Ağaköy BİGA YÖRESİ AĞIZLARI / SÖZLÜK

Ağaköy BİGA YÖRESİ AĞIZLARI / SÖZLÜK

Kaynak
Osman Kibar, Biga Yöresi Ağızları

SÖZLÜK // 4820 kelime

A

á be                 : Hitap sözü

a bire               : Ha bre; gayret ısrar bildirimi

ā                      : Ağ; ağa

ā-                     : Almak; ahmak

aaç                   : Ağaç

aba                  : Abla; yün giysi; çul

abalar              : Yer adı (Çakırlı)

abar<haber      : Haber

abba<apa/appa            : Dede

abbacık sopası : Baston

abbacık            : Dedecik, yaşlı düşkün dede

abbamōlu<abba-m+oğul-u     : Dedemoğlu; küçük amca, yeğen

ābi                   : Ağabey

abidik              : Kadın ayakkabısı; güvenilmez kişi

abtal<abdal     : Yer adı (Bezirganlar)

abu                  : Abla

acāküf<hacı+ākif       : Kişi adı

acar                 : Çalışkan, becerikli, açıkgöz

acat<hacet       : İhtiyaç

accıcık             : Azıcık

accicik             : bkz. “accıcık”

accik<az-ıcık   : Azcık

acer aşı            : Hacer aşı; bulgur-yoğurt-yeşil domates yemeği

acı bēzi<hacı bez-i      : Büyük başörtüsü

acı takkesi       : Namaz takkesi

acı                   : Acı; hacı

acıbā                : Acaba

acıbakan          : Ev çatısında merdiven koruganı

acıbāna            : bkz. “acıbā”

acıboaz<hacı+boğaz   : Yer adı (Hacıköy)

acıkuşu            : Hacı kuşu; kırlangıç, serçe

acıkuşu<hacı+kuş-u   : Kırlangıç

acısarı              : Koyu sarı

acısmol<hacı ismail    : Kişi adı

acıya git-         : Hacca gitmek

aç armanı         : Aç harmanı; köyde ilk ürün kaldırılan harman

âç kaşık           : Ağaç kaşık

āç                    : Ağaç

açacak             : Anahtar

açbakır            : Aş bakracı; küçük bakraç

aççak               : bkz. “açacak”

aççe<hatice     : Kişi adı

aççicik             : Azıcık

aççik                : Azıcık

aççikçene<az-ıcık-ça-n-a        : Çok az

açık araba        : Yük arabası, kamyon

açık ayat         : Önü açık ayat (mimari) bkz. “ayat”

açık                 : Rahat, serbest tavırlı, canayakın

açıkbaş            : Açık giyimli; başörtüsüz kadın

açırak<aç-ık-rak          : Açık, aralık, açık renkli

āçkaşık<ağaç+kaşık    : Ağaç kaşık

āçlıdere<ağaç-lı+dere : Yer adı (Göktepe)

adam kısmı      : Adamlar, rrkekler, erkekler zümresi

adam kullū<adam kulluk-u: Adamlar, erkekler, erkekler zümresi

adamnā<adam-lar      : Erkekler

adamnık<adam-lık     : Özel günlere ait giysi; bayramlık giysi

adatarla           : Yer adı (Çelikgürü)

adayolu           : Yer adı (Ilıcabaşı)

adımtaşı          : Yer adı (Şakirbey)

ádi                   : Haydi

ádîn                 : Haydi, haydi

adrese              : Adres

afan tufan       : Afet, sert rüzgar; telaş

āfat<āfet         : Sağnak yağış

āfız                  : Hafız

afif                  : Hafif

afka                 : Bir tür iri mercimek

afkala-             : Sallamak, sarsmak, karıştırmak; aşağılamak

afkalan-           : Afallamak, şaşırmak, telaşlanmak

afkat                : Avukat

afta günü         : Hafta günü; Çarşamba (Biga pazarı günü)

afta                  : Hafta

afyonna-<afyon-la-     : Çocuğa afyon yalatıp uyutmak

aga                  : Ağabey; amca

agalık              : Gelinin ağabeyi; üvey ağabey

agánın<aga-cık-ın       : Ağabeyin küçüğüne hitabı

ahlat                : Armut (MA)

aıl                    : Ağıl, koyun barınağı

aır                    : Ahır

aırkaya<ahır+kaya     : Yer adı (Çakırlı)

ak armıt           : Armut adı

ak imamı         : Hak imamı; maaşı buğdayla ödenen köy imamı

ak                    : Hak

ak un               : Beyaz kepeksiz un

akanak             : Saçak oluğu, sarnıç

akaretçi           : Hakaretçi, yaramaz; baskıcı

akcēr<ak+ciğer           : Akciğer

akça lâle          : Beyaz lâle, kardelen

akçabardak     : bkz. “akça lâle”

akçana             : bkz. “akarak”

akçacık            : Ak, beyaz

akçacık pakçacık        : bkz. “akçacık”

akarak             : Ağarak; ak, beyaz; ak gibi

akıllı çoban     : Elektrikli çit

akıran              : Akran, yaştaş

akıtma kolacı   : bkz. “akıtma”

akıtma             : Tavada pişirilen bir tür gözleme

aki                   : Bön aptal, deli

ákkat               : Hakikat, hakikaten

akkatan           : bkz. “ákkat”

akketen           : bkz. “ákkat”

akkı<hakkı      : Kişi adı

aklama<hak-la-ma      : Düğünün son gecesi yapılan eğlence; övme

aklet                : Atlet, fanila

aklıgidik<akl-ı+git-ik : Deli

aktoprak          : Toprak adı; yer adı (Ayıtdere, Pekmezli)

ākü<ağa+köy   : Köy adı

al                     : Hile, tuzak

āla-                  : Ağlamak

ālâ                   : Hâlâ

alaburus           : Fransız usulü tıraş biçimi

ālaçka              : Ağlaçka, ağlamayı önleyici dua, muska

aladı                : Acil, acele

alaman înesi    : Alman iğnesi, çengelli iğne

alambur           : Ihlamur

alamō              : Halam oğlu, yeğen (MA)

alamōlu<hala-m+oğul-u         : Çingene (mecaz)

alan                 : Geniş yer

alanın<hala-cık-ın       : Halanın yeğene hitabı

alannık<alan-lık          : bkz. “alan”

alannık<alan-lık          : Genişlik, geniş ve düz yer

alantirik           : Elektrik; el feneri

alapardı           : Acele; aceleci, telaşlı, heyecanlı; paspal

alaşa                : Huysuz, terbiyesiz, ahlaksız, fahişe; dağınık, harabe

ālat                  : Ahlat, armut (MA)

ālât                  : Alet

alātin<alaeddin           : Kişi adı (MA)

alatla-              : Acele etmek, telaşlanmak

álbiki<hal+bu+ki        : Halbuki

ālbîse<hâl+bu+i-se     : Halbuysa, halbuki

ālbîsem<hal+bu+ise-m           : bkz. “ālbîse”

alça                  : Alçı

alçak                : Yöre, bölge, mevki

alçarak<alçak-ra-k      : Alçak, kısa

ālem                : Elalem, başkası, başkaları

alentirik           : bkz. “alantirik”

ālet                  : Erkek üreme aleti; tabanca (mecaz)

algı vergi         : Alışveriş; borç

alı                    : Halı

alık                  : Alık, aptal, deli

alımkâr<al-ım-kâr       : Almaya istekli, alıcı

alın çatısı         : Alı, alın bölgesi, iki kaş arası

alın kabağı      : bkz. “alın çatısı”

alın kobağı      : bkz. “alın çatısı”

alın yazgısı      : Alın yazısı, kader

alışıldık           : Alışılagelen, kolay, basit

alibrām<halil+ibrahim: Kişi adı

alikopter          : Helikopter

alimiyōn          : Alüminyum

alkaşekē<halka+şeker            : Şeker adı

allā                  : Allah

alma                : Elma

alnı çatı<alın+çatı-sı   : Alın, alın ortası

alnı kabā<alın+kabak-ı: Alın, alın ortası

alt yankı          : Alttaki, alt taraftaki

altımecitlik      : Takı adı

altıparmak       : Oya adı

ālva                 : Helva

alyanak            : Elma adı

āmaklan-         : Ahmaklanmak; oyalanmak

amam ōlanı      . Hamam oğlanı; güvenilmez, dönek, ürkek

amam              : Hamam

amamcı            : Hamamcı; cenabet

amamnık         : Hamamlık, gusulhane; ebeveyn banyosu

amānat            : Emanet (MA)

ambal              : Hamal

amcanın<amca-cık-ın : Amcanın yeğene hitabı

amele              : İnşaat işçisi

amelsiz            : Obur, görgüsüz; doyumsuz; mal mülk düşkünü

amır                 : Hamur

amıraşı<hamur+aş-ı    : Erişte, ev makarnası

amiş<ahmet     : Kişi adı

amma              : Çokluk bolluk fazlalık bildirimi; oldukça, epey

ampa<hempa  : Bedava; hazıra konma, kolayca

ampır               : Hampur; beleş, bedavadan, kolayca

ampırabeş<hampur+beleş: Beleş, bedavadan, kolayca

amsalak<ham+salak   : Salak, aptal

amzat<hamza-t           : Kişi adı (Kumuk şivesi)

ān                    : Hane

āna-                 : Ağnamak, yatmak; çamurda yatmak (manda için)

anaç tavık       : Civcivli tavuk

anaç yapılı       : Dişi; iri yapılı; müşfik

anaç<ana-ç      : Dişi hayvan; iri yapılı; müşfik

anafor              : Bedava, kolayca; sahte, hileli (argo)

anaforcu          : Çıkarcı, kurnaz

analı kızlı        : Oya adı        

anasının dölü  : Ahlaksız

anasının kızı    : Duhüle müsait kız

anassının gözü            : Açıkgöz, uyanık; güvenilmez

anay<haney     : İki katlı kâgir ev

ancá                 : Ancak

åndan sōña      : Ondan sonra (MA)

åndan sōra       : Ondan sonra

åndan              : Ondan (…)

andaval           : Deli, salak

andavallı         : bkz. “andaval”

andık               : Sansar; masal hayvanı

andır-              : Benzemek

āne sābi           : Hane sahibi, evi olan; kocaya göre karısı

angāre             : Angarya

āngı                 : Hangi

angılı[1]              : Anılan, ünlü, meşhur

āngısı               : Hangisi

angış                : İnek arabası kanadı

āngi                 : bkz. “āngı”

ánı                   : Hani

anım pişisi<hanım+pişi-si: Hanımevladı, toy, acemi; korkak

áni                   : bkz. “ánı”

ániden beri      : Hanidir, çoktandır, epeydir

ánidir               : Hanidir, çoktandır, epeydir

ankaya<han+kaya           : Yer adı (Çınardere)

ankı                 : Hangi (MA)

anna-               : Anlamak

annadıl-           : Aleyhinde konuşulmak

annaştır-          : Anlamasını sağlamak, hissettirmek

annat-<anlat-  : Konuşmak, sohbet etmek

anne                : Nine

annecik            : Ninecik, yaşlı kadın

annık<an-lık    : An; tarla sınırı

ānpül               : Ampul; meme (mecaz)

ansır-               : Aksırmak, hapşırmak

añsır-               : bkz. “ansır-” (MA)

ansız                : Ansız, ansızın, apansız, âniden, birden

ansızdan          : Ansızın

ansızına           : bkz. “ansızdan”

ansızlamaya     : bkz. “ansızdan”

anteri               : Entari, gömlek

āñy                  : bkz. “āny”

āny                  : Hay (ünlem)

ap                    : Hap

āpap                : Ahbap

apış                 : Bacak arası

apış arası         : İç kasık bölgesi, üreme aletleri

apış-                : Bacaklarını açarak dikilmek; şaşırmak

apışıvā-           : Apışıvermek, şaşırmak, korkmak

apışkan            : Bacak aralığı açık yapıda; paytak yürüyen

appa                : bkz. “abba”

appacık sopası : bkz. “abbacık sopası”

appacık            : bkz. “abbacık”

appaz<abbas   : Kişi adı

apȫrlü              : Haporlör

apşırmak          : Hapşırmak

aptalişko          : Aptal

aptasāna<āb-ı dest+hāne: Abdesthane; hela (MA) 

aptasāne          : bkz. “aptasāna”

aptez<āb-ı dest           : Abdest

aptezlik<āb-ı dest-lik  : Abdest alma yeri, şadırvan

aptezsiz           : Cenabet, kötü, terbiyesiz

aptıraman<abdurrahman       : Kişi adı

aptırāyim<abdurrahim           : Kişi adı

aptırman<abdurrahman         : Kişi adı (MA)          

aptikapti          : Kurnaz, hırsız, dolandırıcı

aptiş yap-        : Hapşırmak

aptiş<abduş     : Kişi adı; hapşırık

aptulla<abdullah        : Kişi adı

ār-                    : Ağarmak, beyazlamak; ağrımak, acımak

ār                     : Ağır, yavaş; haylaz, beceriksiz, başarısız (mecaz)

ara ayat<ara+hayat? ayas?     : Ara salon, küçük salon, ev girişi

ara kere           : Ara sıra (MA)          

ára                   : Sokak, ara sokak, çıkmaz sokak; avlu kapısı

araba patırtılî   : Araba patırtılığı, araba kalabalığı, yoğun trafik

arabacık pındî<araba-cık pındik-i : Enik, kedi köpek yavrusu

arabacı             : Küçük köpek (bkz. “pındik”)

arabacık           : Küçük araba, el arabası, oyuncak araba

arabatı<harabātî         : Müsrif, savurgan

arabı                : Araba (YA)

arabi<arab-î    : Oyun havası

arabozan          : Arabozucu, münafık, sinsi, kalleş

arada               : Kimi zaman, bazen

araket<hareket            : Hareket; zelzele, deprem

arakla-             : Çalmak

arakurdu          : Sevimli yaramaz çocuk

aralık[2]              : Zaman, süre, fırsat, imkan

arāmze<haram+zāde : Erken doğan kuzu

aran-                : İstekli davranmak

aranı<haranî   : Kazan, büyük tencere

arapsaçı           : Çiçek adı

arar<harar<tagar?      : Büyük çuval

ārca-                : Harcamak; aldatmak, ihanet etmek

ārca<ağır-ca    : Haylaz

ardal<hardal? : Ot adı

ardıl-               : Abanmak, ardına takılmak, çekmek

areket              : Hareket; deprem

āret<āhiret      : Ahiret; kızlararası yakın arkadaş

āretlik<āhiret-lik         : Erkeklerarası yakın arkadaş, sağdıç

arıboan<arı+boğ-an    : Armut adı

arık                  : Zayıf, çelimsiz, düşkün, adi, bakımsız

arık-                 : Zayıflamak

arış<arş            : Araba oku; iğ

ark boyu          : Yer adı (Bahçeli)

ark                   : Su yolu, dere, kanal

arkacı              : Cinsi sapık

arkala-             : Destek olmak, sahip çıkmak

arkalı               : Arkası olan, destekleyeni olan

arkalı               : Güçlü, sağlam, zengin, destekçisi olan

ārkanlı<ağır+kan-lı     : Haylaz, gamsız, beceriksiz, başarısız

ārkannı<ağır+kan-lı    : Haylaz, üşengeç

arkasız             : Destekleyeni olmayan, yalnız, güçsüz

arkıntı<art-ıntı : Artık şeyler

ārmalı              : Takı adı

arman orazı     : Harman horozu; ibibik

arman sonu      : Harman sonu, ağustos

ārmıt               : Armut; ahlat

armıt                : bkz. “ārmıt”

armıtlık<armut-luk     : Yer adı (Ayıtdere)

arpacık            : Ekimlik soğan, soğan tohumu

arpadere          : Yer adı (Katrancı)

ārtı                   : Ağartı, tan vakti

artıkın              : Artık

artıkla-            : Yemeği biraz yiyip bırakmak, israf etmek

artiz                 : Artist; ukala, kendini beğenmiş

artlemek<arıt-             : Bit/sirke temizlemek (MA)

asan<hasan     : Kişi adı

asanbal şekeri  : Hasanbal şekeri; akide şekeri

asāncık üsēncik           : Salyongoz

āsefa<ağ+sefa : Akşam sefası, çiçek adı

asıl-                : Kıza laf atmak, beğeniyi kabaca bildirmek

asıl                   : Başaklanmamış  ekin, arpa, yulaf

asıllama           : Aslı bozuk, soysuz

asır                  : Hasır

asırcı               : Hasır dokuyucu; hasır satıcısı

asiyet<asiye-t  : Kişi adı (Kumuk şivesi)

askı<as-kı        : Gelin takısı

askıntı             : Asalak, terbiyesiz

aslanāzı<arslan+ağız-ı: Çiçek adı

asma                : Akasya, üzüm bitkisi

asta                  : Hasta

asye<asiye       : Kişi adı

asyet               : Haysiyet

aş-                   : Hayvanlarda çiftleşme bildirimi

aşā                   : Aşağı

aşālık               : Aşağılık, adi, terbiyesiz

āşam ekmē      : Akşam ekmeği, akşam yemeği

āşam                : Akşam

āşamnayın       : Akşamleyin

aşānı                : Aşağılık, adi, verimsiz; görgüsüz

aşānık              : bkz. “aşānı”

aşbakır             : Aş bakracı

aşbakırı            : bkz. “aşbakır”

āşe fasilesi<ayşe fasulye-si: Sebze adı

āşe                   : Ayşe, kişi adı

aşevi                : Mutfak

aşır-                : Çalmak; birini kaçırıp gizlemek

aşırt-               : Kaçırıp saklamak

aşk merdiveni : Oya adı

aşkabā<aş+kabak-ı     : Yemeklik kabak adı

aşla-                : Haşlamak; aşılamak

aşlak kız          : Çirkince çelimsiz sıska kız

aşlak tāla                     : Aşlak tarla, verimsiz tarla

aşlak<aşağı-la-k?        : Verimsiz, adi; değersiz, çirkin, çorak

aşlama<aşı-la-ma        : Armut

aşlama<haş-la-ma       : Haşlama (yemek adı)

aşortman         : Eşofman

aşrı                  : Uzak, başka köy, gurbet; aşırı

aşşā                 . bkz. “aşā”

aşşȫle<ha+şu+öyle     : Ha şöyle

atā                   : Hata

atalan-            : Aşağılanmak, dışlanmak, hor görülmek

atça<hatice      : Kişi adı (MA)          

atçe                 : bkz. “atça”

atçebardak<akça+bardak: Çiçek adı

atem<hatem    : Kişi adı

ateş başı          : bkz. “ateşlik”

ateş başı          : Ocaklık, şömine

ateş dērmeni    : Ateş değirmeni; motorla çalışan değirmen

ateş ekmē<ateş ekmek-i: Saçta pişirilen mayasız pide

ateşlik             : Ocak, ocak başı

atır                  : Hatır

atkı                  : Büyük eşarp, yünlü kadın başörtüsü; boyunbağı

atlanbaç           : Çocuk oyunu

attırık              : Meni, sperm; dengesiz, deli

ava                  : Hava; havva

avıç                 : Avuç, el ayası ; havuç

avıl tepesi        : Avlu tepesi

avıl                  : Avlu

avızlarbaşı<havuz-lar+baş-ı: Yer adı (Örtülüce)

āvlu                 : Havlu

avrız<ābrîz      : Havruz, kazan, büyük tencere

avşam              : bkz. “āşam”

avşamsı           : Akşam, akşamı (İye. 3.tk)

avul aşırı          : Yakın komşu

avul                 : bkz. “avıl”

avulçi              : bkz. “avılçi”

avur                 : Ağır; avurt

avurdiş            : Avurt dişi, azı dişi

awıl dibinde bulma     : Evlilikdışı doğurulan çocuk; piç

awıl                 : Avul, avlu; çalıdan bahçe duvarı; ağıl

awılçi<avlu+iç-i          : Ev önü, iç bahçe

awlu                : bkz. “awıl”

awşam sefası   : Çiçek adı

awşam             : bkz. “āşam”

ay-                   : Ayılmak, anlamak, farkına varmak, uyanmak

aya<hayâ        : Haya, utanma; taşak, testis

ayakça             : Ayakta

ayakkabılık      : Ev önündeki sahanlık

ayakkaplık      : bkz. “ayakkabılık”

ayaklanmak     : Ayağa kalkıp yürüyebilmek

ayaktaş            : Kafadengi, yakın arkadaş, yardımcı, destekçi

ayakyolu         : Hela

ayarla-             : Ayar yapmak, bulmak, temin etmek

ayāt                 : Hayat

ayat<ayas? / hayat?    : Salon, sofa

ayaz                 : Tan vakti; gündüz, aydınlık; soğuk

ayazlamak       : Ayaz olma; gün doğması bildirimi

ayda yıldabir   : Seyrek olarak

ayda-<h-ayda-            : Araba veya hayvan sürmek, yürütmek, sevketmek

aydamak         : Haydamak, sevketmek, araba sürmek

aydaş               : Paytak, ayrık bacaklı

aydaşlık           : Çelimsiz çocuklar için okunan dua

aydere             : Yer adı (Hacıköy)

