden
t’onnā<te+o-n-lar : İşte onlar, onlar
t’onná<te+o-n-un+ile : İşte onun ile
t’ónu<te+o-n-u : İşte onu, onu
t’orā<te+o+ra-y-a : İşte oraya, oraya
t’oracık<te+ora-cık : İşte orası, orası (yakın bildirim)
t’orda<te+o+ra-da : İşte orada (yakın bildirim)
t’ōrda<te+o+ra-da : İşte orada, orada (uzak bildirim)
t’orē<te+o+ra-y-a : bkz. “t’orā”
t’oyan<te+o+yan : İşte orası, o taraf
t’oyanda : İşte o yanda, o tarafta
t’ōyanda : İşte orada, orada
t’oyannā<te+o+yan-lar: İşte o yan, o taraflar
t’oyannāda : İşte o yanlarda, o yanda, o tarafta
tö’bȫle<te+böyle : İşte böyle
tā bile : Şimdi bile, halen, şu anda
tā pek : Daha çok; özellikle; inadına, aksine
tā t’ōyanda : İşte orada (uzak bildirim)
tā : Daha; işte (gösterme)
tabyet<tabiat : Huy
tabyetsiz<tabiat-sız : Kötü tabiatlı, terbiyesiz
taka : Eski, eski araba
takatuka : Çok eski, âdi, bozuk
takavit<tekâüt : Emekli; bunak, ahmak
takaza : Başa kakma
takıldak : Takıntı; asalak
takıntı : Kuruntu; zayıf öğrenci notu; borç (mecaz)
takinye : Takunya
takke : Başlık adı
takoz : Bön, asıkyüzlü (mecaz)
taktak : Çocuk oyunu; su motorlu kasalı araba
taktak : Su motoruyla çalışan basit/uyduruk araba
tāla kuşu : Tarla kuşu
tāla : Tarla
tālalık<tarla-lık : Ekilir arazi, mera
talavuz : Azar, kızgınlık
taliga<talika : Yaylı at arabası
tamınná : Tam olarak, tamamen, eksiksiz
tamızlık : Damızlık hayvan
tān elvası : Tahin helvası
tān<tahin : Tahin, tahin helva
tanış : Tanıdık kişi, aile dostu
tanışman<dânişmend : Köy adı (MA)
tanışmanlı : bkz. “tanışman” (MA)
tap- : Aşırı bağlanmak, çok sevmek, taklit etmek
tapşin : Alkış, el çırpma
tāra<tağra : Küçük el tırpanı
taralelli : Terelelli, deli, aptal, manyak
taramalı : Makinalı tüfek
tarana : Tarhana, tarhana çorbası
taranpisi : Masal hayvanı
taraşman : Cırcır böceği
taraşman<dânişmend : Köy adı (bkz. “tanışman”)
tārcık<tar-cık : Dağarcık; deri, tulum; pislik teskeresi
tāret : Taharet, temizlik
tāretlen-<tahāret-len- : Kıçını yıkamak; gusül abdesti almak
tārga : Hayvan gübresi taşıma teskeresi
tari<tarh : Dizme, bahçe çiti
tarḳa : bkz. “tārga”
tárna : bkz. “tarana”
tarrāt<tahrîrāt : Yazı, dilekçe
tarsıldat- : Sarsmak, gürültü çıkarmak
tarsul tursul : Paldır küldür
taşā kıllı : Yiğit, korkusuz; acımasız (mecaz)
taşaklı kız : İffetli, mert, samimi, güvenilir kız
taşaklı : Yiğit, korkusuz, güvenilir kişi
taşaksıkan : Yengeç
taşköprüsırtı : Yer adı (Örtülüce)
taşlık<taş-ra : Dışarısı, ev önü
taşlıyalak : Yer adı (Çakırlı)
taşmak : Taşak
taşmaklı : Taşaklı; yiğit, güvenilir erkek
taştepe : Yer adı (Arabakonağı)
taştepeler : Yer adı (Katrancı)
tāta kaşık : Tahta kaşık, ağaç kaşık
tāta : Tahta
tātalı<tahtalı : Kuş adı
tāti : Tahta (MA)
tatlı kabā : Tatlı kabağı
tatlı kolaç : bkz. “kolaç”
tatyolu : Yer adı (Arabakonağı)
tavan : Cami üst cemaat yeri
tavık : Tavuk
tavıkg.tü : Ağız dudak çeperi yarası; yalama
taya : Tay; gürbüz bebek
tāyir<tāhir : Kişi adı
tāze : Taze; taze fasulye yemeği
tȫbé : Tövbe
tē bak a : İşte bak orada (uzak bildirim)
té baka : İşte bak orada (yakın bildirim)
tē baka : İşte oradaki
té bȫle<bu+öyle : İşte böyle
te bȫle<te böyle : İşte böyle
te bu : İşte bu (gösterme)
té burda : İşte burada
té nērde : İşte burada (yakın bildirim)
tē nerde : Te orada, işte orada (uzak bildirim)
té şȫle<şu+öyle : İşte şöyle
té şurda : İşte şurada
tē t’orā<te+o+ara-y-a : İşte oraya
té t’ōyanda : İşte orada
té te burda : Aha işte burada (yakın bildirim)
tē : İşte (gösterme; uzak bildirim)
té : Te, işte (gösterme; yakın bildirim)
tecürbe : Tecrübe
téftē : Defter
tek araba : Tek at koşulan at arabası
tek arabacı : At arabası sahibi, sürücüsü
tekbir : Tedbir