āyet                 : Ait

aygün              : Günebakan, ayçiçeği (MA) 

ayık-                : bkz. “ay-”

ayır<hayır       : Hayır; yardım

ayırı                 : Ayrı; aileden ayrılmış yeni evliler

ayırlamak        : Hayırlı olsun demek; kutlamak, tebrik etmek

ayırsız<hayır-sız         : Yaramaz, kötü, terbiyesiz; hasta

ayırsızla-         : Hayırsızlamak; zayıflamak, hastalanmak

ayırsızlık          : Kötülük, zulüm

āyin                 : Hain; sinsi

ayıt<hayıt        : Bitki adı

āykır-               : Haykırmak, seslenmek, çağırmak

aykırı               : Ters; aksi, inatçı kişi

áykırılamasına : bkz. “áykırlama”

áykırlama        : Aykırı biçimde, çapraz, ters; enlemsine

áykırlamaca     : bkz. “aykırlama”

āyla                 : Hâlâ

aylakçı             : İşsiz, haylaz

aylaz               : Haylaz

aymana            : Beceriksiz, gamsız, haylaz, aptal

ayna-               : Oyalanmak, haylaz davranmak

aynaş-              : Sataşmak, rahatsız etmek, taciz etmek

aynaşık            : Şımarık, terbiyesiz

āyni emsâl       : Aynı yaşta, akran

āyni                 : Aynı

ayran               : Ayran

ayrı bi îsan      : Değişik, farklı yapıda bir insan

ayrık                : Ot adı

ayva                : Meme (mecaz)

ayvalan-          : Memeleri belirginleşmek

ayvan              : Hayvan

ayvan kullū<hayvan kulluk-u : Hayvanlar, hayvanlar zümresi

ayvancı           : Hayvan bakıcısı

ayvancılık       : Besicilik

ayyazı<ay+ayaz-ı       : Ay ışığı, mehtap

āz                    : Ağız

azcik                : Azıcık

azetmek           : Hazzetmek, hoşlanmak

azgın               : Erkek düşkünü kadın

āzıbütün<ağız-ı+bütün           : Ağzısıkı; ketum, güvenilir

azır asker         : Askerlik çağında delikanlı; genç

azır                  : Hazır

azırcacık<hazır-ca-cık : Hazır, kolayca

azırcı<hazır-cı : Müsrif, bedavacı, haylaz, çıkarcı

azırçocuk<hazır+çocuk          : Evlatlık; üvey çocuk

azma               : Filiz; erkek düşkünü kadın

azmak              : Derin su, gölet; bataklık

azmış               : bkz. “azgın”

B

b.k tārgası       : Gübre teskeresi; pis; sevimli bebek

b.k torbası       : Pis; sevimli bebek

b.kluk tepesi    : bkz. “b.kluk”

b.kluk              : B.kluk, hayvan gübresi, gübre yığını

b.kyedibaşı      : Elebaşı, lider; görgüsüz, terbiyesiz

b.lı                   : Pis

b.tirişko           : Pis, beceriksiz, ahmak, terbiyesiz

b’abba<be+abba         : Dedeye hitap

b’anne<be+anne         : Nineye hitap

b’annecîm<be+anne-cik-im    : Annenin çocuğuna hitabı

b’annem<be+anne-m  : Annenin çocuğuna hitabı

b’āşam             : Bu akşam

b’avşam           : bkz. “b’āşam”

b’awşam          : bkz. “b’āşam”

b’ayōl<be ayol<be ay+oğul   : Kadınlarda hitap

b’ayōlcāzım<be ay+oğul-cağız-ım     : Kadınlarda hitap

b’ayōlcūm<be ay+oğul-cuk-um         : Kadınlarda hitap

b’ōlum <be+oğul-um  : Ana babanın oğluna hitabı

bā                    : Bağ; büyü

bá                    : Be (ünlem)

bā                    : Evet, öyle, tabiî, elbette

ba’buba<ba+baba       : Babaya hitap

babaç              : Erkek kümes hayvanı; babacan

babu                : Yaşlı kâfir karısı; açık giyimli kadın

babuşka<babushka[3]    : bkz. “babu”

baca                 : Deli (mecaz)

bacalık             : Ocak başı

bācı                 : Bağcı; büyücü

baççe               : bkz. “bāçe”

bāçe<bağıçe    : Bahçe; ev önü

bāçelē deresi<bahçe-ler+dere-si: Yer adı (Ağaköy)

badbaldır         : Baldır, bacak; çırılçıplak

bağdaşık          : Canayakın, samimi

bahar dalı        : Oya adı

bakacak           : Ayna, televizyon

bakıcı              : Büyücü, falcı

bakımcı           : bkz. “bakıcı”

bakır                : Bakır kova; büyük bakraç

bakırcık<bakır-cık      : Küçük bakır kova

bakış-              : Karşılıklı sevmek, sevgili olmak

bakle çakılı      : Taze bakla

bakle               : Bakla

bakraş<bakır-aç?        : Bakraç, kulplu bakır kova

bāla-                : Bağlamak; büyülemek, büyü yapmak

baldıran           : Bitki adı

bālı<bağ-lı       : Bağlı; büyülü, büyülenmiş

bāli                  : Bâri

balkabā<bal+kabak-ı : Tatlı kabağı

balkan             : Alçak dağ; dağlık tepelik yer

ballé                : Balya, saman balyası, ot balyası

balyé               : bkz. “ballé”

bamyé             : Bamya

bāna                : Bahane (MA)

bāne                : bkz. “bāna”

bār                   : Bağır, göğüs

bār-                  : Bağırmak; haykırmak, çağırmak, azarlamak

barabā<ber â ber        : Beraber, birlikte

baraç               : Baraj

bardacık erî<bardak-çık erik-i: Erik adı

bārdaş             : Bağdaş, oturma biçimi

bārebütün<pâre+bütün          : Kavun adı

bārış                : Bağırış, çığlık, feryat

bārış-               : Bağırışmak, tartışmak, kavga etmek

barmak            : Parmak (MA)

bāryeli<bahrîye-li       : Deniz askeri

bāsara<barsama<varsamo      : Yaban kekiği; ekin kübürü

bāsıra< balsıra : Yaprak küfü

basma              : Giysilik kadın kumaşı; şalvar

baş badrık       : Üst baş; öncü, lider

başıbālı<baş-ı+bağ-lı  : Başörtülü; patlıcan turşusu

başkabak         : Başı açık, takkesiz; başörtüsüz

bāşla-               : Bağışlamak

batak               : Batak, bataklık; güvenilmez kişi

batanaç            : Patinaj

batır-              : Pislemek, bozmak, altına yapmak, sıçmak

battal               : Adi, büyük, bol, geniş; saf, çirkin

batuz               : Batöz, ekin dövme makinesi

bayā                : Bayağı, epey, çok; sanki

bayādır            : Epeydir, bir süreden beri

bayırsak           : Bayır yer, yokuş

baymaşık         : Uyuşuk, tembel

baytal              : Yük atı (Kumuk şivesi)

bazar               : Pazar (MA)

bāzen<pazen   : Giysilik kadın kumaşı adı

bázı bázı          : Bazen, arasıra

bázı kere          : Bazen, kimi zaman

bázı                 : Bazı

bazlama           : Hamurişi

be                    : Ünlem (Seslenme, hitap, cümle sonu)

be buba           : Be baba (Babaya hitap)

beñiz               : Beniz, yüz (MA)

bēbe                : Defter kitap; Kuran, ezan namaz (bebek dili)

bebiş                : Bebek (bebek dil)

bebişko            : bkz. “bebiş”

bedirye<bedriye         : Kişi adı

begōnya<begonsia     : Çiçek adı

bek                  : Pek; araba bekleme yeri; güme

bekāre delî<bekâret delik-i    : Kıç deliği, dübür, makat

bekleme           : Yolcu bekleme kulübesi; kapalı durak yeri

bel                   : Bel küreği

bel kürē           : Bel küreği

belbē               : Berber

belber aynası   : Oya adı

belek<bel-e-k  : Bebek kundak bezi

belinne-           : Benirlemek; irkilmek, ürkmek

bēlkim<bel+kim         : Bel ki

benissiz<beniz-siz       : Sarı benizli, zayıf, çelimsiz, hasta

beñiz               : Beniz (MA)

benliksiz          : Kişiliksiz, güvenilmez, şeref yoksunu

benzet-                       : Dövmek

bērduş             : Alkolik, işsiz

berel-               : Dikkat kesilmek; gözlerini büyütmek

bereli               : Yaralı, kusurlu; armut adı

berikîle<beri-ki+ile     : Berikiyle

berikinnē<beri-ki-n-nē            : Berikiler, beridekiler

berkât              : Bereket (MA)

bērki                : Beriki (MA)

beryankı<beri+yan-ki : Berideki

besleme           : Evlatlık

beş kât             : Beş kağıt; beş lira

beşe                 : Eski takvime göre 85. gün

beşenin beşi     : Eski takvime göre 90. gün

beşibiyerde     : Takı adı

bet                   : Pis, çirkin

bettū<bed+huy?         : Berbat, pis, kötü                  

bettum<be+tūtî-m       : Dudum; papağanım (kardeşe hitap)

bēy                  : Ya, evet, öyle

beyā<be+yā+          : Hitap sözü

beyabē<bî-haber        : Habersiz, ilgisiz, gamsız

beyāw             : Hitap sözü (bkz. “beyā”)

beyaz ekmek   : Francala ekmek

bēyki               : Belki

bēykim<bel+kim        : Belki

beykoz            : Beytullah (argo)

beynamaz<bi-nemaz   : Namaz kılmayan; ilgisiz, gamsız

beyoba            : Yer adı (Çakırlı)

bēz yemeni      : Bez ayakkabı; spor ayakkabısı

bēz                  : Bez; çemberden büyük kadın başörtüsü

bıba                 : Baba

bıcbırık            : İshal

bıçbırışka        : Barsaklar

bıdala              : Budala

bıjbırık             : bkz. “bıcbırık”

bıla-                 : Bulamak, kirlemek, pislemek

bılalı                : Pis, lekeli, kirli

bılaş-               : Bulaşmak; başlamak

bılaşık ilacı      : Bulaşık detarjanı

bılaşık              : Bulaşık; terbiyesiz

bıldır yıl          : bkz. “bıldır”

bıldır yılın[4]      : bkz. “bıldır”

bıldır               : Geçen yıl

bırā-                 : Bırakmak

bışkı                : Bıçkı, hızar

bışkıcı              : Bıçkıcı, marangoz

bıykıl-              : Bayılmak, yıkılmak

bızā                 : Buzağı

bızāla-             : Buzağılamak

bızālayıcı         : Buzağılayıcı; gebe inek

bızıkla-            : Ellemek, kurcalamak; kıçına parmak atmak

bızıklaş-          : Cinsi ilişkide bulunmak

bi alay             : Bir sürü; çok, kalaba

bi aykı evē       : Bir ayak evvel; bir an önce

bi aykı evel      : bkz. “bi aykı evē”

bi bölük           : Bir sürü, birçok, kalaba

bi çom             : Bir avuç, bir deste, bir tutam

bi deñe            : Bir tane (MA)

bi dolu             : Dolu, çok, kalaba, yoğun

bi elēmet         : Bir alamet; bir sürü, pek çok

bi emsâl           : Bir emsal; akran, aynı yaşta, denk, eşit

bi kere tā         : Bir kere daha

bi kerem          : Bir kere; aslında

bi kerette         : Bir kerede, bi defada

bi kıdım           : Birazcık, azıcık, küçücük; bir yudum

bi mîdan sōra  : Bir meydan sonra; bir süre sonra

bi mîdan          : Bir meydan; bir süre daha

bi nėçe             : Bir nice; bir süre

bi neden sōra   : Bir neyden sonra; bir süre sonra

bi ömür            : Bir ömür; uzun süre, yıllarca

bi ömürden beri          : Uzun zamandan beri

bi pança<bir pençe     : Bir avuç

bi sefē             : Bir sefer

bi sürek           : Bir sürü

bi sürü             : Bir sürü, çok

bi takım           : Bir takım, bazı

bi taksit           : Bir süre

bi tene             : Bir tane

bi tutam           : Bir avuç, avuç dolusu

bi umut            : Bir umut; umarak, umutla

bi ūr<buğur     : Bir uğur, bir süre

bi                     : Bir

bi’kaç zamandır          : Epeydir, bir süreden beri

bi’kaç              : Birkaç

bi’şē                : Bir şey

bi’şēlē              : Bir şeyler

bi’şî                 : Bir şey (MA)

bi’yō<bir+yol  : Bir süre, bi ara; uygun zamanda (MA)

bi’yol               : bkz. “bi’yō”

biber oya         : Oya adı

bibü                 : Pipi, erkek üreme aleti (bebek dili)

bicama             : Pijama

bici                  : Civciv; her tür kuş hindi kaz ördek tavuk yavrusu

bicicik             : bkz. “bicik”

bicik<bir-icik   : Bir, biricik, tek; benzersiz, değerli (MA)

bicile-              : Civciv doğurmak, yavrulamak

biçer                : Biçerdöver

biçerci             : Biçerdöver sürücüsü

bildir-              : Tapu’ya başvurmak; mal, tarla bağışlamak

bilē                  : Bileyi taşı

bile                  : İle, beraber, birlikte

bilece               : Birlikte

bilēzik<bilezik            : Takı adı

bilmērim<bil-mi-yor-um         : Şimdiki zaman 1.TK çekimi

bilmezine         : Bilmeden, gafilce

bilür<billur      : Çay bardağı

bilyecik           : Misket oyunu

bîn imî             : Beyin imiği, ense kökü

bîn                   : Beyin

bindalı<bin+dal-lı       : Kadın düğün giysisi

biörnek<bir+örnek                 : Tek biçim, aynı

biörnek<bir+örnek      : Aynı, benzer

birazcana         : Birazcık

birazdana        : Biraz sonra, az sonra

birē birē           : Birer birer

bire                  : Bre (ünlem)

birēcik<bir-er-cik        : Birer birer, birer tane

bireh                : Hayret, bezginlik bildiren ünlem

birelleş             : Birlikte, ortaklaşa

bismille<bismillah      : Besmele

bismillesiz<besmele-siz          : Piç, terbiyesiz, ahlaksız

bişiş<biz+şiş[5] : Tahta saplı tek şiş

bitiş-                : Bitmek, yerden bitmek (bitki için)

bitlen-              : Kuşkulanmak

bittā<bir+daha            : Bir daha, yeniden

bittācık<bir daha-cık  : Bir daha, bundan sonra; asla

bittāya             : Bir dahakine, sonra, sonraki

bittisi               : Son, sonu

biyēn-              : Beğenmek

bizim taraf       : Yakın akrabalar

bizimki            : Kadına göre kocası (hitap/ünvan)

bizimkisi          : bkz. “bizimki”

bîzin                : Benzin

bîzinnik<benzin-lik     : Benzin satış yeri

bȫle<bu+öyle  : Böyle

bȫlecik            : Böylece

bȫlelemîne       : Böylesine, böylece; bu şekilde

bȫlelikle          : Böylelikle, böylece, bu yolla; ancak

bȫn                  : Bön, alık, aptal

bōñdirik< boyun+dur-uk       : Araba malzemesi (MA)

boa                  : Boğa (MA)

boasak             : Boğasak; ineklerde kızışma

boaz                : Boğaz

boazlı<boğaz-lı           : Obur

boba tepesi      : Yer adı (Ağaköy)

boba<b-oba     : Oba, höyük; yatır, ermiş mezarı

bobaç<baba-ç  : Erkek hayvan; erkek ördek

bocur               : Görgüsüz beceriksiz

bocuruk           : bkz. “bocur”

bōça                : Bohça

bōçacı<bohça-cı         : Gezgin satıcı Çingene karısı

bodat<badat   : Şişman, gürbüz (mecaz)

bōkıt<bu+vakit           : Bu vakit

bolg.tlü            : Müsrif, savurgan; eliaçık, cömert

bolkepçe         : Bol, çok, bereketli; cömert

bolkıçlı            : Müsrif, savurgan; cömert

bomla-             : İflas etmek

boncuk oya     : Oya adı

boñdirik          : Boyunduruk

borana<boran-î           : Çılbır; yoğurtlu yumurta yemeği

bōrda<bu+ara-da        : Burada (MA)

borsu-              : Pörsümek; geişleyip patlamak

borsuk             : Pörsük, bayat

bostan çekirdeği : Oya adı

bostan             : Karpuz

bostancı          : Karpuz satıcısı

bostannık<bostan-lık  : Kavun karpuz tarlası

boşa-               : Boşamak; ilgi göstermemek

boşla-              : İlgilenmemek, ihmal etmek

boştagezer       : Aylak, haylaz, işsiz

boy                  : Kıyı, kenar, dolay, yöre, civar

boyîleci<boy+eğil-ecek-i        : Kadın bastonu

boyla-             : Gitmek, vermak, ulaşmak, düşmek[6]

boyná[7]             : Boyuna, devamlı, sürekli, hep

boyuna            : bkz. “boyná”

boyunduruk    : Tahta hayvan koşumu

boz ferece       : Boz, rengi atmış ferace; yoksul kadın feracesi

bozacık            : Çamurla oynanan çocuk oyunu

bozdur-           : Kendi isteğiyle cinsi ilişkiye girmek

bozukpara       : Madeni para

bozuş-            : Küsmek, darılmak

bozyürük<boz+yüğerek: Sarı yılan

böbek              : Bebek

böber               : Biber

böber kabā      : Biber kabağı (koruma kabı)

böber oya        : bkz. “biber oya”

böcē                : Böcek

böcele-            : Bocalamak, şaşırmak

börtü böcek     : Böcekler, haşerat

bȫrt-<böğürt-  : Yağda et veya sebze kavurmak

bu kadāna       : Bu kadar, bu kadarlık (MA)

bu şē                : Bu şey

bu yankı          : Bu yandaki, buradaki, bu taraftaki

bu yılın[8]           : Bu yıl; bu yıl da…

bǖ                    : Büyü

bǖ-                  : Büyümek

bǖ-                  : Büyümek

bū                    : Buğu

buba                : Baba

bubaç              : Babaç, erkek ördek

bubamōlu<baba-m+oğul-u     : Kardeş

bubaparası<baba+para-sı       : Başlık parası

bubu                : Meyve; kuşburnu

bubuş              : Meyve; meyve kurusu; şeker

bubuşçuk         : Kuşburnu bitkisi

bǖcü                : Büyücü

būça                : bkz. “bōça”

būçacı              : bkz. “bōçacı”

budaksız         : Çocuksuz dul kadın (mecaz)

būday              : Buğday

būdey              : Buğday (MA)

bugünkü günde          : Bugün, günümüzde, böyle bir günde

buğur               : Zaman; bu sıralar

buynuz            : Boynuz

bǖk burunnu   : Büyük burunlu; kasıntı, üstünlük taslayan

bǖk g.tlü         : İri yapılı; üstünlük taslayan

bǖk gönüllü     : Büyüklük taslayan, zor beğenen, nazlı

bǖk                  : Büyük

bǖkçe              : Büyükçe

bǖklen-            : Büyüklenmek

bulamaç           : Sütlü yemek

būlan-              : Buğulanmak

bulaş-              : bkz. “bılaşmak”

bǖle<bu+öyle  : Böyle

bulgar dölü     : Sövgü, hakaret sözü

bulgar göçmeni           : Bulgaristan göçmeni kişi köy

bulgar              : Sövgü, hakaret sözü

bulgır              : Bulgur

bulma              : Evlilikdışı doğurulan çocuk; piç

bǖn<bu+gün   : Bugün

bǖn<bu+gün   : Bugün

buncak            : Bunca, bu kadar

buncalık          : Bunca, çok, fazla

buncāz             : Buncağız

bunnā<bu-n-lar           : Bunlar

bunná<bu-n-un+ile     : Bununla

bǖr                   : Böğür, bağır, göğüs

bǖr-                 : Böğürmek; bağırmak, ağlamak, inlemek

burā                 : Buraya

burdan îlik       : Buradan iğlik, buradan itibaren

bǖrek<büelek/büve[9]    : Moz; ineklere dadanan bir tür sinek

bǖreklen-<büelek-len- : Hayvanın huysuzlanıp koşuşması

burgu               : Matkap

burma              : Taşak, testis

burunna-<burun-la-mak: Terslemek, aşağılamak, dışlamak

buruş               : Kak, meyve kurusu

būsak<boğa-sa-k        : Azgın; isterik kadın

bǖtme              : Büyütme, evlatlık

buva                : Boğa

buvasa-            : Boğasamak; ineklerde kızışma

buvasak           : bkz. “būsak”