teke pîniri<teke peynir-i: Kırmızıbiber
teke : Erkek keçi; pezevenk
tekēlek : Tekerlek; cinsi sapık
tekēlen-<teker-le-n- : Yuvarlanmak, düşmek
teklik : Bir lira
tekmeşe : Yer adı (Ağaköy)
tekne kazıntısı : Son doğan çocuk
tekrā : Tekrar
tektekçi : Başkasına sigara ikram etmeyen; cimri, beleşçi
telāşe memuru : Telaşlı, beceriksiz
tembî : Tenbih
tembîle- : Tembihlemek, uyarmak, tehdit etmek
tembîli : Tembihli; hazırlıklı, tedbirli; korkutulmuş
temin : Demin, şimdi, az önce, hemen
temincik : bkz. “temin”
teminnē<demin-ler : Biraz önce; çok önce
temrā<temre/temriye : Demre; egzama; yanak çıbanı (Halep çıbanı)
tenbîli<tembih-li : Tembihlenmiş, uyarılmış; tehdit edilmiş
tene<tāne : Tane; ekin tanesi
teneki : Teneke
tepebenim<tepe+ben-im: Çocuk oyunu adı
tepeli : Tarla kuşu (bkz. “pîpili”)
teperlen- : Tekerlenmek, yuvarlanmak, düşmek
tepetakla oya : Oya adı
tepik : bkz. “depik”
tepiş- : Kıpırdamak, kımıldanmak
tepişken : Hareketli, yaramaz
tepişkennik : Hareketlilik, gürültü, kargaşa
tepsi ekmē : Tepsi ekmeği
teptilava<tebdil-i hava : Hava değişimi; sağlık raporu
tērbiyelendir- : Cezalandırmak
tereke : Teskere (bkz. “tārga”)
terezi : Terazi
tērlen<trilen : Kumaş adı
tērlik : Terlik
tersine tebbet : Aksi
tesellá : Teselli; taziye
teste : Deste; ekin demeti
testi : İri meme (mecaz)
té’şindi<té+şimdi : Şimdi, işte şimdi, az önce, hemen şimdi
té’şindicik : bkz. “té’şindi”
té’şindik : bkz. “té’şindi”
tete : Teyze
tetenōlu<tete-m+oğlu : Teyze oğlu, yeğen; dayı
tetik : Atak, çevik; becerikli, uyanık, açıkgöz
tevekkel : Saf, ahmak, delişmen, deli
teyetora : Tiyatro
teyzoş : Teyze (bebek dili)
teze : Tez; taze; henüz, az önce
tezek : Hayvan dışkısı; büyük toprak topacı
tezgelti<tez+gel-di : Dolmalık kızartmalık kabak adı
tezik- : Çekinmek, kaçmak, ürkmek, uzaklaşmak
tezikik : Çekingen, ürkek, ödlek, korkak
teziktir- : Ürkütmek, kaçırmak, uzaklaştırmak
tığsır- : Tıksırmak, hapşırmak
tıkaç : Tıpa, kapak
tıkılı : Dolu, sıkışık
tıknefes : Nefes darlığı
tımāre delî : Tımar deliği; kıç
tımtıkı : Sıkışık, dolu
tımtıkışık : Sıkışık, kalaba, izdiham
tınaz : Harmanda ekin savurma
tınma- : Etkilenmemek, önemsememek, umursamamak
tıraka<trake : Boğaz, gırtlak
tırışka : Sahte, adi, yalan (argo)
tırıvırı : Boş, anlamsız, gereksiz, yalan
tırmık : Harman aleti
tırnak çakısı : Tırnak bıçağı
tırs- : Korkmak, çekinmek, cesareti kırılmak
tırsak : Korkak, kuruntulu
tırsıntı : Ürkme, korkma, çekinme
tırtıklı : Büzmeli, kertikli, düz olmayan
tıtrişka : Çelimsiz, çirkin
tî bak a : İşte bak orada (uzak bildirim)
tî bu : İşte bu (gösterme)
tî nērde : İşte orada (gösterme)
tî t’ōrda<tî te+o+ara-da : Te işte orada (gösterme)
tî t’ōyanda<tî te+o+yan-da : Te işte orada (yakın bildirim)
tî t’oyannāda<tî te+o+yan-lar-da : Te işte orada (uzak bildirim)
tî : Te, işte (gösterme)
tī : Tığ
tiñsir- : Hapşırmak
tiñsirik : Hapşırık
tiftin : bkz. “diftin”
tiken : Diken
timar : Tımar, hayvan sırtı tarama
tin tin : Ağır ağır, üşenmeden
tînet : Tıynet
tînetsiz : Tıynetsiz, ahlaksız, terbiyesiz
tinsir- : Aksırmak, hapşırmak; alerji olmak
tir : Çeltik tarlasında tavlayı ayıran toprak yığını
tirfil : Ot adı, yonca türü
tiskin- : Tiksinmek
tîtinin tîtisi : Uzak ilgi bildirimi (bkz. “dīdının dīdısı”)
titiz : Kaba, sert, ürkütücü, somurtkan; kuruntulu
tîze : Teyze
tîzenin<teyze-cik-in : Teyzenin yeğene hitabı
tȫmbek : Dümbek, dümbelek; bön, tembel, aptal
tȫmsek : Tümsek
tō : bkz. “to”
tó’bu<te+bu : İşte bu (yakın gösterme)
tó’burda<te+burada : İşte burada (yakın gösterme)
tó’şurda<te+şurada : İşte şurada (yakın gösterme)
tó’şu<te+şu : İşte şu (yakın gösterme)
tó<te+o : bkz. “to”
to<te+o : İşte o (gösterme)