buvaz              : bkz. “boaz”

buydė              : Buğday (MA)

buydėy            : bkz. “buydė”

būynuz            : Boynuz

būynuzlu         : Aldatılan koca; godoş

buzā                : Buzağı

bübü                : Erkek çocuk üreme aleti; pipi (Bebek dili)

büelek                         : Büğrek sineği

bügün              : Bugün

bülle bülle       : Böyle böyle…

bülür<billur     : Bardak, çay bardağı

bünt                 : Büz, kanalizasyon borusu

bürçek             : Burçak

bürgü<berku   : Büyük başörtüsü

bürümcük        : Kadın iç çamaşırı

büvet               : Derin su, gölet (bkz. “azmak”)

büyt-               : Büyütmek

büzgü              : Etek adı

büzgülü           : Etek adı; kıvrımlı pileli giysi

büzme             : Hamur işi büzme tatlısı

büzük              : Kıç, dübür

büzükteş          : Arkadaş, kafadengi, yandaş, destekçi, suç ortağı

C

caba                 : Çaba; bahşiş

cabala-             : Çabalamak

cacala              : Giysi artığından dokunan basit kilim

cakka               : Sopayla oynanan çocuk oyunu, çelik

cam                 : Pencere

cam güzeli       : Çiçek adı

camalcılar        : Köy seyirlik oyunu

camgöz            : Cingöz, aldatıcı

camışka           : Tahta kaşık

cāmi cömātı     : Cami cemaati; namaz kılanlar

cāmi yanı         : Cami, köy meydanı

can kâdı          : Can kağıdı, kimlik belgesi

can                  : Canayakın, sevimli, samimi, değerli

canārya            : Çiçek adı

cangırcop        : Kuyuya topaç sokma oyunu

carlangıç          : Boyunduruk zelvesi

cay-                 : Vazgeçmek, dönmek

cāyil                : Cahil; toy; sabi, günahsız

caykılda-         : Ağlamak, bağırmak

caykıltı            : Çığlık, ağlayış, bağırış

cebelleş-<cedel-leş-    : Uğraşmak, çabalamak, çırpınmak

cecele              : bkz. “cacala”

ceennem          : Cehennem

cek<cheque     : Banka çek’i

cemiyet           : Düğün dernek, mevlit, sünnet

cénnem            : bkz. “ceennem”

cénnem çotū   : Cehennem çotuğu, günahkar (mecaz)

cēr                   : Ciğer

ceyran<cerayan          : Elektrik

cıbā                 : Bebek, çocuk, kızan

cıbāla-             : Çocuklaşmak, bunamak

cıbıldak           : Çıplak, fakir

cıbır                 : Küçük tahta fıçı

cıbrısa<kıbrıs   : Baharat adı

cılbır                : Çılbır (yemek adı)

cılk                  : Çılk, çılk yumurta; güvenilmez kişi

cıngırak           : Çıngırak, çan, zil

cınna-              : Çınlamak

cırcır                : Fermuar; cırcır böceği, ishal

cırmala-           : Tırmalamak, tırnaklamak

cırmık              : Tırnak

cırmıkla-          : bkz. “cırmala-”

cıscıbıldak       : Çırılçıplak

cıvık                : Sıvı halde; korkak güvenilmez

cıykla-             : Cıyk yapmak; ağlamak; itiraz etmek

cibindere         : Yer adı (Ilıcabaşı)

cibindirlik<cibin-dir-lik          : Cibinlik, bez sineklik örtüsü

cibre<cibire<cîfe        : Meyve posası; işkembe, barsaklar

cici bici            : bkz. “cici”

cici                  : Güzel, sevimli; temiz, süslü

cicik<cici-k     : Cici, güzel, yeni (bebek dili)

ciciş<cici-ş      : bkz. “cici”

cigara              : Sigara

cigaralık          : Sarma tütün; esrar

cimcik             : Çimdik; düğüm; noktalı giysi deseni

cimcikle-         : Çimdiklemek

cimcikli           : Düğümlü; nokta desenli

cimcir-             : bkz. “cimcikle-”

cingen             : Çingene

cingil-              : Devrilmek, yıkılmak, takla atmak

cingil               : Takla

cingilkobak     : bkz. “cingil”

cinifirt<cin ü ifrit        : Cin ve ifrit; şeytanlar

cink-                : Devirmek, ters çevirmek, yatırmak

ciyērsiz            : Korkak

coni[10]               : Hıristiyan; gavur hayranı

cömāt<cemaāt            : Cami cemaati; sofu, dindar

cövap              : Cevap

cuma āşamı     : Perşembe günü akşamı

cuma sabāsı     : Cuma sabahı; gerdek sabahı

cücek               : Civciv (Kumuk şivesi)

cücük              : Filiz, tohum

cücüklen-        : Filizlenmek, uç vermek

cümcük           : Düğüm, düğnük

cümērtesi<cuma+erte-si         : Cumartesi

Ç

çabıcacık         : Çabucak, hemen

çabıcanak        : bkz. “çabıcacık”

çabık               : Çabuk, hemen

çabıkçana        : bkz. “çabıcacık”

çaça                 : Geveze; karı satan kadın

çaçan               : Çeçen

çadırvan<çāder-bān   : Şadırvan

çakıl                : Taze fasulye (yemek adı)

çakır tiken       : Diken adı, mor diken

çakır                : Sarışın, mavi yeşil gözlü; güzel, çekici

çakozla-           : Çakmak; anlamak, farkına varmak

çal-                  : Bozulmak, eskimek (yemek için)[11]

çalçene            : Geveze, dedikoducu

çaldır-             : Andırmak, benzemek[12]

çaldırt-                       : Benzetmek

çalgıcı             : Müzisyen

çalı süpürge     : Ev önü bahçe süpürgesi

çalık                : Bozulmuş yemek; deli

çalıkoparan      : Sağlam bez, dayanıklı kumaş

çallık<çalı-lık : Çalılık alan

çam ağacı        : Oya adı

çamaşır ilacı    : Deterjan

çamaşır            : İççamışırı, kadın iç giyimi; kilot

çamır               : Çamur; güvenilmez kişi (mecaz)

çamıralan         : Yer adı (Kayapınar)

çamırcık          : Çamurla oynanan çocuk oyunu

çampara>çār+pāre     : Tef, el zili

çan kilimi        : Kilim adı

çanaklık           : Minare şerefesi

çangal              : Buzağısız inek, kısır inek; salkım, kangal

çāntı                : Kalça; bel, basen bölgesi

çapaçul            : Eski, pis, kirli

çapar               : Sarışın mavi gözlü, çilli yüzlü; boynuzsuz koç

çār-                  : Çağırmak

çardaksırtı       : Yer adı (Örtülüce)

çarpıl-             : Kandırılmak, soyulmak; aşık olmak

çarsçabık<çar+çâbuk  : Çabukça, hızlı, aceleyle

çārşanba          : Çarşamba

çāşır<çakşır     : Erkek şalvarı

çat                   : Sapak, dörtyol

çatak               : Sapak, kavşak, dörtyol

çatal maşa       : Demir soba maşası; sıska, çelimsiz

çatal                : İki meme ve kıç arası

çatı                  : İp, urgan; sapak, dörtyol

çatık                : Sapak, kavşak, dörtyol; çatık kaşlı, kızgın bakışlı

çatırık              : bkz. “çatak”

çatış-               : Hayvanlarda çiftleşme bildirimi

çatkara            : Kareli desen; büyük başörtüsü, atkı; kuzu yemliği

çatkı                : Çapraz; kareli

çatkılı              : Büyük başörtüsü; kare desenli giysi

çatlak              : Deli

çatmalı            : bkz. “çatkılı”

çattadanak      : Çat diye (ünlem)

çav                  : Hayvan üreme aleti (YA)

çavdar                         : Bitki adı

çayır                : Otluk arazi

çayırganlar      : Yer adı (Otlukdere)

çayırlık            : bkz. “çayır”

çȫdür-             : Çövdürmek, işemek (MA)

çeñiz<cihaz     : Çeyiz (MA)

çek-                 : Sarkıntılık etmek, taciz etmek; kız kaçırmak

çekecek           . Ayakkabı çekeceği, kerata

çekelez            : Askıntı, yaramaz, saldırgan; sincap

çeki çivisi        : Araba okundaki bağlantı çivisi

çeki<çek-i       : Çile, üzüntü; çekiliş; kantar

çekici               : Sürübaşı koyun

çekil-               : Tartılmak

çekiş-               : Dövüşmek, kavga etmek

çekiş<çek-iş    : Dövüş, kavga

çekişçi             : Kavgacı, geçimsiz

çelek sīr           : Çelek sığır, bir boynuzu kırık sığır

çelek                : Kırık boynuzlu inek

çelik çakma     : Sopayla oynanan çocuk oyunu

çelik çomak     : Sopayla oynanan çocuk oyunu

çelik<çel-ik     : Sopayla oynanan çocuk oyunu

çelikçik            : bkz. “çelik”

çēnbē               : Çember, kadın başörtüsü

çēnber             : bkz. “çēnbē”

çēndele           : Bez süzgeç

çeñe                : Çene (MA)

çenesek           : Geveze

çenesi düşük   : Geveze, dedikoducu

çengel             : Kanca

çēntik              : Çentik

çepel                : Çöp

çepiş                : Oğlak, keçi yavrusu

çepni               : Kızılbaş

çērçive            : Çerçeve

çerepene          : Pişme toprak tepsi

çērge<çergi     : Çul, basit kilim

çērgel              : Övendere, ucu çivili sopa; araba kanadı

çērkez orā       : Çerkes orağı; orak adı

çērkez tavū     : Çerkez tavuğu

çērkez              : Çerkes

çeşint               : Çeşit

çete                 : Atak, girgin, hırçın

çetik                : Yün örme terlik, çorap

çevre               : Büyük mendil; hediyelik bohça

çıbık                : Çubuk

çığır-                : Çağırmak; çığlık atmak

çıır-                  : bkz. “çığırmak”

çıkar-               : Hatırlayarak benzetmek; kusmak

çıkarın-            : Soyunmak

çıkartma          : Piç

çıkı<çıkın        : Küçük bez kese; torba, küçük bohça

çıkıcık             : Küçük çıkın

çıkıla-              : Çıkın yapmak, paketlemek

çıkım               : İki kol açımı eninde biçilecek ekin alanı

çıkırık              : Çıkrık

çıkış-               : Yetmek, yeterli olmak, tamamlamak

çıkışama-         : Çıkamamak; yetememek, cesaret edememek

çıkmá              : Ev önündeki sahanlık, sundurma

çılbır                : Yemek adı; yular adı

çınar                : Ağaç adı; içe kapanık, bön, aptal

çıpılan-[13]         : Yıkanmak; çimmek

çıplacık            : Çırılçıplak

çıplan- [14]         : bkz. “çıpılan-”

çırak                : Yanaşma; çöpçatan çocuk

çırmıkla-          : Tırnaklamak

çıtır                  : Küçük yaban ördeği; kuzu

çıtırpıtır           : Çatpat mantarı

çıtrán               : Tiken, çalı

çıtrannık          : Çalılık dikenlik alan

çıvdır-             : Çıldırmak; heves etmek

çıvgar              : Koşulan 2. öküz çifti; ortak, ortaklık

çî laf                : Hakaret sözü; imalı söz

çî                     : Çiğ; çiy

çiçek               : Çiçek; ayçiçeği; karnıbahar

çiçek anası       : Sevimli bir masal hayvanı

çiçeklik            : Yer adı (Arabakonağı)

çîdem              : Çiğdem

çîf çıbık sābi    : Zengin, varlıklı

çîf çıbık           : Mal mülk, ev bark

çîf                    : Çift

çîfçi                 : Çiftçi

çiir                   : Kürekle karda açılan yol

çile-                 : Çisemek, yağmur yağış biçimi

çilek oya         : Oya adı

çille                 : Çile

çillisubay         : Çiçek adı

çimcikle-         : Çimdiklemek; kışkırtmak

çimdir-            : Çimdiklemek

çimen oyası     : Oya adı

çimkir-             : Hapşırmak, sümkürmek

çimşir-             : Çimdiklemek; kışkırtmak

çingen             : Çingene

çingene balığı  : Kurbağa yavrusu, iribaş

çingene borcu  : Günübirlik borçlanma

çingene buçū   : Çingene buçuğu, yüksek fiyat; ayrıntı

çingene feneri : Gemici feneri

çingene şoparı : Çingene çocuğu

çinku               : Çinko

çîrek<câr+yek            : Çeyrek (dörttebir); altın adı, takı adı

çîreklik            : Çeyreklik

çisenti              : Çisi, çiseme, çisileme, yağış biçimi

çiski                 : bkz. “çisenti”

çit                    : Ağaç dalı veya çalıdan bahçe duvarı

çiten[15]              : Çitenek; tiken, çalı; küçük küfe

çitilli                : Çizgili, alacalı, karışık renkli

çitire                : Küçük sevimli çocuk; küçük küfe; kuzu

çitre                 : bkz. “çitire”

çitren               : bkz. “çiten”

çîz<cihaz         : Çeyiz

çizdir-             : Irzına geçilmek; delirmek

çizgicik            : Çocuk oyunu adı; seksek

çizik                : Deli (mecaz)

çȫlmecik          : Çömlekçi (Köy adı)

çȫlmek ayvası : Ayva adı

çȫlmek            : Çömlek, toprak kap

çoal-                : Çoğalmak

çoban adam     : Cahil, görgüsüz

çoban kafası    : Cahil

çoban<çū-ban : Koyun çobanı; çocuk oyununda ebe

çoccak<çocuk-çak      : Çocukçağız

çocuk kızanı    : bkz. “çocuk”

çocuk              : Erkek çocuk

çoçcak             : Küçük çocuk, çocukçağız

çok ilēden       : Çok eskiden

çok ilētten       : bkz. “çok ilēden”

çok körfez       : Sapa, sakin, ıssız, tenha

çoḳal-              : Çoğalmak

çokan              : Koçan, mısır koçanı

çokça               : Çok, çoğunlukla, çoğu zaman, epey

çokçana<çok-ça-n-a   : Çok, fazla

çokçası<çok-ça-sı       : Çoğu, çoğunlukla; çoğu zaman

çoktandır         : Epeydir, bir süreden beri

çoku kere        : Çoğu zaman

çoku<çok-u     : Çoğu

çokusu             : Çoğu, çoğunlukla; çoğu zaman

çokuz              : Çoğuz, fazlayız

çoluk çombalak          : Çoluk çocuk; mâaile

çom                 : Nazarlık, püskül (takı adı)

çona                : Küçük erkek çocuk, kızan; kuzu çobanı

çoni                 : bkz. “çona”

çōrba               : Çorba

çorçor deresi   : Yer adı (Bezirganlar)

çorota<çor+ot-u         : Çörek otu, baharat adı

çotuk               : Kütük; ağır (mecaz)

çouş                 : Çavuş (MA)

çökelek<çök-elek       : Mısır koçanı

çömeş-             : Çömelmek

çörek ekmē<çörek ekmek-i    : Çörek, pide

çörek               : Çörek, pide

çǖ-<çöv-/çiv-  : Atlamak, zıplamak, sıçramak, irkilmek, ürkmek

çǖdür-             : Çövdürmek, fışkırtmak; işemek

çul                   : Örtü, basit kilim

çullu                : Çulluk kuşu

çulluk              : bkz. “çullu”

çük                  : Erkek çocuk üreme aleti; pipi (Bebek dili)

çükü                : bkz. “çük”

çükücük          : bkz. “çük”

çünküm           : Çünkü

çüv-                 : bkz. “çǖ-”

çüvün-             : Hoplamak, zıplamak, dövünmek, pişman olmak

D

dā                    : Dağ

dada                : Dada, bebek, küçük çocuk

dadacı tîze      : Dadacı teyze, ebe

dadala-            : Bebek doğurmak, doğum yapmak

dadalıcī           : Dadalayıcı, gebe, hemile

dādelen<dağ+del-en  : Sarmaşık, uzun ot

dādolan<dal+dol-an   : Sarmaşık

dak-                 : Takmak, tutturmak, iliştirmek

dakı<tak-ı       : Takı, düğün hediyesi          

dakın-              : Takmak, takılmak, iliştirmek; süslenmek

dakka<dakika : Dakika

dakma-            : Takmamak, umursamamak, hor görmek

dal-                  : Ağaçtan gizlice meyve koparmak

dāl-                  : Dağılmak

dala-               : Saldırıp ısırıp yaralamak (Köpek için)

dalakdere        : Yer adı (Çınardere)

daldır-            : Sokmak, yere gömmek; sövgü bildirimi

dalgacı                        : Güvenilmez; çapkın

dalgametre      : Şey, nesne, alet

daltarak           : Görgüsüz, aptal

dam                 : Ahır, kapalı hayvan barınağı

dam kapısı      : Kapı adı

dam küre         : Dam küreği, hayvan pisliği temizleme küreği

damalan          : Yer adı (Ilıcabaşı)

dāmat çiçeği   : Çiçek adı

damçi<dam içi            : Dam, hayvan damı

danaburnı        : Böcek adı

danacılık         : Dana bakımı

dānık g.lü        : Dağınık, pasaklı, savurgan

dānık               : Dağınık, düzensiz, pis

daracacık        : Dar, çok dar

daracan           : Darıca (bitki adı)

daraşmalık       : Çok dar yer; sıkışıklık, izdiham

dāre<daire?     : Tef, darbuka

darılcan           : Darıca (bitki adı)

dari                 : Darı

darmaduman   : Darmadağın, dağınık, karışık, perişan, paramparça

dars-                : Sarsmak, sallamak, germek, çekmek

darsık              : Sakar; gergin

darsılcak          : Olta şamandırası

daryarlık          : Terslik, aksilik

daş                  : Taş (MA)

daşşak             : Taşak, erkek üreme torbası (MA)

daşşaklı gız     : Vefalı, çalışkan, güvenilir kız; bakire kız (MA)

daşşaklı           : Yiğit, korkusuz, güvenilir (MA)         

dat                   : Tat

dat-                 : Tatmak

dāt-                 : Dağıtmak; söz gezdirmek; delirmek

davıl                : Davul

davulga           : Çalı adı

dayak              : Dayak; dayanak, destek; güven

dayday            : Sivrisinek

dáynın<dayı-cık-ın     : Dayının yeğene hitabı

dė mi               : Değil mi (MA)

debboy                       : Depo

dėde                : bkz. “dede” (MA)

dede                : Veli, eren, ermiş, yatır (bkz. “boba”); soğan tepeliği

dehkir-            : İtirmek, kanırtmak, sokmak

dek                  : Hile, tuzak

dėl                   : Değil (MA)

delice              : Yaban buğdayı

delig.t              : Toy, cahil (MA)

delik                : Kadın üreme yeri; duhüle müsait kız

delikanlı kız    : Genç kız; güvenilir, iffetli kız

delişman          : Delişmen, safça, tatlı deli

delişmencene  : Delişmen, aptal

demet arabası  : Ekin demeti taşınan araba

demir para       : Metal para

demiryollu<demir+yol-lu       : Çubuk desenli kadın giysisi

den-                : Dedikodusu yapılmak, söylentisi çıkmak

deñe-               : Denemek (MA)

deñe                : Tane (MA)

deñecik           : Tanecik (MA)

dengē-<denk gel-       : Rastlamak, karşılaşmak, uygun düşmek

dengele<denk+gel-e   : Rastgele, tesadüfen

deñiş-              : bkz. “deniş-” (MA)

deniş-              : Değişmek

deñişik            : bkz. “denişik” (MA)

denişik            : Değişik

deniz evi         : Deniz kıyısı evi, sayfiye

deñiz               : Deniz (MA)

depik<tep-ik   : Tekme (MA)

depreş-            : Kımıldamak

deremetle-       : Derlemek, düzenlemek, toplamak

derin oca         : Derin hoca, bilgili hoca

dērmen            : Değirmen

dērmi bez<değirmi bez          : Başörtüsü adı

dērmi               : Değirmi, dört köşe, kare biçimli

detercan          : Deterjan

deve karıncası : Hayvan adı

deve şekeri      : İri şeker

deve tikeni      : Tiken adı

deve tǖsü        : Deve tüyü, renk adı

deveci                         : Kızılbaş

deveci armıdı : Armut adı

devetabanı      : Çiçek adı

deveyokuşu     : Yer adı (Bahçeli)

devrisi gün      : Ertesi gün

devrisi<devr-i-si         : Ertesi

devriş              : Derviş

devriş<derviş  : Derviş; paspal, garip

deye                : Diye

dėye                : bkz. “deye”

dėyene            : bkz. “deye”

deyiş-              : Değişmek

dēyle-<teğle-   : Anlamak, farkına varmak; ilgilenmek, dikkat etmek

dılaklı              : Kötü huylu, terbiyesiz kadın

dılaksız           : Kötü huylu, terbiyesiz kadın

dıraga              : Çalı adı

dıraska            : İri yapılı, uzun boylu; kaba görgüsüz

dırasko            : Çocuk oyunu adı

dırın dırın        : Gergin, sımsıkı, dar

dış pāltu          : Dış palto, kışlık palto

dışar                : Dışarı, dışarısı; ev önü, hela; sokak

dî mi                : Değil mi

di mi                : Değil mi (MA)

dî-                   : Değmek, dokunmak

di-                   : Demek, söylemek (MA)

dibek<dink?    : Bulgur dövülen oyma taş

dide                 : Dede (MA)

dīdının dīdısı  : Uzak ilgi bildirimi

dîdi                 : Karbuz kabuğundan yapılan oyuncak

didikle-           : Araştırmak, kurcalamak; merak şüphe bildirimi

didin-              : Uğraşmak, çalışmak, çabalamak

didiş-              : Uğraşmak; direnmek, tartışmak, kavga etmek

diftin<divitin   : Kumaş adı

diiş-                 : Değişmek

diiş                  : Deyiş, mâni

dîişik               : Değişik

dîişikçene        : Değişik, çok farklı; güvenilmez, salak

dik köşe          : Karşı köşe, ters köşe

dik                   : Aksi, asabi

dikdūru<dik+doğru   : Dosdoğru

dikilikçe          : Dik durumda, ayakta

dikleme           : Doğrudan, dolaysız; kazık

diklemeye       : Dikine; doğrudan

diklik               : Terslik

dikme              : Direk, sırık; uzun (mecaz)

dikōlta<dekolte           : Kadın iççamaşırı, gecelik

dikyarı             : Yarım, yarısı, yarı yarıya, tam ortası

dîl ki                : Değil ki

dîl kine            : Değil ki

dîl                    : Değil

dilaltı               : Çok uyumak için yapılan kocakarı ilacı

dilli                  : Konuşkan, sevimli çocuk

dimitri             : Sövgü, hakaret sözü

dînek               : Değnek, sopa; baston

diñelmek         : Dikilmek; dinlenmek, oturmak (MA)

dingilde-         : Şıngırdamak, sallanmak (MA)

dinibütün<din-i+bütün           : Dindar, ihlaslı kişi

dinle-               : Söz dinlemek; denileni yapmak

dinlence          : Dinlenme, rahatlık, huzur

dîren bacaklı   : Dirgen bacaklı, uzun boylu

dîren                : Dirgen, demir yaba

direş-               : Direnmek, inatlaşmak, uğraşmak, karşı çıkmak

dirili<trilen      : Gömleklik kumaş adı

dirmen             : Değirmen (MA)

dirsek              : Dönemeç

dîşik                : Değişik

dişpanzer         : Dispanser

diştubaḳ          : Dişbudak ağacı

dit-                  : Ayıklamak, temizlemek

divan               : Divan, ağaç sedir

divan örtüsü    : Örtü adı

dîvē-               : Deyivermek; şikayet etmek, ihbar etmek

diyiş                : Deyiş, mani

dizçökü           : Dizüstü oturuş biçimi

dizçökün         : bkz. “dizçökü”

dizlik               : Erkek pantolon yaması

dizme              : Ağaç çit; tarh

doḳan-             : Dokunmak; yediği şey yaramamak

doktur                         : Doktor

dokurcun<doku-r-cun            [16]: Tarlada dizili ekin demeti yığını

dokuz cannı    : Dokuz canlı; cesur, gamsız

dokuz taş        : Dokuz taşla oynanan çocuk oyunu

dokuz tekēlekli           : Açıkgöz, zeki; yalancı, ikiyüzlü, hileci       

dokuz tombiş  : bkz. “dokuz taş”

dolaḳ<dola-k  : Boyunbağı (MA)

dolambaçlı      : Dolanık, dolanmalı, uzak; sapa; karışık, karmaşık

dolambaş         : bkz. “dolambaçlı”

dolaş-              : Hasta ziyaret etmek

dolaşmalık       : Sapa, uzak; ulaşımı zor yer

doldur-            : Tahrik etmek, ayartmak, kandırmak, yönlendirmek

dolma              : Biber patlıcan domates dolması (yemek adı)

domat             : Domates

domata            : Domates (MA)

domatiz oya    : Oya adı

domatiz           : bkz. “domat”

domuzcuk       : Sopayla oynanan çocuk oyunu, cangırcop

don                  : Don, kadın şalvarı; kilot; don soğuğu, don tutması

don-                : Donmak, çok üşümek

doncalık          : Donma, don tutma; don soğuğu

donuyaş<don-u+yaş   : Korkak, ödlek

dōru                : Doğru (MA)

dōru direk<doğru direct         : Doğruca, doğrudan

dosdōru           : Dosdoğru (MA)

doyun-                        : karnını doyurmak, yemek yemek

dölüm              : Dönüm (bin m2)

dömbek           : Dümbek, dümbelek (MA)

dömel-            : Domalmak, arkasını dönerek eğilmek, çömelmek

dönecek          : Lunapark salıncağı, uçansandalye

dönenbeçli      : Dönerli, dönemeçli; karmaşık

döngel             : Muşmula

dū-                  : Doğmak

dú                   : Dur (emir)

dǖ-                  : Dövmek

dudu<tūtî        : Papağan; küçük kardeşe sevgi bildirimi, hitap

dulkarı             : Dul kadın; kocası ölmüş ya da boşanmış kadın

dǖm                : Düğüm

dumā<tumaġı  : Nezle, grip

dumālan-<tumaġı-lan-[17]         : Üşütmek, nezle grip olmak

duman<tuman : Don, şalvar

dumdūru         : Dosdoğru; dümdüz; doğruca

dǖme               : Düğme

dǖn                 : Düğün

dǖn                  : Düğün

dǖncü              : Düğüncü; gelinalıcı; oynamaya düşkün

dǖnü-              : Düğnümek, basarak ezip sıkıştırmak

dǖnük              : Düğnük, düğüm

dǖnükle-          : Düğümlemek; düğme iliklemek

dūra-               : Doğramak

duraksız          : Hareketli, heyecanlı, çalışkan, yaramaz

dūrama            : Doğrudan, dolaysız; kestirmeden gitme

dūrlama           : bkz. “dūrama”

durna              : Turna

dūru mu          : Doğru mu

dūru                : Doğru; gerçek, düz biçimde

durulan ev       : Oturulan ev, adres

durumu yok    : Fakir

dusdūru           : Dosdoğru

duşman           : Düşman

dut ācı<dut ağaç-ı      : Oya adı

duur-               : Doğurmak

duvá                : Dua

dübek              : bkz. “dibek”

düdük makarnası        : bkz. “düdük”

düdük             : Çalgı; zurna, klarnet; bön, aptal

düdükçü         : Çalgıcı, müzisyen; tacizci, çapkın

düdükle-         : Irzına geçmek

dükán<dükân  : Bakkal; büro, işyeri

dükâncı           : Bakkal

dümcük           : Düğüm, düğnük

düne-               : Tünemek

dünek              : Tünek

dünür buba      : Kayın ve baldızların kaynatalara hitabı

dünüranne       : Kayın ve baldızların kaynanalara hitabı

dünürşe           : Kadın dünür

dünürşü           : bkz. “dünürşe”

dünya bittisi    : Dünyanın sonu, kıyamet günü

dünyā güzeli   : Oya adı

dünyá              : Dünya

dürtene           : Övendere, ucu çivili hayvan sevketme sopası

dürgü              : Kız istemede hazırlanan hediye; bohça

dürü<dür-ü     : Düğünde erkeklerin getirdiği hediye, takı

dürüs               : Dürüst

dürzü<dürzî    : Sövgü sözü

düşkün                        : Yoksul, muhtaç, yaşlı, hasta

düşkünne-       : Zayıflamak, ihtiyarlamak, hastalanmak

düşmüş           : Zevk kadını

düşünceksiz    : Düşüncesiz, beceriksiz, salak

düve                : Bir yaşında inek

düven              : Döven

düvensekiler    : Yer adı (Bezirganlar)

düvün-            : Dövünmek, pişman olmak, itiraz etmek

düvüşken        : Dövüşçü, kavgacı, geçimsiz

düz-                : Süslemek; ırzına geçmek

düz ara            : Aralıksız, sürekli, kesintisiz, sıkça; normal, rutin

düzayak          : Düz yer; yakın, kolay, rahat; zemin kat

düzbastı          : Düz halde; düzgün doğrudan

düzdür-           : Cinsi ilişkiye girmek; fahişelik yapmak

düzen              : Hasır dokuma tezgahı

düzenci           : Aldatan, hileci, güvenilmez

düzgü<düz-gü            : Süs

düzgülü           : Süslü, güzel giyimli, şık

düzgülük         : Süs eşyası; bohça, çeyiz

düzmek           : Düzenlemek, süslemek

düzün-             : Süslenmek, iyi giyinmek

düzüş-             : Cinsi ilişkide bulunmak

E

ekilir[18]             : Ekilir arazi, tarla

ekin                 : Buğday

ekirem             : Ekrem (kişi adı)

ekiz eşi            : İkizlerden her biri

ekiz                 : İkiz

ekiztıra<extra  : Ekstra; iyi, kaliteli, üstün

ekmek kıymī   : Ekmek kıymığı

ekmek ufāsı<ekmek ufak-ı-sı : Ekmek kırıntısı, ekmek kıymığı

ekmek             : Ekmek; yemek

eksoz<egzost   : Egzost borusu

ekşicik             : Kuzukulağı; ekşili yenebilir bir ot

ekti                  : Görmedik, görgüsüz, yüzsüz, boşboğaz

el                     : Yabancı, nâ-mahrem

el ulā<el ulak-ı            : Yardımcı, gelgötür işi yapan çocuk

elallaş-             : Helalleşmek; anlaşmak, barışmak

eldolduran      : Meme (mecaz)

elé                   : Hele

elēmet<alāmet            : Çok, bir sürü

elesi                 : Helesi

elî<el+iğ-i        : İğlik, yün eğirme aleti

elikırık             : Eli yatkın, becerikli, seri, hızlı

elimpısık          : Çocuk oyununda mızıkçılık

ellik<el-lik       : Tahta ekin biçme eldiveni

elti eltiye küstü : Oya adı

elti eltiye         : Oya adı

ēlva                 : Helva           

ém                   : Hem

emānet            : Emanet; tabanca (mecaz)

émcek<em-icek          : Emzik; yalancı meme, biberon

émen               : Hemen

émencecik       : Hemen, hemence, çabukça, acilen

émencik           : bkz. “emencecik”

émicek             : bkz. “émcek”

emme              : Ama (MA)

emné<emine    : Kişi adı

emsâl               : bkz. “bi emsâl”

emşeri             : Hemşire

ēn birinci         : En güzel, harika

ēncek<ini-ce-k            : Enik, küçük; kedi köpek yavrusu

encekle            : Eniklemek, yavrulamak, doğurmak; çoğalmak

enik encek       : Çoluk çocuk; mâaile (mecaz)

enik<ini-k       : bkz. “ēncek”

enkas               : Yalan; yalandan, şakadan (MA)

enkasten          : bkz. “enkas”

enleri<en+ileri : İlk önce, önceden, öncelikle

ennéri<en+ileri           : bkz. “enleri”

ensēr<ekser     : Çivi

ép birlik           : Birlikte, beraberce

ép                    : Hep

eppicî<hep-si-cik-i      : Hepsi

eppicik<hep-si-cik      : Hepsi, hep birlikte

epsi                 : Hepsi

epsicî<hep-si-cik-i      : Hepsi

ēr günkü          : Her günkü

ēr şē                : Her şey

ēr vakıt            : Her vakit

ēr zamankı      : Her zamanki

ėr                     : bkz. “er”

ēr                     : bkz. “er”

ēr-                   : Ermek, yetişmek, ulaşmak, varmak

er                     : Her

ērcep               : Recep (MA)

ergünnük<her+gün-lük          : Günlük giysi; kullanılan eşya

eriş-                 : bkz. “er-”

eriş<eğir-iş?     : Papırdan (saz) örme hasır ipi

erişkin kız        : Ergen, genç kız

erişkin             : Ergin, olgun; genç, delikanlı

erişmiş             : Ermiş, eren, veli; ermiş mezarı

eriştir-              : Yetiştirmek; götürmek, ulaştırmak; söz taşımak

erkek orospusu           : Kalleş, güvenilmez erkek

ērkek               : Erkek

ērken               : Erken

ērkencik          : Erken, çok erken

ērkez               : Herkes

ērkezçik           : Bütün herkes (çokluk)

ērkezçiklē        : Bütün herkes

ērkezlē<her+kes-ler    : Herkes

ērni-                 : Yıpranmak, eskimek

ērnik                : Yıpranmış, eski

esas<essah<sahih       : Sahi, doğru, gerçek

esaslı kız          : Saygın ve güzel kız

esaslı               : Doğru, güzel, sağlam, seçkin, güvenilir, mert

esėl-                 : Düzelmek, iyileşmek, rahatlamak, hafiflemek

esir-                 : Esrimek; azmak, taşkınlık yapmak, çıldırmak

esirik<esir-ik   : Esrik, taşkınlık yapan, serhoş

eski kırık         : Eski sevgili (mecaz)

ėspatlık<ispat-lık        : Tanıklık

eşek                 : İnşaat iskelesi

eşek arısı         : Kara iri arı

eşek osutturan : Bayır, dik yokuş

eşek tıraşı        : Perçemsiz, özensiz düz tıraş

eşeklik             : İnşaatta kullanılan basamak

eşektepe          : Yer adı (Örtülüce)

eşelek              : Köy adı

ēşi                    : Ekşi (MA)

ēşi-                  : Ekşimek (MA)

eşik önü          : Kapı önü, ev önü

ēşimik              : Ekşimik (MA)

ēşimsi              : Ekşimsi; ham armut (MA)

eşkâre              : Âşikâre, açıkça

eşkin                : Atak, hırslı

eşle-                 : İkilemek, iki kere yapmak

eşortman         : bkz. “aşartman”

et-<y-et-          : Yetmek, yeterli omak

etē                   : Yeter

etek atkı          : Kadın giyimi

etek tıraşı        : Kasık kıl temizliği

ėtfāye              : İtfaiye

etki<et-ki        : Eziyet, üzüntü; yetki

etkili                : Yetkili, sorumlu

ev biti              : Evcimen, kılıbık, asosyal

ev köpeği        : Uysal köpek

ev kulu            : Becerikli kadın; evcimen

ev önü                         : Sokak

ev sābı             : Ev sahibi; kadın (mecaz, MA)

ev sābi             : bkz. “ev sābı”

evcek              : Evce, ailece

evcenek           : bkz. “evcek”

evcik               : Evcilik oyunu

evcil                : Evinden pek çıkmayan kadın

evcimen          : Evine düşkün, becerikli; kılıbık erkek

evçi<ev iç-i     : Evin içi, içerisi; oda

evē-                 : Evermek, evlendirmek

ėvecek<iv-ecik           : Aceleci; korkak, ödlek

evel eski          : Eskiden beri, çok önceden

evelsi gün        : Evvelki gün, önceki gün, dün

evelsi               : Evvel, evvelki, önceki

evicik              : bkz. “evcik”

evlek               : Bir dönüm (bin m2)

evvá                : Eyvah (ünlem)

eyē                  : Eğer

eyer                 : bkz. “eyē”

eyerkim           : Eğer ki

eywá               : Eyvah

ezan çiçē         : Ezan çiçeği  

ezan vakti        : Ezan vakti; akşam azanı vakti; gün batımı

ezan                 : Ezan; akşam namazı

ezgi<ez-gi       : Eziyet, üzüntü

ezgin<ez-gin   : Ezik, ezilmiş, mağdur; zayıf, çelimsiz

ezginnik<ez-gin-lik     : Eziklik, mağduriyet

ezme                : Taze kabak tatlısı

F

falan filen       : Falan filan

fanile               : Fanila, atlet

fanle                : bkz. “fanile”

faraş                : Yaramaz, terbiyesiz, güvenilmez

fasıl                 : Tuhaf, acaip, komik, gülünç, aptal

fasile               : Fasulye; aptal, bön; değersiz

fasile aşı          : Fasulye yemeği

fasile çakılı      : Taze fasulye

fatme<fatma   : Kişi adı

fatro                : Fatura

favül                : Faul; favori

fayık               : Açıkgöz, sevimli, yaramaz

felá                  : Filan, falan

fená                 : Fena, yaramaz

fenálık             : Eziyet, zorluk, zahmet; kötülük

ferece<ferāce  : Siyah kadın üstlüğü

ferezlen-          : Oyalanmak, meşgul olmak, gecikmek

fermeson<far+mason : Terbiyesiz, ahlaksız

feslan<fesleğen           : Fesleğen, çiçek adı

feslēn              : bkz. “feslan”

fēzi                  : Fevzi (kişi adı)

fındık böberi   : bkz. “fındık”

fındık              : Fındık; küçük acı biber

fırdolay           : Çepeçevre; dört yön

fırınnık<fırın-lık          : Fırın evi

fırlama            : Terbiyesiz, yaramaz, piç, neseb-i gayrisahih

fırlatma           : bkz. “fırlama”

fısfıs                : Sıvı püskürtmeli kutu, sinek ilacı; parfüm

fısırık<fısrık    : Pısırık, korkak, beceriksiz, aptal; yalan, fasafiso

fışkın               : Filiz, sürgün, ince dal

fışkırık             : Islık

fışlan               : bkz. “fışkın”

fıta<futa          : Bebek alt bezi

fıttır-              : Çok kızmak, delirmek

fıy-                  : Kaçmak, tüymek, uzaklaşmak

fıydır-              : Fırlatmak, atmak, kaydırmak

fî                     : Fiğ

fida                 : Fidan

fide                 : bkz. “fida”

fikirsiz             : Aptal, beceriksiz, görgüsüz

fikirye<fikrîye : Kişi adı

filen                 : Filan

firkete oya      : Oya adı

firon                : Terbiyesiz, yaramaz

fişirde-            : Fingirdemek, istekli davranmak

fişkir-              : Fışkırtmak, yönlendirmek

fişlan               : bkz. “fışkın”

fişlan               : bkz. “fışlan”

fişlen               : bkz. “fışlan”

fiştikle-           : Kışkırtmak, yönlendirmek

fites                 : Vites

fitle-                : bkz. “fiştikle-”

fiyye<fünye     : Huni

fîzi<fevzi         : bkz. “fēzi”

fotra                : bkz. “fatro”

fur-                  : Vurmak (YA)

fuşkur-            : Fışkırmak; kışkırtmak

G

g.t cebi            : Erkek pantolon arka cebi

g.tlük               : Erkek pantolon arka yaması

g.tten bacaklı  : Kısa boylu, bodur yapılı; güvenilmez

g.tü yere yakın            : Kısa boylu, bodur yapılı; güvenilmez

ġaç-                 : Kaçmak (MA)

ġadā                : Kadar (MA)

ġadıñ               : Kadın (MA)

ġādiş               : Kardeş, kızlarda yakın arkadaşlık (MA)

gaga                : Çocuk pipisi

gaganik           : Gagauz

ġāk-                 : Kalkmak (MA)

gak<kak          : Meyve kurusu

gakçı               : Görgüsüz; Bulgaristan göçmeni (mecaz)

ġalbā               : Galiba

ġalbāyı            : Galiba

galgalaç           : Dağınık, karmakarışık, yapışkan

ġalıñ                : Kalın (MA)

gamata            : Küfür, hakaret; erkek üreme aleti

ġancık             : Kancık, dişi; kalleş (MA)

ġañır-              : Kanırmak; bükerek sokmak, ilişkiye girmek (MA)

ganyalı<kan+yol-lu    : Bıçak, saldırma adı

ġar                   : Kar (MA)

ġara                 : Kara

ġaraç               : Garaj; otobüs terminali

garaş                : bkz. “garaç”

ġarġa               : Karga

ġarġaalan         : Yer adı (Çınardere)

ġarı                  : Karı (MA)

gaste                : Gazete

gâvır mantarı<gāvur+mantar-ı: Zehirli mantar

gâvır<gevār     : Kâfir, ikiyüzlü, güvensiz; kötü, çirkin

gâvırlık yap-    : Aksilik yapmak

gâvırtāla<gâvur+tarla             : Yer adı (Geyikkırı)

gâvur dinni<gâvur din-li        : Kâfir; inatçı, fesat

gâvur nalınlar  : Yer adı (Bezirganlar)