toburā : Te buraya
tóburda<te+burada : İşte burada
tokaç : Toka
tokat kapısı : bkz. “tokat”
tokat : Büyük avlu kapısı
tokataltı<tokat+alt-ı : Kuruluk, sayvan
toklu : Bir yıllık besili erkek kuzu, koç
tokmak : Erkek üreme aleti
tokmakçı : Kadın düşkünü erkek, çapkın; içgüveyi
toktur : Doktor
tokya : Terlik, naylon papuç
tolu<dolu : Dolu yağışı (bkz. “kırmısa”)
tomat : Domates
tomata : Domates
tombik : Tombul, şişman
tombilişka : Tombul, göbek (bebek dili)
tombiş : Tombil; çocuk oyunu adı
tomofil : Otobüs
topacık : Top gibi, gürbüz, şişman
topālak<top-ar-la-k : Yuvarlak; gürbüz, şişman
toparak : bkz. “topālak”
topçuk<top-çuk : Futbol
topi : Küçük acı biber
toprak ibrî<toprak+ibrik-i: Pişme topraktan ibrik
topuzlu îne : Toplu iğne
tor : Toy; acemi, tecrübesiz, ham
tōrba : Torba; erkek üreme torbası (mecaz)
torla- : Pörsümek, hantallaşmak
torunçe<torun-çe : Torun, küçük torun
toskabā<tos+kabak-ı : Tospağa, kaplumbağa
tospā : Tosbağa, kaplumbağa
tospik : Tosbağa, kaplumbağa
tospiş : Tospağa, kaplumbağa
tostop : Toplu durumda
tostoparlak : Yusyuvarlak
tóşurda<te+şurada : İşte şurada
tota<popo? : Kalça, kıç (argo)
toy : Toy, eğlence; acemi, tecrübesiz
toykonağı : Yer adı (Göktepe)
toylan : Sert yel, tipi; soğuk; kuzey yönü
tozattır- : Koşmak, koşturmak, korkup kaçmak
tozböbē : Toz biber
tozpatlı : Yer adı (Ayıtdere)
tozut- : Delirmek
tö : Te, işte
töbȫle<te+böyle : İşte böyle
tǖ : Tüy
tūla : Tuğla
tǖlengeç<tüy-len-geç : Çocuk oyunu (malzeme) adı
tūm : Tohum
tūm : Tohum
tumbak : Göbek (bebek dili)
tumbiş : Göbek (bebek dili)
tumturaklı : Tutumlu; olgun, güvenilir, becerikli
tumturuk : Düzgün; görgü; güven
turta : Küçük pide
turup : Turp
tūşu : Turşu
tutamak : Dayanak, güvence; yardım
tutamaklı<tut-a-mak-lı: Tutumlu, görgülü; soylu kız
tutamaksız : Savurgan, müsrif
tutmaç : Sap, alet ve malzemede elle tutma yeri
tutmalık şekē : Misafire ikramlık şeker
tutu : İcar, kira
tuum : bkz. “tūm”
tuzkabā<tuz+kabak-ı : Tuz kabı, tuzluk (koruma kabı)
tüfekçik : Çocuk oyunu
tükân : bkz. “dükân”
tükürcük : Tükrük
tükürcükle- : Tükrüklemek
tükürük : Tükrük”
tülbent<tul+bend : Kadın başörtüsü, çember
tülübaş : Başı açık dolaşan kadın
tülübaş : Tülü başlı, açık saçlı, açık giyimli
tülübaşlı : bkz. “tülübaş”
tümbek : Dümbek, dümbelek (MA)
türkmen : Alevi, kızılbaş
türüs : bkz. “dürüs”
tǖlen- : Tüylenmek, büyümek; kibirlenmek; kuşkulanmak
tüze- : Koşmak, hızlıca kaçmak
tüzettir- : bkz. “tüze-”
U
u ni : O ne (MA)
ū : Hū… (kadınlarda seslenme)
u : O (MA)
ū- : Ovmak
ǖ- : Övmek
uña<o-n-a : Ona (MA)
uñu<o-n-u : Onu (MA)
ūcāzım<hū+can-cağız-ım : Kadınlarda hitap
uçansandalye : bkz. “dönecek”
uçböcē<uç+böcek-i : Uğur böceği
uçböcek : bkz. “uçböcē”
uçuk : Ağız dudak yarası
uçuklama : bkz. “uçuk”
uçurgan<uç-ur-gan : Uçurtma
uçuttur- : Uçurtmak; çok hızlı araba sürmek
ufacik : Ufacık
ufaklık : Madeni para, bozukpara
ufala- : Ufağılamak, parçalara ayırmak
ufkur- : Oflamak, solumak
uh : Uh, oh, vay
ūlak : Oğlak
ulam ulam : Akın akın, sürüyle, pek çok
ǖle : Öyle; öğle vakti
ǖlen : Öğle, öğlen vakti
ǖlen ekmē : Öğlen ekmeği, öğlen yemeği
ulen : Ulan, lan (hitap, ünlem)
ǖlendeyin<öğlen-leyin: Öğle vakti
ǖlenüstü : Öğle vakti
uluk<ulu-k : Haylaz; saldırgan, hırçın, yaramaz çocuk
ulukla- : Çılgınlık etmek, çok gezmek
uluz : bkz. “uluk”
uluzla- : bkz. “ulukla-”
ūma tarana : Ovma tarhana
ūma : Ovma
úmayin<humayun?[42] : Kaput bezi
ummā : Humma hastalığı
ǖn : Öğün (yemek vakti, durumu)
ǖn : Öğün, yemek vakti
uni : Huni
ūr yēr : Uğur yer, gölgelik, kuytu sapa yer
ǖr- : Öğürmek, kusmak
ūr : Uğur, baht, talih; gölge; kuytu, sapa
ur- : Vurmak
ūr<buğur? : Süre, müddet
ūr<uğur : Gölge, engel, siper