ġay-                 : Kaymak (MA)

ġaymak           : Kaymak, süt kaymağı

gayme<kāime  : Para, kağıt para

gazoz adam     : Güvenilmez, kişiliksiz kişi

gazozka           : Kazazka, oyun havası

gazoztura        : Kadostra

gazozturacı     : Kadostracı

gē-                   : Gelmek

gece bereketi   : Çocuk (mecaz)

gece çelî<gece çelik-i : Gece sopayla oynanan çocuk oyunu

gece gece        : Gece vakti, geceleyin, geç vakit

gecelikle          : Geceleyin

gecenin bi yarısı          : Geceyarısı, çok geç vakit

gecinceksiz      : Geçimsiz, aksi, kötü huylu

geç vakıt         : Geç vakit; akşamüstü, geceleyin

geç-                 : Yermek, dedikodu yapmak, gıybet etmek

geçemek          : Geçit, komşu avlu kapısı (MA)

geçen yılın       : Geçen yıl

geçincekli<geç-in-cek-li: Geçimli, iyi huylu

geçir-               : Uğurlamak, yolcu etmek

geçit<geç-it     : Komşu avlu kapısı

geçkin<geç-kin           : Girgin, sevimli, samimi; yaşlı, bozuk, bayat

gege                : Kanca, çengel

gelbā               : Galiba

gelbāyı            : bkz. “gelbā”

            gelberi deresi   : Yer adı (Çınardere)

gelberi             : Yer adı (Göktepe)

gelgeç              : Saf, aptal, bunak, deli; unutkan, hoşgörülü

gelin çiçeği      : Çiçek adı

gelin tacı         : Oya adı

gelincik           : Çiçek adı; hayvan adı

gelinkadı         : Gelincik (hayvan adı)

gelinnik kız     : Evlenme çağında genç kız

gelintácı          : Oya adı

gelirat<gel-ir-āt           : Gelir, kazanç, meslek

gēme<gel-me  : Göçmen, muhacir[19]

genegene         : Oya adı

geñir-               : Geğirmek (MA)

genişe-             : Genişlemek

genişi-             : bkz. “genişe-”

gēr-                  : Germek; geğirmek

gerdan süpürgesi        : Sakal (mecaz)

gérden             : Geriden (MA)

gerenler           : Yer adı (Çakırlı)

gersin geri       : Sonradan; bir daha, yeniden (MA)

gerye               : Geriye (MA)

geven<güvem : Ağaç adı; meyve adı

gevennik<geven-lik    : Yer adı (Örtülüce)

gevşek             : Ürkek, ödlek, güvenilmez, kalleş

gevur<gebār   : bkz. “gâvır”

geze<gez-e      : Düğün ertesi kaynana ziyareti

gezek               : Köy odasında nöbetleşe verilen yemek; “geze”

gezenti            : Gezen; gezme düşkünü; aylak, başıboş, haylaz

gezle-<kezle-   : Nişan almak; gizlice gözetlemek

gı                     : Kızlarda hitap (MA)

gıcıklan-          : Gıdıklanmak, huylanmak

gıcır                 : Çalı, tikenli çalı

gıcırāncık        : Tahterevalli

gıcırlık             : Çalılık

gıcırtı              : Gıcır sesi; pürüz, engel, itiraz, sıkıntı

gıcırtılı            : Rahatsız edici, sıkıntılı, sevimsiz iş ve durum

gıcıva              : Tekerlek tutmacı[20]

gıç                   : Kıç; arka, geri (MA)

gıdalan-           : Yemek yemek, karnını doyurmak

gıdı                 : Gıdık; boğaz çıkıntısı

gıdıgıdı           : bkz. “gıdı”; gıdıklama

gıl                    : Kıl (MA)

gıli                   : Küçük pide, ev simidi

gıngıraç           : Tahtarevalli

gırep<krep      : Başörtüsü

gırnata             : Kılarnet

gıygı                : Keman

gıymat             : Kıymet (MA)

gıymatlı           : Kıymetli, değerli, önemli (MA)

gî-                    : Giymek

gice                 : Gece (MA)

gîcek               : Giyecek, giysi

gidiş-               : Kaşınmak

gîk                   : Geyik

gire                  : Kere (MA)

girgin               : Sevimli, samimi, cesur

girişken           : Girgin, girişimci; yakın davranışlı

giydir-             : Vurmak, dövmek; çarpmak, toslamak

giyinti<giy-inti           : Giysi

gizlengiç          : Özel günlere ait giysi; bayramlık giysi (MA)

gȫlcük             : Su birikintisi

gȫlmek            : Gömlek; kadın iç çamaşırı, gecelik

gocagöynük tepesi      : Yer adı (Bezirganlar)

godoş              : Karı satıcısı, pezevenk, cinsi sapık

gogolate          : Kukulate, kağıt sargı

gogu                : Öcü; masal hayvanı

gogucu            : Öcü, masal hayvanı

golay               : Kolay (MA)

goley               : bkz. “golay”

ġopay              : Av köpeği

gopey              : bkz. “ġopay” (MA)

goplik              : Taşla oynanan çocuk oyunu

ġoy-                 : Koymak (MA)

göbecik<göbek-çik     : Çocuk karnı

göbüş              : Göbek (bebek dili)

göbüşko          : Göbek; göbekli, şişman

göbüşlü           : Göbekli, şişman

göce                : Sütlü bulgur yemeği

gödek              : Hamur işi, lokma

gölyanı            : Yer adı (Ağaköy)

gömdür-          : Sokmak; sövgü bildirimi

gönder             : Tahta mezarbaşı ve ayakucu kazığı

göpgözel<köp+güzel?: Güpgüzel, çok güzel

görgülük          : Dünürlükte kız görümlüğü hediyesi

görmedik         : Görgüsüz, yüzsüz, açgözlü

görük-             : Görünmek, gözükmek

görümlü           : Güzel

görümlük         : Yüz görümlük’ü

görün-             : Korkutmak, ürkütmek, uyarmak

göt-                 : Götürmek (MA)

götçe               : Bebeklerde kıçüstü yürüyüş biçimi

göteşme           : Çelik çomak benzeri bir çocuk oyunu

götre                : Götürü, götürü usül

göverçin          : Güvercin (MA)

göynek            : Gömlek (MA)

göz dadası       : Gözbebeği

göz                  : Ev odası

gözbācı<göz+bağ-cı   : Sihirbaz

gözbayıcı         : bkz. “gözbācı”

gözecek           : Duvar oyuğu, niş

gözek              : Gözenek, küçük delik

gözel               : Güzel

gözer               : Büyük elek, kalbur

gözleme           : Hamurişi

gözletmek       : Gizlice gözetlemek; gözetmek, korumak

gözük-             : Görünmek; korkutmak, ürkütmek, uyarmak

gǖde                : Gövde, göğüs

guguççuk        : Guguk kuşu, yusufçuk; külrengi güvercin

guguleta          : Kukuleta, külah; külah biçimli kesekağıdı

gugulete          : bkz. “guguleta”

guli                  : Hindi

gǖm                 : Güğüm

gunguruk         : Köpük, su kabarcığı (bebek dili)

gǖnü                : Güğnü, çürük, ezik; geçkin meyve

gurk[21] tavık     : Kurk tavuk, civcivli tavuk

gurkla-             : Kuluçkaya yatmak (tavuklar için)

gurlayık           : Üveyik, tarla kuşu

gurleyik           : bkz. “gurlayık”

gurna               : Kurna

guruş<grosch[22]           : Kuruş

gǖs                  : Göğüs

gǖs çatısı         : Kaburga, eye

gǖs tātası<göğüs tahta-sı: Göğüs, eye kemikleri

gǖs                  : Göğüs, gövde; meme

gǖsü kıllı<göğ-sü kıl-lı: Yiğit, cesur, korkusuz, atılgan

guwat              : Kuvvet (MA)

guwatlı<kuvvet-li        : Kuvvetli

guznik<kuz-luk          : İzbe, güneş almayan yer; kuzey yönü

gübür<gubār   : Kübür

gücük              : Küçük, bodur (MA)

gül oya            : Oya adı

güldürüşlü       : Gülünç, eğlenceli, komik

güldürüşlük     : Gülünç, komiklik

güleş                : Güreş

güleş-              : Güreşmek

güleşçi             : Güreşçi, pehlivan

gülfatme          : Hindi; çiçek adı

güllaş<gül-lü+aş         : Sarımsaklı biber yemeği

gülmez yüzlü   : Somurtuk, itici

güme<gümegü            : Avcı barınağı

gün kısası        : Kısa gün

gün uzunu       : Uzun gün

günā                : Günah

günāçı<günah-çı         : Zebanî

gündöndü       : Günebakan, ayçiçeği

gündüz gözü   : Gündüz vakti

gündüzleyin    : Gündüz vakti

günebakan      : Ayçiçeği

günübire          : Günübirlik (MA)

günübütün       : Bütün gün

günücü            : Kıskanç (YA)

günüle-[23]         : Kıskanmak (YA)

güre                 : Utangaç, içe kapanık, çelimsiz

gürlük<gür-lük           : Sık çalılık; bolluk, bereket

güt-                 : Yönlendirmek, sevketmek

güüm               : Güğüm

güvē                : Güveyi

güvem erî        : Güvem eriği (bkz. “güvem”)

güvem             : Yaban kır meyvesi, alıç (bkz. “geven”)

güvenç            : Güven, güvenme

güvençli          : Güvenilir, doğru

güvendir-        : Güven sağlamak

güveyik<g-üveyik      : Üveyik, kuş adı

güvez              : Koyukırmızı, bordo rengi

güzelcene        : Güzelce; iyice, tamamen

gȫya                : Güya (MA)

H

hakket<hakikât           : Hakikat, hakikaten

haramze<haram+zâde            : Hırsız, terbiyesiz; piç

hasyet              : Haysiyet

hāşe<h-ayşe    : Kişi adı

havya<h-ayva: Ayva

helbet<h-elbet : Elbet

hinci                : Şimdi (MA)

hoj                   : Hoş

horasan            : Toprak adı

hökümāt          : Hükûmet (MA)

I

ıh-[24]                 : Olmak, oluşmak; gerçekleşmek, sonuca varmak

ıhma-               : Olmamak; becerememek

ıhtır-                : Başarmak

ıkkıdık             : Hıkkıdık

īlamır               : Ihlamur

ılıca                 : Kaplıca, sıcak su kaynağı

ılıcacık             : Ilık, ılıkça

ılıcana              : Ilık

ılıkçanak<ılı-k-ça-na-k           : Ilık, ılıkça

ılıman<ılı-ma-n           : İlık

ımırtı               : Mırıltı, fısıltı

ımırdan-          : Mırıldanmak; istemezliğini belli etmek

ırgala-              : Sarsmak, sallamak, ağaç silkelemek[25]

ırıl-                  : Aşınmak, yorulmak; eksilmek, azalmak

ırıstiyan           : Hıristiyan

ırka                  : Hırka

ırmızan            : Ramazan

ırsızlama          : Hırsızlık yoluyla; çalıntı

ıscak<ı-sıcak   : Sıcak

ısım                 : Hısım, akraba

ısır-                  : Sataşmak, laf atmak, imalı konuşmak

ısırgan             : Ot adı

ıslı                   : Islak, yaş

ısmarla-           : Uyarmak, tembihlemek, öğüt vermek

ısmık               : Sessiz

ıspat                : İspat

ıspatlık            : İspatlık; şahitlik

ıştın-                : Hıştınmak, konuşmak

ıştınna-            : Hıştınlamak, demek, söylemek, konuşmak

ıştır                  : Yaban pazısı

ıvırtı                : Dedikodu

ıyar āsı             : Hıyar ağası; aptal, salak

ıyar turşusu     : Hıyar turşusu; aptal, salak

ıyar                  : Hıyar, salatalık; aptal, salak

ıyarto<hıyar+tohum-u?          : Aptal, salak (argo)

ız                     : Hız

ızla-                : Hızlamak; uzaklaştırmak, göndermek, kovalamak

ızlayıvā-          : Hızlayıvermek; göndermek, başından savıvermek

ızmat               : Hizmet (MA)

İ

î-                      : Eğmek

î                       : İyi; iğ

îbe                   : Heybe

ibirik                : İbrik

ibrām<ibrahim            : Kişi adı

icar parası        : Tarladan alınan kira parası

îce                   : İyice; tamamen; sağlıklı

îcen<iğ-ce-n?  : Ot adı

îcene                : İyice, oldukça, epey, yeteri kadar

iç                     : Hiç

içbi şē              : Hiçbir şey

içbi                  . Hiçbir

iççek                : İçecek

içē                   : İçeri, içerisi; ev içi, oda

içēsi                 : bkz. “içē”

içer                  : İçerisi

içere<iç-eri      : bkz. “içē”

içerlek             : İçeride, içe doğru, iç yönde

içi                    : İçin

içiboş               : Yumurta akı ile yapılan kurabiye; beze

içki sıçkı          : İçki vb. pislikler

içlik                 : Kadın iç çamaşırı, gecelik

içrek                : bkz. “içerlek”

îde                   : İğde

idiris<idris       : Kişi adı

idrellez kamçısı           : bkz. “kamçıcık”

idrellez            : Hıdrellez

ifak                  : Ufak

ifaklık              : Ufaklık, ufacık; küçük çocuk; bozuk para

ifarak               : Ufarak, küçücük

iil-                    : Eğilmek

iiştir-<iğiştir-   : Geciktirmek, ertelemek, önemsememek

ijbaşı<iş+ba-şı : İşe başlama; i tulumu

îk                     : Eğik, eğilmiş, yamuk

ikāye               : Hikaye

iki şimşir oyası : Oya adı

ikincirle-          : İkinci kere, yeniden, bir daha

ikindin             : İkindi vakti (MA)

ikindiüstü        : İkindi vakti

ikircikle-          : İkiletmek, yinelemek, ısrar etmek

ikircikli            : İkilemeli; bıktırıcı; kuruntulu

ikişē                 : İkişer

îl-                     : bkz. “iil-”

ilabada<i-labada        : Bir tür ıspanak

ilaç                  : İlaç; detarjan

ilāzım<i+lazım            : Lazım, gerekli

île                    : Hile

ilē                    : İleri; eski, önce

ilēden              : İleriden; eskiden, önceden

ilēki                 : İleriki, öndeki; eski, eskisi

îlen-                 : Eğlenmek; alay etmek, aşağılamak

ilen-                 : İlenmek, beddua etmek

ilēn<i+leğen    : Leğen

îlence               : Eğlence

ilenç                : Beddua

îlenti<eğ-len-ti            : Eğlence

îlenti<eğ-len-ti            : Eğlence; alay, alaycılık

ilenti<ilen-ti    : İlenme, ilenç

ilerė                 : İleri; eskiden, daha önce

ileri                  : İleri; eski, eskiden

ilēsi gün           : İleriki gün; önceki gün, geçen gün

ilēsi                  : İlerisi; önce, önceden, öncesi, eski, eskisi

ileş<i-leş          : Leş

ilētten<ileri-den          : bkz. “ilēden”

ilgile-               : İliklemek, kilitlemek

ilgili îne           : Çengelli iğne

ilgili                 : İlikli; kilitli

ilik oyası         : Oya adı

îlik                   : İyilik

îlik<iğ-lik?       : İtibaren; bundan böyle, sonra

iliş-                  : Ellemek, dokunmak; sataşmak

iliştirme           : Elbise askısı

ilk baş              : İlk önce, önce

ilk baştan        : bkz. “ilk baş”

ilkin                 : İlk, ilk önce, öncelikle

ilkyaz<ilk+yaz            : İlkbahar

ille                   : İlle; hîle

ilmi<hilmi        : Kişi adı

ilmon<i-limon : Limon

īm<um             : Huy, gurur

îman tātası      : Gerdan gögüs koyun bölgesi; eye kemiği

imbe                : İzbe

imik                 : Beyin

imiksiz<imik-siz         : Beyinsiz, salak

imtān               : İmtihan

in                     : İn; hin

inatlaş-            : Kabul etmemek; kavga çıkarmak

ince fikirli        : Kuruntulu, titiz, içten pazarlıklı

incele-             : Meraklanmak, hassas davranmak

inci                  : Şimdi (MA)

indi                  : Hindi

indir-               : Dövmek, öldürmek

indirme<in-dir-me      : Kuruluk, sundurma

îne oyası<iğne oyası : Oya adı

îne                   : İğne

îneci<iğne-ci   : Ebe, hemşire

inek arabası     : Kişiye yönelik sövgü sözü

inekçilik          : İnek bakımı, inek yetiştiriciliği

înel-<d-inel-?  : Dinlenmek

îneli fıçı<iğne-li+fıçı   : Masal motifi

inge<y-inge     : Yenge

ingekarı torbası           : Heybe

ingekarı           : Yaşlı kadın

inî cücü<enik-i cücük-ü: Herkes, hepsi; maaile

inilde-              : İnlemek

inim                 : İniş

inişli                : Meyilli

inme                : Felç

inneop<inne+hop       : Gamsız, neşeli

innik<in-lik     : İzbe, kuytu yer

inşalla              : İnşallah

inşāt                : İnşaat

intişam            : İhtişam

intizar              : İtiraz

ipne<ibnî<ibne           : Cinsi sapık

îr-                    : Eğirmek

irāmet<rahmet            : Bereket, bolluk; yağmur

irāmetli<i-rahmet-li    : Rahmetli, merhum, ölmüş kişi

irāmetlik<i-rahmet-lik            : bkz. “irāmetli”

iras gē-<<i-rast           : Rastgelmek

irecep<i-receb : Recep

ireçbē<i-renç-ber        : Çiftçi

ireçpē              : bkz. “ireçbē”

îrek<iğrek       : Koyunlar için gölgelenme yeri; ağıl

îrekle-<iğrekle-           : Koyunları gölgede toplamak

îrende<i-rende            : Rende

iresim<i-resim : Resim

îret<i-red         : Red

îretle-<red-le-  : Redlemek; mirastan mahrum etmek

ireze<i-reze     : Kilit, anahtar

irezele-            : Kilitlemek

irezil<i-rezil     : Rezil

îri                     : Eğri

îriāç<eğri+ağaç           : Boyunduruk bağlantı aleti

îridere<eğri+dere        : Köy adı

irik-                 : Birikmek, çökmek, posalanmak

îril-                  : Eğrilmek

îsan cannısı      : Samimi, sevecen

îsan encē         : İnsan enceği, sevimli bebek, zavallı çocuk

îsan israflī       : İnsan israflığı; zayıf, düşkün, bakımsız

îsan kusuru      : İnsan kusuru; sevimli bebek

îsan mantarı<insan+mantar-ı: Yenebilir mantar

îsan patırtılî     : İnsan patırtılığı, kalabalık, kargaşa, izdiham

îsan                  : İnsan

îsannıklı<insan-lık-lı   : Görgülü, olgun, terbiyeli; yardımsever

îsannıksız<insan-lık-sız          : Görgüsüz, kaba

îsi<isig             : İs, kor, köz, kül; sis

îsibucā<isig+bucak-ı   : Ocak başı

îsik                  : Eksik

îsilik<isig-lik   : Sis, sisli hava

iskembe<iskemle        : Sandalye

iskember<misk ü amber: Mis, güzel koku

islé<islah         : Güzel, iyi, düzgün

ismāl<ismail    : Kişi adı

ismāyıl<ismail: Kişi adı

ismēl<ismail    : Kişi adı

ismîl<ismail     : Kişi adı (MA)

ispir<espri       : Şaka

israflık             : Zavallı, zayıf, çelimsiz

istambol          : İstanbul

istanbul oyası : Oya adı

iste                  : Hisse, pay; miras payı

iste-                 : Sevmek, aşık olmak

istekan<stekany[26]        : Bardak (Kumuk şivesi)

istenç<iste-nç  : İstek, isteme

istençli<iste-nç-li        : İstekli; gözüdoymaz, hırslı

istepne<i-stepne          : Araba yedek lastiği

isteş-               : Karşılıklı sevmek, sevgili olmak

istop<stop       : Topla oynanan çocuk oyunu

iş                     : Elişi, oya

îşalla                : İnşallah

işcannı<iş+can-lı        : İş canlısı, çalışkan, becerikli, hamarat

işcannısı          : bkz. “işcannı”

işçek<iç-ecek  : İçilecek şey; su

işdon<iç+don  : Don, kilot

işen<i-şen        : Şen, mutlu

işgüvēsi<iç+güveyi-si             : İçgüveyi

îşi ámır<ekşi hamur    : Hamur mayası

îşi macın          : Ekşi macun; erik pekmezi

îşi suratlı          : Ekşi yüzlü, çirkin, sevimsiz

îşi suratlı          : Sevimsiz, itici, somurtuk yüzlü

îşi yüzlü           : bkz. “îşi suratlı”

îşi-                   : Ekşimek; beğenmemek, dert yanmak

îşi                    : Ekşi; sevimsiz, itici

îşicik                : bkz. “ekşicik”

îşimik              : Ekşimik

îşimiş               : Ekşimiş, bozulmuş

îşimtırak          : Ekşimtırak, ekşimsi

işki evi             : İçki evi, meyhane

işki sıçkı          : İçki, her türlü alkollü içecek; içki sofrası

işki<iç-ki         : İçki

işkici sıçkıcı     : bkz. “işkici”

işkici<iç-ki-ci  : İçki düşkünü, ayyaş, alkolik

işkil                 : Şüphe, kuşku

işkillen-           : Kuşkulanmak

işkilli               : Şüpheli, şüpheci; korkak

işkir-                : Kışkırtmak

işle-                 : Oya yapmak, süslemek

işlek<iş-le-k     : İşbilir, becerikli

işlemeli            : Süslü

işli                   : Süslü

işlik                 : İşyeri, atölye

işman<iş-man  : Becerikli, hamarat

it dirsē             : İt dirseği, göz kapağı sivilcesi

it-                    : Etmek (MA)

îtaç                  : İhtiyaç

itdirsē<it+dirsek-i       : Göz kapağında çıkan sivilce

itgesyen           : Teknisyen

itirga                : Destek, yardım; ek

itirgalı<it-ir-ga-lı         : Destekli

îtiyā                 : İhtiyar

îtiyāç               : İhtiyaç; yarma tahta

itme                 : bkz. “ipne”

ittirga              : Zora dayalı, mecburen; gönülsüz miras üleşimi

ittirge<it-tir-ge            : El arabası     

ittirgeç             : El arabası; çocuk oyun arabası

ittiyā                : İhtiyar (MA)

ivecen              : Aceleci, kuruntulu, sabırsız; ödlek

ivecik              : bkz. “ivecen”

iycen               : Ot adı

iyer                  : Eyer

iyet odası        : Heyet odası; muhtar odası

iyet<heyet       : Heyet, ihtiyar heyeti, âza; muhtar odası

iyyē kemî        : Eye kemiği

iyyē                 : Eğe; eye kemiği

izmekār           : Hizmetkar, hizmetçi

izmet               : Hizmet

izmetlen-         : Hizmet etmek, ilgilenmek, meşgul olmak

K

ḳā                    : Karı

kabag.t            : Haylaz, korkak

kabak              : Tuz biber kabı

kabak tıraş       : Perçemsiz, özensiz düz tıraş

kabakaşı<kabak+aş-ı  : Kabak yemeği

ḳabārt              : Kabahat

ḳabārtlı            : Kabahatli, suçlu

kâbe çiçē         : Kabe çiçeği

kâbe süpürgesi            : Çiçek adı; kuşkonmaz?