ūra- : Uğramak; çarpılmak
ura<o+ara : Ora, orası (MA)
ūrak yeri : Uğrak yeri
ūrama : Uğrama, cin çarpması
ūraş- : Uğraşmak
ūraşmalı iş : Zor iş, zor durum
ūraşmalı<uğraş-ma-lı : Zorluk; zor iş
ūrat- : Uğratmak; kovmak; boşamak
urba<robe : Erkek giysisi
urdur-<v-ur-dur- : Vurdurmak; fahişelik yapmak
ǖren- : Öğrenmek
ǖrenci : Öğrenci
ǖrende : Övendere, ucu çivili hayvan sevketme sopası
ǖret- : Öğretmek; tembihlemek, yönlendirmek
ǖretme : Öğretme; yönderilmiş kişi, taklitçi
ǖretmen : Öğretmen
urgan : Kalın ip
ūri<hûri : Huri
ūrla- : Uğurlamak, yolcu etmek
ūrsuz : Uğursuz
ūrula- : Uğrulamak; yanıltmak
urumeli<u-rum+el-i : Rumeli, Balkanlar
urup<erbea : Buğday ölçme kabı; çeyrek ölçü; ¼
uruş- : Vuruşmak, dövüşmek; cinsi ilişkiye girmek
ǖrya<ü-rüyā : Rüya
ūrye<hūriye : Kişi adı
ǖsek : Yüksek
ussi : Hususi, özel; özel araba
ustun<sütun? : Uzun dam kirişi
usturup : Usluluk, uygunluk, düzgün davranış
usturuplu : Uslu, görgülü, ciddi
usuk- : Uslanmak; susmak; usanmak, bıkmak
usuktur- : Susturmak, uslandırmak, ikna etmek
usukuk : Uslu
usul : Uslu; yavaş, ağırca
usulcacık : Usulca, yavaşça, dikkatlice; fısıltıyla
usulcana : bkz. “usulcacık”
usulcanak : bkz. “usulcacık”
ǖsür- : Öksürmek
ǖsürük : Öksürük
ǖsüz : Öksüz, anasız, anası ölmüş çocuk
uşkır : Uçkur
uşkursuz : Zevkine düşkün, hafif kadın/erkek
uşkursuz don : Kefen
uşkurugevşek : Zevkine düşkün erkek, çapkın, hovarda
ǖt : Öğüt
ǖt- : Öğütmek, un öğütmek
ǖtle- : Öğütlemek; yönlendirmek
uva<ova? : Ev önü, evin dışı, dışarısı; ev bahçesi, sokak
uvala- : Ovalamak
uvalık : Ovalık, düz yer
uvasçı<vaaz-cı : Vaiz
uvaz : Vaaz
uvazcı<vaaz-cı : bkz. “uvasçı”
uvuştur- : Oğuşturmak
uy : Huy
uyar îsan : Uyumlu insan, uysal
uydur- : Çalmak; ırza geçmek
uyku kotası : Uykucu, uyku düşkünü
uykucu : Uykusuna düşkün; çiçek adı
uykucuk : Çiçek adı
uykuçiçē<uyku+çiçek-i : Çiçek adı
uylan- : Huylanmak; gıdıklanmak; kuşkulanmak
uylaş- : Uyuşmak
uylaşık : Uyuşuk, haylaz, beceriksiz
uynuk : Yayıkta çıkarılan krema; mayalık ekşi süt
uyubozuk : Huyubozuk, ahlaksız
uyuntu<uyu-ntu : Uyuşuk, haylaz, pısırık, tembel, ahmak
uz : Doğru, düzgün
uza- : Kaçmak, koşmak
uzakanne<uzak+anne : Anneanne
uzan- : Yatmak, biraz uyumak
uzarak : Uzak, uzakça
uzgurlar : Yer adı (Ağaköy)
uzur : Huzur
Ü
üçbudak oya : Oya adı
üçgünnük<üç+gün-lük : Arpacık, göz kapağı sivilcesi
üçkozlar : Yer adı (Ayıtdere)
üçürdüm : Üçtebir ortaklık
üdǖt<hudūd : Hudut, tarla sınırı
üfke : Öfke
üfkelen- : Öfkelenmek
üfkür- : Püskürmek
üflengeç : Balon
üflük : Islık
üfül üfül : Püfür püfür (yel esişi)
üfürgeç : Balon
üj : Üç
ükümetli<hükûmet-li : Memur
ülen : bkz. “ulen”
üleş- : Bölüşmek, paylaşmak; miras üleşmek
ümizlen- : Ümitlenmek, umutlanmak
ümmān<ümmühānî : Kişi adı
üner : Hüner
üngül<ümmü+gül : Kişi adı
üngüsün<ümmükulsüm : Kişi adı
ünnap : Hünnap, bitki adı
ünǖ açık : Ümüğü açık; obur
ünük çıkıntısı : Boğaz çıkıntısı, gıdık
ünük çukuru : Boğaz çukuru, yutak
ünük : Ümük, imik; boğaz, gırtlak
ünükle- : Boğazını sıkmak, boğmak
ünüklü : Obur, şişman
ünüksüz : Yemek yemeyen, yemek seçen, titiz
üret- : Hamur karmak, kabartmak
ürfetin<ülfeddin : Kişi adı
ürgür- : Ekmek hamurlamak, hamur kabartmak
ürkünç : Ürkütücü, korkunç
ürküntü : Ürkme, ürkme unsuru; korku
ürküş<rüküş<rukiye : Kişi adı
ürküye<u-rukiye : Kişi adı
ürpērcik : Allerji sivilcesi
üryālan- : Rüyada ihtilam/cenabet olmak
üs baş : Üst baş, giyim kuşam
üs : Üst
üsēn<hüseyin : Kişi adı
üsîn<hüseyin : Kişi adı (MA)
üsmen<hüsmen<hüseyin? : Kişi adı
üst baş : Üst yan, yukarısı
üst yan : Üstteki, üst yandaki, üst taraftaki
üst yankı : bkz. “üst yan”
üş : Üç
üşengeş : Üşengeç, tembel
üşgünnük<üç+gün-lük: Göz kapağı sivilcesi, itdirseği
üt- : Oyunda yenmek
ütül- : Oyunda yenilmek, kaybetmek
ütülen- : Hafifçe yanmak
ütülen-<ot-a-la-n- : Saçların hafifçe yanması
üvēcik : Çocuk oyunu adı
üveyik : Kuş adı
üveyiktepe : Yer adı (Örtülüce)
üvün : bkz. “ǖn”
üzgüntü<üz-güntü : Üzüntü
üzüm macını : Üzüm pekmezi
üzüm petmezi : bkz. “üzüm macını”
üzümcük : Pipi (bebek dili)
V
vā mı : Var mı
vā : Var
vā- : Varmak
vakıt : Vakit
vakıtlı<vakit-li : Varlıklı, zengin
vakıtlıca : Vaktinde, uygun zamanda; zengince
vakıtsız<vakit-siz : Uygunsuz zaman; yoksul, fakir, muhtaç
valyos : Balyoz
varak<evrak-lar : Parlak sargı kağıdı
vargöz<var+göz : Murç, keski
vaşşi : Vahşi
vē- : Vermek
verek : Yaramaz hırçın çocuk, terbiyesiz
vergilik : Dünürlükte kızın istediği eşya, takı; bohça
veriga : Ocaklık kancası; hayvan koşum aleti
verimkâr<ver-im-kâr : Vermeye gönüllü, istekli
veyáıṭ : Veyahut
veyávıṭ : bkz. “veyáıṭ”
veyim<vehm : Vehim, kuruntu
veyimli : Vehimli, kuruntulu
vızvız : Sivrisinek
vuruş- : Cinsi ilişkide bulunmak
Y
yā : Yağ; yan; taraftar
yā- : Yağmak
yā<yā+hū : Hitap sözü (bkz. “beyā”)
yaba : Harman aleti
yabancıla- : Yabancı bilmek, çekinmek (bebeklerde)
yabanı<yaban-î : İçe kapanık kişi
yācı : Yağcı; ikiyüzlü, yalaka
yādannık<yağ-dan-lık : Kandil
yaka : Yaka, yan, mevki
yakın anne : Babaanne
yakıncacık : Yakın, yakınca, çok yakın
yakınnak<ya-kın-na-k: Yakın, yakınca
yakınsak gözlük : Okuma gözlüğü
yakınsak : Yakın, yakınca; samimi
yal : Köpek yiyeceği
yalabık : Kaygan, düz, parlak; yalaka, ikiyüzlü
yalama : Ağız dudak çeperi yarası; çıkarcı, ikiyüzlü
yalancı möme : Bebek emziği
yalaza<y-alaz-a : Alaz; yalın, yalın gibi; atik
yālı : Yağlı; zengin
yālı kapı : Yağlı kapı; zengin aile, zengin koca
yalık : Kızışma dönemimdeki köpek; azgın
yālık<yağ-lık : Kadın önlüğü (MA)
yalnayak : Yalınayak; çorapsız, ayakkabısız
yalnış : Yanlış
yalpak : Kaypak, güvenilmez, ikiyüzlü, yalaka
yalpaklan- : Yaranmaya çalışmak, çıkarcı davranmak
yaltaklan- : Yaranmaya çalışmak, çıkarcı davranmak
yalvā- : Yalvarmak
yama : Yamaç, bayır
yamaç : Bayır
yaman : Yiğit, becerikli; tuhaf, delişmen
yamanarka : Yer adı (Geyikkırı)
yamık : Yamuk
yamıl- : Yamulmak
yamılt- : Yamultmak; dövmek
yāmır : Yağmur
yamrul- : Yamulmak, bükülmek
yan karanfil : Oya adı
yana yakıla : Zorlukla, sızlanarak
yançalaş- : İnatlaşmak, yan çizmek, itiraz etmek
yandalak : Yandaş, yalaka
yandır- : Etkilemek, çekici şuh davranmak
yangalak : Yarım yamalak, eksik
yangılık : Yüksek ateş, havale hastalığı
yānı : Yahni yemeği
yanık : Çelimsiz, çirkin
yanıkıç : Yan yan, kıyıdan (bkz. “kıçınca”)
yanıkoba : Yer adı (Ayıtdere)
yanıpeşi<yan-ı+peş-i : Yanıbaşı
yankıl- : Yana devrilmek, yamulmak; düşmek
yānki : Dolandırıcı, güvenilmez, ikiyüzlü
yanlız : Yalnız
yannak : Yan, yön, yanaşık; taraftar
yannaş- : Yanaşmak, yaklaşmak
yannayak : bkz. “yalnayak”
yannış : bkz. “yalnış”
yannışlama : Yanlışlıkla
yannız : bkz. “yalnız”
yanpir yunpir : Aksayarak, topallayarak
yanpiri : Aksak, topal
yantarlalık : Yer adı (Katrancı)
yantir : Güvenilmez, kalleş, inat
yantiri : bkz. “yantir”
yantirik : Aksak, topal; yanlı davranan; kalleş
yapā : Yapağı
yapıldak : Yassı, eğri büğrü
yapış- : Cinsi ilişkide bulunmak
yapışkan : Tutkal
yapma : Sahte
yaprā güzel : Yaprağı güzel; çiçek adı
yaprak : Çivi türü
yaprıl- : Yıpranmak
yār : Yağır, sırt kalça yarası
yaradan<yarat-an : Allah
yaramaz adam : Güvenilmez kişi
yaraş : Yarış; gösteriş, rekabet
yaraşık : Yaraşır, uygun; terbiyesiz
yarayışlı : Yararlı
yardımla- : Yardım etmek
yardır- : Telaşlanarak kaçmak, sıvışmak
yarıcı : Ortak, ortakçı
yarık : Duhüle müsait kız
yarım akıllı : Deli, aptal