ḳābel-              : Kaybolmak

ḳābet-              : Kaybetmek

kaç-                 : Kadınların erkeklerden yüzünü saklaması

kaç zamandır   : Epeydir

kaçamak<kaç-amak    : Mısır unundan yapılan helva

kaçgöç             : Haremlik selamlık

kaçılmak          : Kaçmak; çekilmek, yol vermek

kaçın-              : Telaş etmek, gayret göstermek, ilgilenmek

kaçıntı<kaç-ıntı          : Kaçışma, koşuşturma, telaş, kargaşa, panik

kaçır-               : Gaz çıkarmak, sıçmak

kaçırgan          : Çalışkan, aktif, becerikli

kaçırma           : Beklenmeyen gebelik durumu

kaçtır               : Kaç keredir, çoktan beri, epeydir

kadā                : Kadar

kadācık<kadar-cık     : Bu kadarlık (küçültme)

kadak              : Kadar

kadam             : Küçük kardeşe sevgi bildiren hitap

kadāna            : Kadar (MA)

kadērli             : Şanslı, talihli

kadērsiz           : Şanssız, talihsiz

kadın               : Güzel, değerli

kadîfe              : Kadife

kadirye<kadriye         : Kişi adı

kafa                 : İnat, aksi kişi

kafadan çalık  : Deli

kafadan kontak          : Deli

kafadan yelli   : Deli

kafalı               : Zeki, çalışkan, uyanık; takı adı

ḳaır<kahr        : Kahır, üzüntü, eziyet, rahatsızlık

kāk-                 : Kalkmak; göç etmek

kak-                 : İtmek; eziyet etmek

ḳaḳa                : Çocuk kakası; pis, kötü, çirkin

kakacan           : Ağaçkakan

ḳaḳaç               : Kaka, pislik

kakala-            : Kakmak, aldatmak, kandırmak

ḳaḳale              : Kakala, güveç; toprak tencere, yemek kabı

kākıkça<kalk-ık.ça     : Kalkık biçimde, ayakta

kakılı               : Kakılmış halde olan; yığılı, dolu, yoğun

kākın-              : Kalkınmak; kalkmak, toparlanmak

kākınama-       : Kalkınamamak; beceriksiz üşengeç davranmak

kakırda-           : Yüksek sesle gülmek

ḳaki                 : İri ördek, evcil ördek

kakla-              : Kakmak, sokmak, itirmek, saplamak

kakmala-         : Kakmak, iteklemek; aşağılamak, hor görmek, ezmek

kalan zaman    : Başka zaman

kalayla-           : Kalay yapmak; sövmek

kalbır               : Kalbur

kaldırgaç<kaldır-gaç  : Kaldıraç, kriko

kalecikaltı        : Yer adı (Ayıtdere)

kalektē            : Karekter

kalık                : Ekimlik soğan; arpacık

kalınb.k           : Şişman, hantal; haylaz, beceriksiz, sevimsiz

kāmber kaşlı    : Hilal kaşlı; yakışıklı, güzel

kamçıcık          : Ucu püskül çiçekli uzun kır bitkisi

kamış               : Püskül çiçekli kır bitkisi

kamina<caminai         : Toprak soba, ocaklık, şömine; baca

kamyoncu       : Nakliye işi yapan, şoför

kanat               . Araba kanadı

kancık             : Dişi; ikiyüzlü, güvenilmez, kalleş

kandırışçı        : Kandıran, aldatan, hileci, kalleş

kandırışlık       : Kandırılma durumu

kanıbozuk       : Soyu belirsiz, aşağılık yapılı, kişiliksiz, kalleş

kanırt-             : Bükmek, asılmak, sokmak, zorlamak

ḳankıren          : Kangren

kanlıbālar<kan-lı+bağ-lar: Yer adı (Çelikgürü)

kanlıpınar        : Yer adı (Ilıcabaşı)

ḳanyaş             : Ot adı

kapak              : Tahta

kapaklamak     : Aldatmak, kandırmak; üstüne abanmak

kapalı ayat      : Kapalı ayat, salon (bkz. “ayat”)

kapalıçarşı       : Yer adı (Ağaköy)

kapan-             : Gerdeğe girmek; örtünmek, tesettür giyinmek

kapan              : Tuzak, tuzak düzeneği; hapisane

kapandere       : Yer adı (Göktepe)

kaparozla-       : Kapmak, çalmak

kapçık             : Dövülmemiş buğday başağı

kapçıkāzlı<kap-çık+ağız-lı     : Bön, terbiyesiz, görgüsüz

kapçıklı           : Sünnetsiz; yaramaz çocuk; erkek kâfir

kaplanca          : Yer adı (Örtülüce)

kaplanti           : Kaplumbağa

kaplıca             : Ilıca; bir tür yaban buğdayı; çavdar?

kaplin kurbā    : bkz. “kaplanti”

kaplumbā        : bkz. “kaplanti”

kappe              : Kahpe, kalleş, hain

kār                   : Kahır

kara gazoz       : Kola gazozu

kara kancık      : bkz. “kancık”

kara kayıp       : Kayıp, bulunması zor, gizlenmiş

kara lastik        : Lastik ayakkabı

kara sıva          : Kara toprakla yapılan yer/duvar badanası

kara şopar        : Çocuk; Çingene çocuğu

kara un            : Kepekli un

kara yemeni    : Lastik ayakkabı

karabakır         : Su kaynatma kazanı

karabaş            : Sigara izmariti

karabatak        : Kuş adı; güvenilmez kişi

karaca              : Küçük ekimlik soğan

karacēr<kara+ciğer     : Karaciğer

karaç               : Kıraç, verimsiz

karaçakıl          : Yer adı (Şakirbey)

karaçalı            : Çalı adı; arabozucu, sinsi, münafık

karaçin            : Bir buğday türü

ḳarāçlık<kara+ağaç-lık: Yer adı (Örtülüce)

karadüzen       : Alışılagelen, eski usül, rutin, basit, kolay

karafatme        : Hamam böceği

karaḳancık       : Dişi hayvan; dişi eşek; azgın; kalleş

karakırmızı      : Koyu kırmızı

karakofa          : Hasır dokunan yumuşak bir saz türü

karakucak        : Eski usül, alışıldık, mutad, basit

karakütür         : Karikatür

ḳāraman<kehremān    : Kahraman; çalışkan, becerikli, hamarat

karamavi         : Koyu mavi, renk adı

karamba          : Ot adı

karamık           : Karamuk; böğürtlen; karaşın, esmer

karamsı            : Kara, esmer; gri

karamza           : Karahamzalar (Köy adı)

karānteri<kara+entari : Kara ilkokul öğrenci önlüğü

karapatak        : bkz. “karabatak”

karapınar         : Yer adı (Ilıcabaşı)

karapırnallık    : Yer adı (Örtülüce)

kararık             : Kara, kararmış

karartı              : Karaltı, gölge

karatoprak       : Yer adı (Göktepe)

karayazgı         : bkz. “karayazı”

karayazı           : Kötü acı kader

karayeşil          : Renk adı

ḳardaş kızanı   : Kardeş çocuğu, yeğen

kardaş kızanı   : Yeğen

kardaş             : Kardeş; küçük kızlarda başörtüsü adı

kārdaş             : Kızlarda yakın arkadaşlık (bkz. “āret”)

kardaşlık         : bkz. “kārdaş”

kardelen          : Çiçek adı

kardolap<kar+dolap      : Gardırop

karez<garez    : Kin, hınç

karı biti           : Kılıbık

karı kısmı        : Karılar, karılar zümresi

karı kullū<karı kulluk-u: Karılar, karılar zümresi

karı tekesi        : Kadınsı davranışlı; pezevenk

karıbiti             : Kılıbık

karımca           : Karınca

karışmalık        : Karışıklık, kargaşa

kárıştırma        : Un ve sütle yapılan yemek

ḳāri<gayrı       : Gayri, artık, bundan böyle

ḳāricik             : bkz. “kāri”

ḳārik                : Gayruk, gayri

ḳārik<gayruk   : Artık (bkz. “kāri”)

kārlı macın<kar-lı+mācun: Karla pekmez karışımı yiyecek

karmaşa           : Kargaşa

karnabahar      : Sebze adı; oya adı

kars kars          : Kas kas, kahkaha ile (gülme)

karşamas         : Oyun havası adı

ḳāsı<karı-sı     : Kadınlara atıf bildirimi

kasıl-               : Böbürlenmek, üstünlük taslamak

kasımpati        : Kasımpatı, meşeçiçeği; oya adı

kaskı               : Çatı ağacı

kastel               : Hayvan dışkısı

kaşaklık           : Sayvan, tokataltı; kiler, depo

kaşalak            : bkz. “kaşaklık”

kāşı                  : Karşı

kāşıbayırı<karşı+bayır-ı: Yer adı (Ağaköy)

kaşık yüzlü      : İnce dar yüzlü; sevimli, güzel

kaşkıncı<kaç-kın-cı    : Kaçkın, kaçak

kât                   : Kağıt; kağıt para

ḳatana             : Ağır, büyük; iri yük atı

katanga           : Dolandırıcı, güvenilmez, ikiyüzlü

katı                  : Tavuk midesi

katık<kat-ık    : Yemek; soğanlı yumurtalı sulu yemek

katıkla-            : Yemeğe yağda soğan biber salça sosu katmak

katıl-               : Ağlayıp gülerken kaskatı kalmak

katıla-              : Çok gülmek

katır kuyruğu : Bitki adı

katışık<kat-ış-ık          : Birlikte, ortaklaşa; melez

katışıklık         : Akrabalık, yakın dostluk

katrancık         : Ot adı

kavakdere       : Yer adı (Ayıtdere)

kavaracı           : Yer adı (Çakırlı)

kāve yanı         : Köy meydanı

kāve                : Kahve, kahvehane

kâveci             : Kahveci

kavınçi<kavun+iç-i     : Renk adı

kavır-               : Kavurmak

kavırma           : Soğanlı yumurta yemeği (bkz. “katık”)

kavrık              : Kavruk; arık, zayıf, çelimsiz (mecaz)

kavuz              : Kavruk; kurumuş buruşuk meyve

kavuzlan-        : Kavrulmak, buruşmak

kaya                : Bulgur çekilen ikili basit eldeğirmeni

kayandere       : Yer adı (Göktepe)

kaybel-            : Kaybolmak

kaycak             : Kayak, kızak

kaydır-                        : Sokmak, yalan atmak, sövmek, ırza geçmek

kaydıraç          : Kayak, kaygan, kızak; çocuk oyunu adı

kaydıraḳ          : bkz. “kaydıraç”

kayın               : Güvey veya geline göre birbirinin erkek kardeşi

kayınço<kayın-eçe     : bkz. “kayın”

kayınçu           : bkz. “kayın”

kayır-               : Sahip çıkmak, kollamak; ayrıcalık tanımak

kayış                : Kemer

kāykı               : Aksi, âsi, dikbaşlı, inat, kibirli; bükük

kāykık             : bkz. “kāykı”

kaykıl-             : Diklenmek, karşı çıkmak; kaskatı kesilmek, ölmek

kayme             : bkz. “gayme”

kaymōn           : Kamyon

kayna-             : Vurmak, saldırmak, dövmek

kāyna              : Kaynana

kaynadili         : Çiçek adı

kaynaklā          : Yer adı (Ağaköy)

kayrak             : Kıraç taşlı kayalık yer

kayrı<gayri     : Artık (bkz. “kâri”)

kayrik<gayruk :           : bkz. “gayrik”

kayrola            : karyola

kayruka<karyoka        : Naylon çocuk ayakkabısı

ḳazal<gazel     : Kuru yaprak

kazallık<gazel-lik       : Yer adı (Arabakonağı)

kazanbüvetler : Yer adı (Ağaköy)

ḳazata              : Gazete

kazık avası      : Kazık havası; pahalılık; aldatılma

kazık çizme     : Uzun konçlu av çizmesi

kâzim<kâzım   : Kişi adı

keçi pırişi         : Keçi yavrusu, oğlak

keçiyatā<keçi+yat-ak-ı: Yer adı (Ayıtdere)

kedi bıyī<kedi bıyık-ı : Pisi otu

kedi tırnağı     : Ot adı

kedik               : Gedik, çentik, yarık, kırık; engel (mecaz)

keke                : Konuşma özürlü, peltek; pepe

kekeç              : bkz. “keke”

kekeme            : bkz. “keke”

kel                   : Aksi, geçimsiz kişi

kelebek oya     : Oya adı

kelek               : Olgunlaşmamış kavun karpuz

kelem              : Lahana (YA)

kelemne<keleme         : Sürülmeden bırakılmış tarla; nadas

keleş                : Çirkin, salak, tembel

keletē<kalathero         : Küfe

keleté              : Yeni sürgün ağaç filizi

keleter             : bkz. “keletē”

keltoş              : Kel, dazlak, saçsız

kemer              : Takı adı

ken aşāsı          : Ken aşağısı; ev önü, taşlık

ken<kon          : Ev barınak oba mezra

kenā tāla          : Kenar tarla, köy kıyısında bulunan tarla

kenā<kenar     : Kenar; sokak, evin dışı, yol, köy çevresi

kēndi               : Kendi

kēndiki            : Akraba, akrabası

kēndikîsi         : bkz. “kēndiki”

kene                : Para (mecaz)

kepenek           : Çoban çulu, keçe

kepent             : Kepenk

kerâneci          : Küçük sevimli yaramaz (mecaz)

kerata              : Çocuğa sevgi bildirimli hitap; ayakkabı çekeceği

kerette             : Kere, kerede

keri[27]               : Garip, zavallı, deli

kerizle-            : Gizlice izlemek

kērpiç              : Kerpiç[28]

kērt-                : Kertmek, çentik açmak

kērtik               : Çentik; eğri, yamuk, yarık; yaralı (mecaz)

kērtil-              : Bükülmek, eğrilmek, yamulmak

kes-                 : Süzerek bakmak, arzulayarak bakmak

kes                   : İmsak vakti

kese                 : Para kesesi, bez cüzdan

kesenkes[29]       : Kestirme ara sokak, dar ve kısa sokak

kesil-               : Etkilenmek, hayran kalmak; menopoza girmek

kesinkes          : Kesin, kesinlikle, mutlaka

keski               : Kesme oyma aleti

kesme amır      : Kesme hamur, ev makarnası

kesme kolaç    : bkz. “kolaç”

kesme              : Sırık, süven; ev makarnası

kesmik             : Harmanda ekin artığı, kılçıklı buğday; çeç

kesnik              : Kesilmiş ekşi süt

keşkek             : Keşkek yemeği

keşki<keş+kim           : Keşke

keşkim<keş+kim        : bkz. “keşki”

kete                 : Bir tür yağsız bazlama

kez                  : Kıyı, kenar, köşe; gez (namlu nişanı)

kezle-              : Gizlice izlemek, dikkatli olmak, şüphelenmek

kı                     : bkz. “gı” (MA)

kıbrıs               : Yeşil boya

kıçbacağı         : Bacaklar; kuyruk (mecaz)

kıçı pamıklı     : Filtreli sigara (mecaz)

kıçıbozuk        : Güvenilmez, terbiyesiz; ishal

kıçıgevşek       : Korkak

kıçın kıçın       : Yan yan

kıçınca             : Kıçüstü; yandan

kıdım               : En küçük parça; kıymık

kıfı                  : Gülünç

kığıt                 : Kağıt

kıkı                  : Şeker (bebek dili)

kıkırda-           : Kikirdemek gülmek; istekli davranmak

kıkırdak           : Tavuk kemiği, sakatat

kıkış                : bkz. “kıkı”

kıktır-              : Kırktırmak; kestirmek, kısaltmak

kıl                    : Aksi, sinirli, geçimsiz (mecaz)

kılaç                : Uzun düzgün saç

kılçık               : Toz saman artığı; koltukaltı kılı

kılçıklı             : Yaramaz, huysuz

kılıç çiçē          : Çiçek adı

kılıç                 : Saban bnağlantı demiri; çiçek adı

kılkuyruk         : Hileci, güvenilmez kişi, yaramaz

kıllan-              : Rahatsız olmak, kuşkulanmak

kıllı                  : Kuruntulu

kımçış-            : Huzursuzlanmak, rahatsız etmek

kına çiçeği       : Çiçek adı

kınabaş            : Kızıl saçlı

kınalı sarı         : Kızıla yakın sarı

kıpın-               : Kalkışmak, girişmek

kır                    : Ev bahçesi, ev önü; salon; avlu; sokak; mera

kırā                  : Kırağı

kıraç                : Verimsiz toprak

kırar-               : Kırlaşmak, kır olmak, ağarmak, beyazlaşmak

kırık                 : Deli; zayıf not; duhüle müsait kız (mecaz)

kırıtık              : Cilveli, oynak, hafif kadın

kırk-                : Kırpmak; saç kesmek

kırkayak          : Açıkgöz, dolandırıcı, sinsi (mecaz)

kırkgeçit          : Yer adı (Ilıcabaşı)

kırkgünnük<kırk+gün-lük      : Taze fasulye

kırkık<kırk-ık  : Koyun kırkma makası

kırkla-              : Kırklamak, bebeğin kırkıncı gün yıkaması

kırla-                : Dışarıya, ev önüne çıkmak

kırlıkboyu        : Yer adı (Örtülüce)

kırma               : Melez hayvan

kırmısa            : Dolu yağışı

kırmızı patlak  : Kırmızı domates

kırnak              : Cilveli, canayakın; oynak, kırıtarak yürüyen

kırnap              : Kınnap, sağlam ip

kırnıcık            : Kırnık, kırıntı

kısık                : Dar ve kısa sokak, ara sokak, çıkmaz sokak; sevimsiz

kısır nadas       : Verimsiz nadas, çorak tarla

kısır                 : Bulgurlu salata

kısırlan-           : Üşenmek, gönülsüz davranmak, çekinmek

kıstırgaç          : Mandal, ataş

kıstırma           : İki bisküvi arası lokum

kış doksanı      : Eski takvime göre 90. gün; 5 Şubat

kış kavunu      : Kavun türü

kışala-              : Kovmak, uzaklaştırmak

kışkır-              : Kovmak, uzaklaştırmak

kışla-               : Kış olmak, kışa dönmek, havanın soğuması

kıştır-               : bkz. “kışkır-”