yarımcalık<yarım-cı-lık: Ortaklık
yarımnık<yarım-lık : Altın takı adı
yárın : bkz. “yārın”
yārın : Yarın, ertesi gün, bir gün sonrası
yarınki gün : Yarın, ertesi gün, öbür gün
yarınsı gün : bkz. “yarınki gün”
yārka<yarkie : İri piliç
yarma : Yarılmış buğday, hayvan yemi
yarmalı : Yer adı (Göktepe)
yarpız : Ot adı, nane türü
yasa- : Barıştırmak, uzlaştırmak (MA)
yasak : Avlu, geniş ev bahçesi
yassı : Yassı; yatsı
yassıl- : Yan yatmak, devrilmek
yastāç<yassı+ağaç? : Küçük fırın küreği; sini (MA)
yaş adam : Güvenilmez, ikiyüzlü, ciddiyetsiz
yaşdonnu<yaş+don-lu : Korkak (bkz. “donuyaş”)
yaşlan- : Islanmak
yaşmak<yaş-mak[43] : Başörtüsü, çember, tülbent
yatalaç<yat-alaç : Yatalak hasta
yatık<y-atık? : Tahtadan yapılma yassı/söbü su kabı
yatır : Ermiş, veli; ermiş mezarı
yāv<yā+hū : Hitap sözü
yavan : Ekmeksiz, ekmek olmadan
yavaş : Uslu, iyi huylu, sakin, geçimli, ağırbaşlı
yavaşçacık : Yavaşça
yavaşı- : Yavaşlamak; uslanmak, azalmak, hafiflemek
yavıklı : Yavuklu, sevgili
yāvıṭ ta : bkz. “yávıṭ ta”
yávıṭ ta : Yahut da
yāvıṭ : bkz. “yávıṭ”
yávıṭ : Yahut, veyahut
yavrāzı<yavru+ağız-ı : Çiçek adı; renk adı
yavrı : Yavru
yavrıcık : Yavrucuk; zavallı yavru
yāvu<yā+hū : Hitap sözü
yavudi : Yahudi
yávudi : Yahudi
yavuz : İyi, güzel (MA)
yaygı : Yer örtüsü, basit kilim
yayıl- : Sereserpe rahat oturmak; bayılmak
yayla gibi : Geniş, düz, ferah
yaylan- : Gitmek, yürümek, ayrılmak, uzaklaşmak
yaymaçan : Yayvan, geniş ağızlı kap kacak
yayman : Geniş (MA)
yayvaçan : bkz. “yaymaçan”
yaz- : Yaymak, sermek
yazāne<yazı+hāne : Büro, çalışma odası
yazgı : Yaygı; kader
yazıklan- : Üzülmek, pişman olmak
yazla- : Havaların ısınma bildirimi
yé : Ya; evet, öyle
yedin- : Arabaya binmek, arabayla gezinmek
yediveren : İncir türü; gül adı; bolluk bildirimi
yekin- : Atılmak, uzanmak, yeltenmek, girişmek
yelekin<yeleken : Yel esen yer; rüzgarlı hava
yelin : Hayvan meme bölgesi
yelli : Deli
yelpāze : Oya adı
yeltaşı : Yer adı (Şakirbey)
yelve : Kuş adı
yemeni : Ayakkabı
yemiş : Her tür meyve; incir
yemişen : Geven, yaban kır meyvesi; alıç; kuşburnu
yemle- : Yem vermek; ikna etmek, yönlendirmek
yēnge : Yenge
yenice : Yeni; hemen, az önce
yenidünya : Meyve adı
yenikoru : Yer adı (Geyikkırı)
yensi- : Ekşimek, bozulmak, eskimek
yensi : Geçkin, ekşi, bozuk
yer alısı : Yer halısı; basit ucuz halı
yer evi : Tek katlı ev; eve sonradan eklenen oda
yēr : bkz. “yėr”
yėr : Yer
yesir<y-esir : Esir
yesyeni<yes-yeni : Yepyeni
yeşil fasile : Taze fasulye yemeği
yeşil : Ham, olgunlaşmamış meyve/sebze
yeşilbaş : Kertenkele
yeşilimtırak : Yeşil, yeşilimsi, açıkyeşil
yeşillik : Salata yemeği
yet- : Çekmek; gezdirmek; yönlendirmek; sevketmek
yetē : Yeter
yetiksiz<yet-ik-siz : Yetersiz, güçsüz, çelimsiz, zayıf
yetişkin : bkz. “erişkin”
yetiştir- : Götürmek, ulaştırmak; söz taşımak
yezit : Sövgü sözü
yī- : Yığmak
yıkıntı : Enkaz, harabe
yılaf : Yulaf
yılan güle dolandı : Oya adı
yılancık : Sırt bel ağrısı
yılanyastî : Yılan yastığı, zehirli ot türü
yılbaşı çiçē : Yılbaşı çiçeği
yıldız çiçeği : Oya adı
yıldızçık : Çiçek adı
yılık : Kayık gözlü, şaşı, şehlâ; sinsi
yılış- : Yalakalık etmek, yakınlaşmak, sataşmak
yılışık : Yalaka, sataşık, çıkarcı
yımırta : Yumurta
yımşak : Yumuşak
yımşakçana : Yumuşakça
yımşakçanak : bkz. “yımşakçana”
yımşanak : Yumuşak, yumuşakça
yıprak : Yıpranık, eski
yırak<y-ırak : Irak, uzak
yırtık : Açıkgöz, kurnaz (mecaz)
yıvış- : Yığılmak
yi- : Yemek
yîcek işçek : Yiyecek içecek, her tür gıda
yîcek<yi-y-ecek : Yiyecek
yiit : Yiğit
yimelik : Yiyecek, yemek, gıda
yimelik ekin : Kendi yiyeceği olarak ayrılmış buğday
yimmeş : Yirmi beş (25)
yimmeşlik : Yirmibeşlik (25 kr.)