kıtiri                : Sevimli bebek; koyun, kuzu, oğlak

kıvrat-             : Kıvırmak, eğirmek

kıyak               : İyi, güzel; anlayışlı, hoşgörülü, cömert

kıyat                : Kağıt

kıyık                : Göz kayıklığı, şehla

kıymatlı           : bkz. “gıymatlı”

kıynış-             : Sıvışmak, kaçıp uzaklaşmak; yanaşmak

kıynıştırama-   : Cesaret edememek, çekinmek, korkmak

kız-                  : Isınmak, çok sıcak olmak

kız çocū           : Kız çocuğu

kız kızanı         : Kız çocuğu

kız tekesi         : Kadınsı davranışlı erkek

kızan kullū<kızan kulluk-u     : Kızanlar, çocuklar zümresi

kızan patırtılî   : Kızan patırtılığı, kalabalık, kargaşa, izdiham

kızan<kız-an   : Bebek, küçük çocuk

kızancık<kızan-cık     : Kızancağız, zavallı küçük çocuk

kızannık<kızan-lık      : Çocukluk, toyluk durumu

kızartma          : Her türlü kızartma yemeği

kızçe<kız-çe    : Kızcağız, kızan; sevimli küçük kız

kızdır-             : Isıtmak

kızık                : Sinirli; sevimsiz

kızılbaş            : Alevi

kızılyörük        : Kızamık hastalığı

kızıştır-            : Tahrik etmek, teşvik etmek

kızkaçıran        : Çatpat mantarı

kızkıçı<kıskaçlı?         : Böcek adı

kızkuşu            : Kuş adı

kıztaşıbaşı       : Yer adı (Katrancı)

kîf<keyf           : Keyif, zevk

kîfi                  : Keyfî

kîfli<keyf-li      : Keyifli; sağlıklı, gürbüz

kîfsiz<keyif-siz            : Hasta; isteksiz

kikirde-           : Gülmek; istekli davranmak

kikirdek           : Neşeli, şımarık; güvenilmez

kikirik              : Neşeli, şımarık; gayriciddi

kîkkırı<geyik+kır-ı     : Geyikkırı (Köy adı)

kile                  : İki teneke (30 kg) tutarında ölçek

kîle                  : Baş biti

kilü                  : Kilo; ergen kız memesi (mecaz)

kiraz beni        : Az, seyrek, istisna (mecaz)

kiraz çiçeği      : Oya adı

kiremit örtüsü  : Hamur işi tatlı, bayram tatlısı

kiremitlik         : Ev çatısı

kirez                : Kiraz (MA)

kirku                : Kriko, kaldıraç

kó                    : Koy; bırak; dokunma, elleme (emir)

kó-                   : Koymak; bırakmak (yardımcı fiil)

kobacık<kobak-çık     : Küçük kozalak; çocuk oyunu

kobak              : Kozalak; kabuk

koca abba        : Koca dede; dede/ninenin babası

koca ala           : Koca hala; dede/ninenin halası

koca anne        : Koca nine; dede/ninenin anası

koca g.lü         : İri yapılı; üstünlük taslayan, haylaz

koca lölü         : Haylaz, şişman, biçimsiz vücutlu

koca tete         : Koca teyze; dede/ninenin teyzesi

koca tîze          : bkz. “koca tete”

kocabaş           : Kibirli devlet adamı

kocabba<koca+abba   : Dede ve ninenin babası

kocabēz           : Büyük başörtü

kocabostan      : Yer adı (Otlukdere)

kocag.t            : Haylaz, şişman, biçimsiz vücutlu

kocaîne<koca+iğne    : Çuvaldız

kocanne<koca+anne   : Dede ve ninenin annesi

kocasa-            : Evlenme çağı; erkek düşkünü kadın bildirimi

kocasak           : Erkek düşkünü isterik kadın

koç yımırtası   : Koç üreme torbası

koçan              : Mısır koçanı (bkz. “çokan”)

kofa                 : Kova; hasır dokuma bitkisi

kok-                 : Hafifçe öpmek

kokana            : Çember bağlama biçimi

kokarca           : Pis, kirli, pasaklı

koku                : Kolanya

kokulu acı       : Çok acı

kol                   : Yöre, civar

kolaç<kul+aş-ı[30]         : Saçta pişirilen pide

kolan               : Kayış; takı adı

kolanyāsı<kolan-yağ-sı: Kolonya

kolay beri        : Kolay, kolayca

kolcu<kol-cu   : Kaçak tütün içenleri öldüren sözleşmeli Tc memuru

kolça               : Takı adı

koldam            : Ev içi kadın giysisi

koldamca        : bkz. “koldam”

koldamcık       : Küçürek, minicik; dar ve küçük ev

koliba              : Kulübe

kollu böbek     : Oya adı

kollu karanfil : Oya adı

koltuk yap-      : Gelinle damadın kolkola girmesi

kolvē-              : Koyuvermek, salmak, bırakmak, serbest bırakmak

komşuanne      : Çocuğun komşu kadınlara hitabı

komşucu          : Konuksever

komus<kopuz : Çalgı adı

komusa            : Kulplu su taşıma ağacı; kama

kon-                 : Göçüp yerleşmek

konak<konar   : Çocuk başında çıkan yara; saç kepeği

konbaba          : Çocuk oturuşu; durağan, hareketsiz; haylaz

konç                : Ayakği, topuk; çorap lastiği

kontak<contact           : Deli, dengesiz, manyak (mecaz)

konuşkan         : Güzel ve içten konuşan, canayakın

kopay              : bkz. “ġopay”

kopça              : Bağcık, ilik, düğme

kopçasız          : Bulgaristan göçmeni; cahil, kaba (mecaz)

kopçasız mācır            : Görgüsüz kaba muhacir, kişi

kopeleş<kopelez[31]       : Yaramaz, terbiyesiz, arsız, piç

kopil<kopil      : Piç; terbiyesiz, yaramaz; kafir çocuğu

kopuk              : Pis, hırpanî, rezil

kopun-             : Toparlanmak, hazırlanmak, çıkmak; fırsat bulmak

kōrcu               : Korucu, köy korucusu

korkuluk          : Bacak tutulması için okunan dua

kortelli takke   : Fiyonklu büzmeli bebek takkesi

koru                : Yer adı (Ağaköy)

koruk              : Yaban üzümü

korumalık        : Merdiven korkuluğu, pencere parmaklığı

korunaklı         : Korunmalı, güvenli yer

kosa                 : Tırpan

kostak             : Becerikli, ciddi, olgun, sevimli, güzel, seçkin

kosteriga         : Haylaz, aptal

koşala-             : Koşturmak, kovalamak

koşara              : Dar yer, sapa (MA)

koştur-             : Koşmak; kovalamak

koşturmacık    : Kovalamaca, çocuk oyunu

koşturuk          : Koşu, yarış

koşum             : At ve at arabası malzemesi

koşulla-           : Tembihlemek

kota                 : Düşkün, alışkan, müptela

kota<kotka     : Küçük römork

kotak               : Erkek erkek kedi

kotika              : İki tekerlekli inek arabası; kağnı

kotrafil            : Kooperatif

kovalaḳ           : Kasıntı, üstünlük taslayan, şımarık, havalı

koyma diş       : Takma diş

koyultmaç       : İneğin ilk sütünden yapılan tatlı

koyvē-             : bkz. “kolvē-”

koz                  : Ceviz

köfe<kufe        : Küfe; kalça, basen kıç bölgesi

kök çapası       : Çapa, kazma

köklük             : Yer adı (Katrancı)

köklükler         : Yer adı (Ağaköy)

kökü                : Tamamı, hepsi

köme               : bkz. “güme” (MA)

kömür              : Pil

kömürkimde    : Çocuk oyunu

köpek amelli    : Obur; açgözlü; görgüsüz

köpek cannı     : Köpek canlı, gamsız, umursamaz, gözükara

köpek tǖlü       : Köpek tüylü; güvenilmez, çirkin; sarışın

köpek tǖsü      : Köpek tüyü, renk adı (sarı)

köpekle-          : Bağırmak, azarlamak, aşağılamak

köpen              : Çocuk bezi

köprü-             : Köpürmek

köpürük           : Köpük

köpüş              : Köpek (bebek dili)

kör ara             : Çıkmaz sokak

kör ünük          : Kör ümük, soluk borusu

kör yelve         : Kuş adı

körçepiş           : Körebe oyunu

körçeşme         : Yer adı (Örtülüce)

körduman        : Sis

körfez              : Sapa, ıssız yer

körleme           : Dikkat etmeden, ön hesapsız

körlemecik      : Körebe oyunu

körōlu<kör+oğul-u     : Kocanın karısına hitabı

körselle-          : Közlemek, közleme yapmak, közde pişirmek

körselleme       : Közleme

körük               : Basit adi lastik ayakkabı

köryelve          : Kuş adı

köse                 : Kambur, cüce

kösnü-             : Azmak; erkek ardında koşmak; şımarmak

kösnük<kösnül?         : Azgın, çapkın; erkek düşkünü kadın-kız

köstek             : Dikenli ve uzun kollu yer bitkisi; at ayak bağı

köstekle-         : Çelme takmak

kȫrfez              : Kuytu, sapa, ıssız, korunaklı yer

kȫrpe               : Körpe

kū-                  : Kovmak; boşamak

kǖ                    : Köy

kū-<kov-         : Kovmak; boşamak

kucacık            : Kucak, kucaklama

kuçu encē<kuçu encek-i         : Enik, köpek yavrusu

kuçu                : Köpek; köpek yavrusu, enik

kudur-             : Öfkelenmek, çok kızmak

kudurmuş        : Azgın, saldırgan

kuduruk          : Kudurmuş; yaramaz, terbiyesiz

kuku                : Kadın üreme yeri (bebek dili)

kukumav         : Baykuş

kulā tözü         : Kulak, kulak arkası

kulacık            : Mantar adı

kulak tozā       : Kulak tozu; kulak bölgesi, kulak arkası

kulak tözü       : bkz. “kulak tozā”

kuliş[32]              : At, eşek yavrusu; tay, sıpa; çocuk kulağı

kulunç             : Omuz kasları; sırt ağrısı

kumeğrek        : Yer adı (Şakirbey)

kumlu ārmıt     : Armut türü

kumlu aşlama  : Armut türü

kumlu elma     : Elma türü

kumluk            : Yer adı (Hacıköy)

kumpir<kumpür          : Küçük taze patetes

kundim            : Yer adı (Örtülüce)

kur-                 : Ayartmak, kandırmak, yönlendirmek

kurante            : Kurgu, tuzak, plan, oyun

kurbā               : Kurbağa

kurbācık<kurbağa-cık : Küçük kurbağa; anahtar adı

kurbik              : Kurbağa

kurbiş              : Küçük kurbağa, kurbağa yavrusu

kurbişko          : bkz. “kurbiş”

kurdālye          : Kurdela; saç tokası

kurdūru<kur-doğru    : Dosdoğru, dolaysız

kurdūrudan     : Doğrudan, dosdoğru, dolaysız olarak

kurnik              : Çapkın, sevimli; isterik oynaş kadın

kurnik-            : Şımarmak, azmak, cinsi arzu duymak

kurt oyası        : Oya adı

kurtlan-           : Kuşkulanmak; canı sıkılmak, sabırsızlanmak

kurtlu              : Kuşkucu, hırçın

kuru karanfil   : Oya adı

kuru                 : Çok zayıf, sıska; kurufasulye yemeği

kurubüzük       : Temizlik düşkünü, titiz; cimri

kurul-              : Kasılmak, böbürlenmek, üstünlük taslamak

kuruluk           : Sundurma

kurum              : Gurur

kurun-             : Kurulanmak

kuş bicisi         : Kuş yavrusu

kuş lastî           : Kuş lastiği, sapan

kuşak              : Bez bel sargısı

kuşāne<kuş+hāne       : Kapaklı tabak

kuşburnu         : Meyve adı; armut adı

kuşdili             : Oya adı

kutazla-           : Yardımcı olmak, öğüt vermek

kuturi              : Götürü, toptan; minik

kuuk                : Kovuk; kovulmuş, boşanmış

kǖv                  : bkz. “kǖ”

kuvala-            : Kovalamak, koşturmak

kuvalaḳ           : bkz. “kovalak”

kuvet               : Kuvvet

kuvuk diş        : Kovuk diş, çürük diş

kuvuk              : Kovuk, in, mağara; dul kadın

kuvul-              : Kovulmak; boşanmak

ḳuwat              : Kuvvet (MA)

ḳuwatlı<kuvvet-li        : Kuvvetli, güçlü; zengin (MA)

kuyruk sokumu           : Arka kıç bölgesi

kuyruksallayan           : Cilveli kız kadın

kuyuntu           : Kuytu; korunaklı yer, sapa

kuznik             : bkz. “guznik”

kuzu dişli        : Güzel bakımlı dişli; sevimli

kuzukulā<kuzu+kulak-ı: Ekşili yenebilir bir ot

küçük amca     : Kendinden küçük amca; dedeoğlu

küçük aptez<küçük+āb-ı dest : İşeme

küçüksu           : İşeme

küçürek<küçük-rek    : Küçücük

küfe                : bkz. “köfe”

küflü çıkı         : Pis; cimri (mecaz)

küflü pati        : Pis, kirli, dağınık, hırpani

küflü               : Pis, kirli, dağınık, hırpani

küldöken         : Kocanın karısına hitabı

küllü misir       : Küllü suda pişirilen mısır haşlaması

külrengi           : Gri

külü                 : Kilo (1 kg.)

kümbelet         : Kümbet, toprak soba

kün                  : Gün (MA)

küng<künk      : Su kaynağı; balyoz

künt                 : Künk, toprak su borusu

küpe                : Takı adı

küpeçiçē<küpe+çiçek-i: Çiçek adı

küpeli              : Kuş adı

küpü                : Balta keser demiri

küpücük          : Tombul gürbüz bebek; uslu; keser demiri

küpüle-            : Ağzına kadar doldurmak

küpülü             : Yoğun, ağır, çok

kürecik<kürek-çik      : Küçük kürek, faraş

kürek kemî      : Kürek kemiği; eye kemiği

kürek oya        : Oya adı

kürekli motur  : Grayder, dozer; yol kürüyücüsü

küreş               : Güreş (MA)

küskü              : Külünk, keski, murç; erkek üreme aleti (mecaz)

küv                  : Köy

L

ȫl-                    : Ölmek

laf kotası         : Konuşkan, laf düşkünü, dedikoducu

lâle oyası         : Oya adı

lāmcı               : Temizlik işçisi; cinsi sapık

lāna                 : Lahana

lānaşı<lahana+aş-ı     : Sulu lahana yemeği, kapuska

lânettâyin<lâalettayin : Sıradan, basit, değersiz

lāp                   : Lakap

lapırtı               : Patırtı; koşu kaçma sesi

lapor                : Rapor

lastik               : Ayakkabı (mecaz)

lâtin                 : Çiçek adı

laylom             : Naylon

laylomlom       : Ciddiyetsiz, güvenilmez, ikiyüzlü, hoppa

laylon              : bkz. “laylom”

lâzımlıklı         : Lazım, lüzumlu, gerekli; tedbirli

ȫle<o+öyle      : Öyle

ȫlecek<öyle-ce-k        : Öylece

lēlek oya         : Oya adı

lēlek yuvası     : Kadınlarda kasık bölgesi (mecaz)

lēlek yuvası     : Kadın kasık bölgesi

lēlek                : Leylek

ȫlelikle            : Öylelikle, öylece; o yolla, ancak

len                   : Ulan, lan (hitap, ünlem) MA

limon çiçē       : Limon çiçeği; oya adı

limonçi            : Ekşi suratlı, sevimsiz

lire                   : Lira

loplop              : Şişman

loptirik            : Hayta, haylaz

lopturuk          : bkz. “loptirik”

loşu-                : Mayışmak, yorulmak, gevşemek, uyuklamak

lök                   : Ağır, hantal

löküs               : Lüx lambası

löküz               : bkz. “löküs”

lölü                  : Aptal, terbiyesiz

löstürük           : Haylaz, hırpani, cahil

lūsa                  : Loğusa

lüzǖm              : Luzum, lazım, gerek

lüzǖmsüz         : Luzumsuz, gereksiz

M

mîrem<meryem          : Kişi adı

m’annem<be+anne-m            : Anne veya ninenin çocuğa hitabı

m’annenin<be+anne-cik-im   : Ninenin torununa hitabı

mabbet            : Muhabbet, sohbet, konuşma

macar              : Kilit, anahtar

macarat           : Bela, hastalık, dert; bahane

macaratla-       : Hasta olmak, bunamak

macaratlı         : Marazlı, hastalıklı, hasta; kusurlu

macın suklū<mācun+soğuk-luk-u: Erik hoşafı

macın<mācun : Pekmez

mācır<muhacir           : Göçmen; Bulgaristan göçmeni Türk

madden           : Maden

mādem kine<mādem kine      : Madem ki

māfaza            : Muhafaza

māfet               : Marifet, beceri; sabıka, suç

mákak[33]           : Koltuk değneği

makas              : bkz. “çatak”

mākime           : Mahkeme

mākkak<muhakkak    : Muhakkak, mutlaka

mal                  : Mal mülk; hayvan; aptal

malafat            : Erkek üreme aleti (mecaz)

malak              : Manda yavrusu

māle                : Mahalle

mālle               : bkz. “māle”

mállim             : Muallim, öğretmen

mamacık          : Mama

māmele<muamele      : Resmi işlem

māmıt<mahmut          : Kişi adı

mamil              : Kılçıklı sıva topağı; beze; meme

mamilli            : Besili, gürbüz; iri memeli kız (mecaz)

manav fasilesi : Börülce

manav orā       : Manav orağı (orak adı)

manav             : Yerleşik yörük (Oğuz-Kınık boyu)

mandayā<manda+yağ-ı: Tereyağ

mangır<mankûr          : Para

mangiz            : bkz. “mangır”

manita             : Sevgili (argo)

mankafa          : Manyak, aptal, deli

mantar oyası   : Oya adı

mānti               : Mantı yemeği

mantu              : Manto

manya-            : Manyaklaşmak, aptallaşmak, bunamak

mapıs<mahpus           : Mahpushane, hapisane

mār-                 : Dövmek; halletmek; yemek yemek

māra                : Mağara

marama<makrama<mahrami: Başörtüsü, çember

mārem<muharrem      : Kişi adı

marık<m-arık  : Arıklamış, zayıf, hasta, bozuk, kırık, arızalı

marık-<m-arık-           : Eskimek, bozulmak

marıkla-           : İhtiyarlamak, bunamak

marıl                : Marul

marıl-               : Bozulmak; hastalanmak

mari                 : Kadınlar arası hitap

maricîm<mari-cik-im  : Kadınlararası hitap

mariz               : Dayak, dövme

marizle-           : Dövmek

mart bızāsı       : Mart ayı buzağısı; şımarık (mecaz)

martla-             : Acele etmek, şımarmak, azmak, isterik olmak

marye<marya  : Damızlık dişi koyun

māsısçık<mahsus-çuk: Yalan, şaka

māsısçıktan     : Yalandan, şaka olarak

māsız<mahsus : Yalan; özellikle

māsızcana        : Mahsustan, yalacıktan

māsızdan         : Yalan, yalandan, şakadan

māsuz              : bkz. “māsız”

maşatlık           : Kâfir mezarlığı, ören yeri

māşer şîtanı     : Mahşer şeytanı; pis, hırpanî, dolandırıcı

māşer               : Mahşer

maşınga<maşine/makine        : Fırınlı soba, kuzine

māvi                : Mavi

māvimtırak      : Mavi, mavimsi, açıkmavi

māvin              : Muavin

mavurlu<mahur-lu     : Ekşi, ekşimsi, kekrem

maya               : Uzun kiriş

mayacık           : Saklanbaç oyunu

mayalı             : İri yapılı, gürbüz; soylu; zengin

mayasız ekmek           : Saçta pişirilen ekmek; kete

māyene<muayene       : Kontrol; sağlık kontrolü

mayıs               : Taze sıvı hayvan dışkısı; yaş tezek

mayış               : Maaş

mayış-             : Uyuşmak, gevşemek, uyuyup kalmak

mayışık            : Uyuşuk, tembel

maykacık        : Yer adı (Arabakonağı)

maykılda-        : Mırıldanmak, homurdanmak, itiraz etmek

maymaşık        : Uyuşuk, tembel

maymay          : Kekeme; aptal

māyne             : bkz. “māyene”