yîn<yeğin : Hafif; zayıf yapılı, narin
yin-<y-in- : İnmek
yinge : Yenge (MA)
yînnek<yeğin-ne-k : bkz. “yîn”
yir : bkz. “yėr” (MA)
yir- : Yermek, kötülemek
yiri<y-iri : İri
yirici : Yerici, arabozucu; dünürlük bozan kişi
yirmik<y-irmik : İrmik
yiyenti : Obur, müsrif; görmedik
yiygi : Yiyecek; yaban kuş yemi
yiyici : Savurgan, müsrif, rüşvetçi
yiyimlik : bkz. “yimelik”
yiyiş- : Ağız dalaşı yapmak; öpüşmek, sevişmek
yiyişken : Erkek düşkünü hafif kız, kadın
yȫmsüz : Obur, görgüsüz
yȫmüye<yevmiye : Gündelik, gündelik ücret
yokkēdın : Yok iken, yokluğunda
yoktan : Yokluk; düşkün, çelimsiz; yoksul
yokuş : Bayır, yamaç
yokuz : Yoğuz
yolçatı<yol+çat-ı : Sapak, dörtyol
yol çatısı : bkz. “yolçatı”
yolda bulma : Evlilikdışı doğurulan çocuk; piç
yollan- : Yola çıkmak, yürümek
yollu : Duhüle müsait kız; ahlak yoksunu kadın
yolsuz : Parasız, züğürt; duhüle müsait kız
yorgaca : Boğmaca, zatürre
yorgansız : Yaramaz, açıkgöz (mecaz)
yōsa<yok+i-se : Yoksa; aksi halde
yōsam<yok+ise-m : bkz. “yōsa”
yosma : Çekici güzel kız; canayakın, sevimli
yoz : Basit, âdi
yömsüz : bkz. “yȫmsüz”
yön yömelek : Yön, taraf; kural, usül
yönter- : Yönlendirmek, sevketmek; çıkar gözetmek
yör- : Yürümek (MA)
yörǖlek<yör-ür-le-k : Yürüyerek, yayan
yörü- : Yürümek
yörümeme ipnesi : Yavaş giderek yolu tıkayan kötü sürücü
yū- : Yığmak
yu- : Yıkamak (MA)
yukā : Yukarı (YA)
yukāki : Yukarıki, yukarıdaki
yukara : Yukarı (MA)
yukāsı : Yukarısı
yular : İp veya deriden hayvan dizgini
yumuk : Kısık bakışlı; içten pazarlıklı, sinsi
yumul- : Öpmeye başlamak; boynundan öpmek
yūr- : Yoğurmak
yurdu : İğne deliği
yurt : Yoğurt
yurtlu böbē : Yoğurtlu biber kızartması
yurtlu macın : Yoğurtlu pekmez
yǖrük : Yüğrük; becerikli; yatkın, yakışır, uygun
yǖsek : Yüksek
yusufçuk : bkz. “guguççuk”
yutkun- : Kabullenmek, mecburen sessiz kalmak
yuva : İşsiz, başıboş, serseri, içki düşkünü
yuvun : Yığın; ot yığını
yüklük<yük-lük : Yatak yorgan dolabı, musandıra
yüre-<y-üre-mek : Üremek, artmak; başarmak
yürek : Karın, mide
yüreksiz : Korkak
yüret-<y-üret-mek : Üretmek, başarmak, becermek
yüssük : Yüzük (YA)
yüzle- : Yüz vermek, şımartmak
yüzleme : Şımarık
yüzletme : bkz. “yüzleme”
yüzsüz : Utanmaz
yüzük : Takı adı
yüzüm<y-üzüm : Üzüm
Z
zabın<zebūn : Çelimsiz, sıska, çok zayıf, hasta
zalata : Salata (YA)
zāle : Zeliha (kişi adı, MA)
zanat : Zaneat, sanat
zānbak : Zambak
zankla- : Zırlamak, söylenmek; ihbar etmek
zāre : Zahire, buğday
zargana : Balık adı; çelimsiz, sıska, zayıf
zārttadanak : Zart diye; osurma bildirimi
zātan : Zaten
zátė : Zaten
zátı : Zaten
záti : Zaten (MA)
zavallı : Ahmak, salak
zavazingo : Şey; alet, vida, anahtar
zebil<sebil : Çok, bol, fazla
zekeriye<zekeriyā : Kişi adı
zelve : Boyunduruk çubuğu
zelye : Zeliha (kişi adı)
zēnbil : Zembil
zēnbilci : Zembil dokuyucusu, satıcısı
zenzele : Zelzele
zēra<zehra : Kişi adı
zere : Zîra
zeyir : Zehir
zıbar- : Ölmek; uyumak
zıbart- : Öldürmek
zılgıt : Dayak atma, dövme
zımbırtı : Çalgı; şey, nesne
zından : Zindan
zır cāyil : Çok cahil, deli
zırkıltı : Zırıltı
zıykla- : Ağlamak
zilli maşa : Oya adı
zîn : Zihin
zincir : Altın takı adı
zincircik : Oya adı
zînep<zeynep : Kişi adı
zîtin : Zeytin
zîtinnik<zeytin-lik : Zeytin tarlası
zîtinyā<zeytin+yağ-ı : Zeytinyağ
zivit karası : Zift karası, kapkara
zivit : Zift
zomurt- : Somurtmak, küsmek (YA)
zopa : Sopa (YA)
zopi : bkz. “zopa” (YA)
zortla- : Gaz kaçırmak; sır vermek, söz taşımak
zotnik : Şapka siperliği[44]
zȫre<zühre : Kişi adı
zulum miki : Yaramaz, geçimsiz, hırçın, huysuz
zulum<zulüm : Zalim; yaramaz, sevimli çocuk
zurna : Balık adı
zülfā<zülüf+ağ-ı[45] : Oya adı
zülker<zülfikār : Kişi adı
zümbül<sünbîl : Sümbül, çiçek adı
zümbürye<zümriye : Kişi adı
zünbül oyası : Oya adı
zünbül : bkz. “zümbül”
zürt : Züğürt, parasız
[1] Başka yörelerde “angın”
[2] Bi aralık bulur bulmaz gēcem. Bi aralık bu evde de oturdular.
[3] babushka: Nine (Rusça)
[4] “kış-ın, yaz-ın” kullanımı gibi.
[5] “bişiş”in yapısı “bir+şiş” değil tığ anlamındaki “biz” ile ilgili olmalıdır.
[6] “ceennemi boylamak, yedi koca boylamak”
[7] “Sıs dērim boyná konuşērı / Sus diyorum boyuna konuşuyor”.
[8] yıl-ın (“akşam-la-y-ın” ile aynı yapıdadır).
[9] Bazı yörelerde “büğerek“
[10] coni<john<joannes: Yûnus (as). Burada bir nebi adının temsil kimliği yönünden nasıl bir anlam kaymasına uğradığı görülüyor.
[11] Kalaysız kapta bakır zehirlenme bildirimi
[12] Şu kızan çok bubasına çaldırıyō.
[13] Bazı ağızlarda “çimmek”.
[14] Çankırı ağızlarında “soyunmak”.
[15] Başka yörelerde kuzu ağılı.
[16] dokuz-çun>dokurcun?
[17] bkz. Dîvan, c. I, s. 447
[18] Başka yörelerde “ekenek”
[19] Köyden gelip Biga’ya yerleşenlere denir.
[20] İnek arabasında dingili kanatlara sabitleyen eğri ağaç
[21] Başka yörelerde erkek hindi.
[22] Almanca gümüş sikke/para.
[23] “künüçi bolmagıl” : Kıskanç olma (bkz. Codex Cumanicus, atasözü)
[24] ık-/ıkın->ıh-?
[25] Başka yörelerde “ıralamak”
[26] Rusça bir kelimedir.
[27] keri<ker-î (sağır)?
[28] Kerpiç bir tür pişmemeiş tuğladır zira pişmiş tuğlaya “bışıg kerpiç” denirdi (bkz. Dîvân).
[29] Başka yörelerde “kese”
[30] Batı dillerine gulaş biçiminde geçmiştir.
[31] kopelez: Köpek yavrusu, enik (kopil+leş-i?)
[32] kulan>kulun>kuliş? (kulun:Yaban eşek)
[33] Bazı yörelerde “kurbağa”
[34] Bazı yörelerde “sinit”
[35] Şindi avalar î ama önümüz kış gibi durērı.
[36] Kozçeçme
[37] Asan pek bile yapamam demiş (Hasan zaten yapmam demiş).
[38] “okumaya savaşmak, yetişmeye savaşmak, yörümeye savaşmak”
[39] Sayı mı deyēri be (Sahi mi diyor be).
[40] Arapça şaki’den galat?
[41] şebbûy: Gece kokusu
[42] ordu-yu humayun, otağ-ı humayun; huma kuşu vb. ET umay<h-umay(un) ile ilgili olduğu düşünülür (bkz. *u- / “umak” fiili). umay/omay (Her şeye gücü yeten/kadir tanrı; kutlu, kut sahibi kağan/padişah; uğurlu). Büyük padişah çadırı demek olan otağ-ı humayun’daki çadır bezinden yola çıkan telakki, kaput bezine (çalıkoparan) “umayin” demiş olmalı. Türkçeden Farsçaya aynı anlamda hümâ olarak geçmiştir.
[43] ET “yaş-” (saklanmak)
[44] Başka yörelerde “tengürşek, terek”
[45] zülfā Ar.: Zülüfler, perçemler? / zülüf+ağ-ı?