mayyer<muhayyer      : Sağlam, garantili, kaliteli

māza                : Mağaza; iki katlı ev, hanay

mazut              : Mazot

mecbūru          : Mecburî

meci<üme-ci   : Gündelikçi; tarla işçisi

meke               : Sutavuğu; yaban ördeği

mekere            : bkz. “meke”

mekeroz          : Kurnaz, sinsi

mekik oyası     : Oya adı

mekle-<e-mekle-         : Bebeğin el ve diz üzerinde yürümesi

melāke<melāike          : Melek; uysal masum çocuk

melem             : Melhem

melmeleşke     : Gürültü patırtı, kargaşa, ana baba günü

mēmet<mehmet          : Kişi adı

memiş<mehmet          : Kişi adı

mendabır         : Terbiysiz

mēndis                        : Mühendis

mēndiz            : bkz. “mēndis”

mēnşur            : Meşhur

mergus            : Sarı kır çiçeği

mesārif            : Masraf

meselākin        : Mesela ki

meşeçiçē<meşe+çiçek-i : Çiçek adı; kasımpatı

met                  : Çelik çomak oyunu

metero             : Metre

metro               : bkz. “metero”

metru               : bkz. “metero”

meyāne            : Meyhane

meyēr              : Meğer

meyyoş<mey+hūş      : Mayhoş, ekşi

mezele-            : Ses taklidi yaparak alay etmek

mezrö              : Mezura

mı                    : Mıh

mıcrık              : Bahane, naz, terslik, oyunbozanlık

mıçı                 : Malak; ahmak

mıçkır-             : Hıçkırmak, ağlamak

mıkır               : Küçük ördek; küçük bardakta cafe

mıkırdan-        : Mırıldanmak, söylenmek, homurdanmak

mındabır<mendebur   : Yaramaz, terbiyesiz

mındar<mundar         : Leş, cenabet, pis, haram

mındarlık<mundar-lık: Bebeklerde yüz alerjisi

mınzır<muzır   : Yaramaz, terbiyesiz çocuk

mısaf               : Mushaf, Kuran-ı kerim

mısallat            : Musallat, rahatsız eden, yaramaz çocuk

mısandra<musandra   : Yüklük, yorgan döşek dolabı

mıska<nüsha   : Muska; köşe tarla; makas, kıskaç

mısmıl<musmul          : Güzel, iyi, düzgün

mışılda-           : Uyumak

mışmılá           : Muşmula

mışmıllá          : bkz. “mışmılá”

mıttin<muhittin           : Kişi adı

mıymıntı          : Pısrık, cimri

mıymış            : Haylaz

mıymışık         : bkz. “mıymış”

mıymıy            : Mızmız, pısrık, beceriksiz

mızdıva<mustafa        : Kişi adı (MA)

mızır<muzır    : Yaramaz, terbiyesiz çocuk

mızırsıki          : Yaramaz, terbiyesiz, geçimsiz

mızmız            : Huysua, geçimsiz

mī                    : Mıh, büyük çivi

mîdan<meydan           : Meydan; zaman, süre; fırsat

mik bînni         : Bön, aptal, enayi

miletkırı          : Yer adı (Çelikgürü)

minet<menit[34] : Oyma gözenekli hamur tahtası

mini minnācık : Minicik, küçücük, acınası halde

minim<m-ini-m           : Küçüğe sevgi bildiren hitap

mīsıçtı<mıh+sıç-tı       : Cimri

misir ekmē       : Mısır ekmeği

misir                : Mısır

miskin kedi     : Miskin, haylaz, sevimsiz, itici, terbiyesiz

miskin             : Miskin, pısırık, pis, haylaz; görgüsüz

miskinne-        : Miskinlik etmek; ihtiyarlamak

mītar               : Muhtar

mitire              : Pipi; kıç (bebek dili)

mitirge            : Şey, nesne; erkek üreme aleti

miyor<mey+hôr         : Mey içen; ayyaş, alkolik

mîzin               : Müezzin

mogar              : Asık yüzlü; erkek üreme aleti

mogurdan-      : Homurdanmak, itiraz etmek

mogurtu          : Homurtu

mokan             : Asık yüzlü, itici, sevimsiz; aptal

mokil               : Görgüsüz, cahil

mokildek         : Görgüsüz, cahil; havlayan köpek

mokurdan-      : Homurdanmak, itiraz etmek

moma              : Mama

momacık<mama-cık   : Mama

momak            : Somurtkan, asık yüzlü

momaliga<mamaliga  : Mama; papara          

momça            : Görgüsüz, aptal, tembel, sevimsiz

momçuka        : bkz. “momça”

momeliga        : bkz. “momaliga”

mor patlacan   : Patlıcan

mor patlak       : Patlıcan

mor yımırta     : Erkek üreme aleti

morbaş<mor+baş        : Erkek üreme aleti

mortla-                        : Ölmek, gebermek

mostralık         : Terbiyesiz, görgüsüz

moşurda-         : Horuldamak; homurdanmak, itiraz etmek

motur              : Motor; traktör; motosiklet

moymuldak     : Aptal, haylaz

moz                 : Domuz yavrusu; kızan, küçük çocuk

moza               : bkz. “moz”

mozak             : bkz. “moz”

möme altı        : Kâlp, yürek

möme              : Meme

mömecik<meme-cik   : Küçük meme; emzik

mömüş            : bkz. “möme” (bebek dili)

muanat<muhanat       : Hain, yaramaz, ikiyüzlü, açıkgöz

mumçiçē<mum çiçek-i           : Çiçek adı

murat kuşu      : Kukumav

mǖre<mühre? : Ötücü kuş/ördek, dişi ördek

musluk            : Kurna, lavabo

mūtaç              : Muhtaç; yoksul

mutaf<mūy-u tāb        : Keçe, çuval işi yapan

mübāre            : Mübarek

mübārele-        : Mübareklemek; kutlamak, tebrik etmek

mükāp<mikāb : Metreküp

mürāye<riyā    : İkiyüzlü, riyakar

mürdüm erî     : Mürdüm eriği, erik adı

müşteri            : Alıcı; yolcu; dünürcü

mütāyit            : Müteahhit

müzyem<müzeyyen    : Kişi adı

N

n’āberı             : Ne yapıyor (soru)

n’aşşē<ne+asıl+şey     : Nasıl şey

n’aşşé              : bkz. “n’aşşē”

n’ōkıt<ne+o+vakit      : Ne vakit, ne zaman

n’olērı              : Ne oluyor (soru)

nacak              : Küçük balta

nadas kurbāsı  : İri kurbağa

nadas tospāsı   : Nadas tospağası, iri kaplumbağa

nāfele<nā+felah         : Fena, kötü; bitkin, hasta; yaramaz

nāfeleş-           : nā-felah olmak; hastalanmak

nākkere<nā-hak+yer-e           : Haksız yere, boşuna, gereksiz

nalet<lanet      : Aksi, inatçı, hırçın

namasçı<namaz-cı      : Sofu

namazlā<namaz-lık    : Seccade

nāmıs               : Namus

nāmıssız          : Namussuz (sövgü)

nāmkör            : Nankör

nanay              : Boş, boş yere; bozuk; aptallık

nası nıca<ne+asıl nice: İlle, mutlaka

nası<ne+asıl    : Nasıl

nasıf<nasuh    : Kişi adı

nasradan<nasrettin     : Kişi adı; Nasrettin Hoca

nasyat              : Nasihat

naştrapa           : Maşrapa, kulplu bakır bardak

nāyet               : Nihayet, son

nāyette            : Nihayette, sonuçta, sonuç olarak

nė                    : Ne

nē                    : Neden, niye, niçin

ne ara              : Ne zaman

ne sıra              : bkz. “ne ara”

nėçe                 : Nice

nemrut            : Aksi, geçimsiz

nenni<ninni     : Beşik

nērde               : Nerede

nerē<ne+ara-y-a         : Nereye

nērgiz              : Nergis, çiçek adı

nēse<ne+i-se   : Neyse

neslan<neslihan          : Kişi adı

nevāzil             : Dişeti hastalığı

neviş                : Nem, rutubet

nevişlen-          : Nemlenmek, rutubetlenmek, ıslanmak

nevişli              : Nemli, yaş; vıcık vıcık

nevriste<nevristî         : Kişi adı

nî                     : Ne

nî… nî              : Neler neler

nilē                  : Neler

nîle                  : Neyle

nina<nine        : Anne

nine                 : bkz. “nina”

nîse<ne+i-se    : bkz. “nēse”

nislik               : Bir teneke (16 kg) tutarında ölçek

niyekine<niye kine     : Niye ki, neden

nurtin<nurettin           : Kişi adı

nūrye               : Nuriye, kişi adı

nūt                   : Nohut

nülüfer            : Nilüfer, çiçek adı

O

o şē                  : O şey; o kişi (adıgeçen)

o yankı            : O yandaki, oradaki, o taraftaki

ō-                     : Olmak (MA)

ō’kıt<o+vakit  : O vakit; madem, öyleyse

ō’kıtlā<o+vakit-ler      : O vakitler; madem, öyleyse

oca                  : Hoca, imam

ocakla-                        : Sebze kökü çapalamak

ocaklık<ocak-lık         : Ocak, ateş başı, şömine

od ocak           : Ev, aile; varlık

ofkur-              : Canı sıkılmak, kızıp bağırmak

ofkur-              : Oflamak; canı sıkılmak, bıkmak, kızmak

ofuldan-          : Homurdanmak, kızmak

oğul balı          : Torun

oj                     : Hoş

ok                    : bkz. “arış”

oklā                 : Oklava

okumak yeri    : Kuran, mevlid okunan yer; cenaze evi

ōl                     : Oğul (MA)

ol<fol               : Folluğa konan sahte yumurta

ōlan çocū         : Oğlan çocuğu; erkek çocuk

ōlan                 : Oğlan

olasıya<ol-ası-y-a       : Olabilecek, muhtemel

olluk<fol-luk   : Tavuk yumurtlama yeri

olluklan-          : Folluklanmak; oyalanmak, sığınmak

olmak              : Olgunlaşmak; kadınlarda zevk bildirimi

olmamış           : Olgunlaşmamış, ham meyve sebze

olmuş              : Olgun, yenebilir meyve

ōlum                : Oğlum (hitap)

ōmaz               : Olmaz

omurdan-        : Homurdanmak; istemezliğini belli etmek

on kât              : On kağıt; on lira

on-                   : Onmak, iyileşmek

oncak              : Onca; ona göre; onun gibi, aynı, tıpkı

onca kadā        : Onca kadar, o kadar; çok

oncalık            : Onca, o kadar, çok, pek çok

oncāz<o-n-cak-ız        : Oncağız

oncuk              : bkz. “oncak”

ōnçu                : Onun için

ondan içi         : Onun için

ondur-             : Düzeltip yola koymak, başarmak

onnā                : Onlar

onná<o-n-un ile          : Onunla

onnán<o-n-un ile        : Onunla

onnar<o-n-lar  : Onlar

onnarı<o-n-ları            : Onları

onuştan<o+nîş-ten      : Onun için, ondan ötürü, o yüzden

opop<hop+hop           : Güvenilmez, ciddiyetsiz; şişman

oppacık<hoppa-cık     : Yaylı bebek hoplatma salıncağı

oppala                         : Hoppala (bkz. “oppacık”)

orā                   : Oraya

ōra-                  : Uğramak (MA)

orak                 : Ekin biçme aleti

orak ayı           : Temmuz

orak böcē        : Orak böceği; cırcır böceği

orak elması      : Elma adı

ōraş-                : Uğraşmak (MA)

ōrat-                : Uğratmak, kovmak, boşamak (MA)

oraz ibî            : Horoz ibiği; çiçek adı

oraz                 : Horoz

ōrda                 : Orada

ōrdan               : Oradan

orē                   : bkz. “orā” (MA)

orēcak<o-ra-y-a-cak   : Oraya; oraya kadar

orta bacak       : Erkek üreme aleti

orta çivi           : Erkek üreme aleti

ortanca<ortansia        : Çiçek adı

oryá                 : Oraya (MA)

osruk               : Osuruk; ağaç adı

osuruk ācı        : Osuruk ağacı

osuruk böcē     : Osuruk böceği

osuttur-           : Korkutmak, tehdit etmek, susturmak, dövmek

oş                    : Hoş

oşaf<hûş+âb   : Hoşaf

oşgörüşlü<hoş+gör-üş-lü        : Hoşgörülü

oşla-<hûş-la-   : İyileşmek

oşlantı<hoş-lan-tı        : Hoşlanma

oşlaş-<hoş-laş-            : Hoşlanmak

oşurdan-          : Homurdanmak, karşı çıkmak

otala-               : Zehirleyerek öldürmek

otalan-<ot-a-la-n-mak : Yanmak, acıdan ağzı yanmak; zehirlenmek

otla-                 : İstemek, dilenmek

otlak                : Ot biten yer, mera

otlākiye<ot-la-k-iye    : Otlak; otlak kirası

otluk                : Ot yığını

otobas             : Otobüs

oturaklaş-        : Olgunlaşmak; istikrar bildirimi

oturaklı            : Olgun, ağırbaşlı, görgülü

oturġaç<otur-ġaç        : Oturak; klozet

oturġaçlı elā    : Oturgaçlı hela; klozet

oturmacı          : bkz. “oturmakçı” (MA)

oturmakçı yeri : Konuk evi

oturmakçı        : Konuk, kadın misafir

oturukça          : Oturuk biçimde, oturarak

oturuş-             : Sakinleşmek; uygunluk, istikrar bildirimi

oydala-            : İğneyle sökük dikmek, onarmak

oynak              : Güvenilmez, dönek; deli; şuh kadın

oynamatlık      : Özür bildirip çocuk oyunundan çıkma

oynaş               : Düşmüş kadın, zevk kadını, metres, kapatma

oynat-              : Delirmek

oynatlık           : Çocuk oyununa girme

oynatma          : İkiyüzlü; oynaş, ahlaksız kadın

Ö

öbür kız           : Masal kişisi, temsili kişilik

öbür nasradan : Nasrettin Hoca gibi (kişiye atıf)

öbür ōlan         : Öbür oğlan; masal kişisi, temsili kişilik

öbür                 : Öteki, başka, başkası

öbürkü             : Öbürü, öteki, başkası

öbürsü gün      : Ertesi gün

öbürsü             : bkz. “öbürkü”

öcere<hücre    : Duvar oyuğu; niş

öcü böcü         : Masal hayvanı

öcü                  : Umacı; masal hayvanı

öçke                : Ökçe

ödelek             : Ödlek, korkak

öfkür-              : Öf demek; bıkmak, beğenmemek

ökümāt            : Hükûmet

öküzünǖ<öküz+ünük-ü: Hamur işi büzme tatlı

ölçücü             : Kadostracı

ölçümcü          : bkz. “ölçücü”

ölgü                 : Ölme olgusu; ölü, cenaze    

ölgülük yeri     : Cenaze evi

ölgülük            : Cenaze

ömür törpüsü   : Dert, tasa, çile

öndegiden       : Öncü; elebaşı

öneze               : Ön, önden, önceden, öncü; avcı kulubesi

öngüdek          : Aptal, aptalca davranış

önkü                : Ön, öndeki, bir önceki (MA)

önneş-<ön-le-ş-mek    : Hareket etmek, önden yürümek, yola çıkmak

önümüz           : Gelecek gün/ay/yıl[35]

ördek               : Ördek; çekirdek içi; yolcu (mecaz)

ördek gagası   : Semiz otu

öreke kılıklı     : Aptal

öreke               : Yün, yapağı; yün eğirme aleti

örfene<ārifāne            : Köy hayrı (MA)

örnek               : Örnek; oya örneği

örtme               : Başörtüsü, oyalı başörtüsü

örtük               : Örtülü; kapalı; başörtülü, tesettür giyimli

örümcē āsı       : Örümcek ağı

örümcē            : Örümcek

öt-                   : Konuşmak, kabul etmek, itiraf etmek

öteberici          : Pazarcı, satıcı, işportacı, çerçi

ötekinlē           : Ötekiler

ötekinne          : Ötekiyle

ötki                  : Öteki (MA)

ötkü                 : bkz. “ötki” (MA)

öttür-               : Zorla konuşturmak, yalvartmak, işkence yapmak

övey                : Üvey (MA)

övme               : Düğünün son gecesi gerdek eğlencesi (MA)

P

pā                    : Paha, değer

pabıç<pābūç   : Pabuç, terlik

pādem             : Bādem

padıcan           : Patlıcan YA

padılcan          : bkz. “padıcan”

pahıl                : Yaramaz, terbiyesiz, küstah

paket               : Sigara pakedi; kalça, kıç

pakla-              : Temizlemek, ayıklamak

pala                 : Bez parçası

palaçȫr                        : Pasaklı, pis; kötü giyimli

palapırtı           : Bez parçaları, ufak tefek şey, atık eşya

pālı                  : Pahalı

pali                  : İhtiyar, bunak; bebek, küçük çocuk

palik                : İhtiyar, bunak

pāltu                : Palto

palyōnçu         : Palyaço

pamık              : Pamuk

pamıkçık<pamuk-çuk : Çocuklarda ağız yarası

pampak           : Pak, çok temiz

panayır eriği    : Erik adı

pancar petmezi           : Pancar pekmezi

pança<pençe   : Avuç

pançala-<pençe-le-     : Pençelemek; avuçlamak

pandik             : Elleme, dürtme

pandikle-         : Ellemek; dürtmek, kıça parmak atmak

panga              : Banka

pangunat<banknot      : Kağıt para

panikle-           : Bunamak

pānta               : Askıntı, asalak, terbiyesiz; bebek, kızan

pānti                : Bön, aptal

pantul              : Pantolon

pars-                : Ürkütmek, saldırmak

papatya oyası : Oya adı

papel<pāpel/papyrus              : Kağıt para, lira (Argo)

papıç               : bkz. “pabıç”

papır<papur<papurüs?          : Hasır dokunan yumuşak saz türü

papırcı             : Hasır dokuyucu; hasır satıcısı

papiç               : bkz. “pabıç”

papildek          : Bunak

papinle-           : Bunamak

papiska            : Güzel kız

para tozā<para toz-a-k-ı?       : Masraf; pahalı şeyler

paracık            : Çocuk oyunu; ot türü

parayir             : Panayır (argo)

pardüse           : Pardesü

parmaklık        : Pencere parmaklığı

parsadanak      : Pars/hars diye; itme sokma bildirimi

partal               : Eski yırtık giysi

partalpaşa        : Pis, hırpanî

paşaport          : Pasaport

pat                   : Oturak, divan, sedir

patak               : Batak

patanaç            : Batenaj

patata              : Patates; gürbüz, şişman

pateka             : Patika

patırdan-         : Azarlamak, tehdit etmek, itiraz etmek

patırtı              : Gürültü kargaşa kavga; kalabalık

pati                  : bkz. “pānti”

patik                : Terlik, kadın terliği

patis<patiska<batista : Bez adı; sarışın ve ak tenli (mecaz)

patlacan çiçē   : Patlıcan çiçeği; oya adı

patlacan           : Patlıcan

patlak              : Duhüle müsait kız

patlangaç         : Çocuk oyunu; çatpat mantarı

patos               : bkz. “batuz” (MA)

patrikle-           : İhtiyarlamak, bunamak, halsiz düşmek

pattadanak      : Pat diye (ünlem)

pattik               : bkz. “patik”

patus               : Batöz, ekin dövme makinesi

pay                  : Pay; kurban payı

payıkla-<p-ayık-la- (?)            : Ayıklamak

paysın-[36]          : Başlamak; diklenmek, karşı çıkmak

paytā               : Baytar

pāytak             : Paytak, ayrık bacaklı; aksak yürüyüşlü

payton             : Fayton

pazar ekmē      : Pazar+ekmeği; francala ekmek

pazērtesi          : Pazartesi

pedavra           : Kapı kasası, inşaat tahtası

pek bile[37]         : Pekâlâ, iyi, güzel; zaten

pek islé<pek islah       : Pekâlâ; pek güzel, güzel, iyi

pekleş-             : Pekişmek, ekleşmek; kırık kaynaması

pélik örgüsü    : Belik örme biçimi

pélik                : Belik; saç örgüsü, kadın saçı

pelint<pelin     : Meşe palamudu

pelesenk<perseng       : Pelesenk, diline dolama, ısrar; baraj

pelvan             : Pehlivan

pēmbe             : Pembe; kişi adı

pēnçere demiri            : Pencere parmaklığı

pēncere            : Pencere

pēnçere           : bkz. “pēncere”

pepe                : Konuşma özürlü, peltek

pepelek            : bkz. “pepe”

pepeme            : bkz. “pepe”

perî bacası       : Deli (mecaz)

perîlen-            : Delirmek

perîli                : Deli

pērşenbe          : Perşembe

pervaz                         : İnşaat tahtası

peşele-             : Peşinden gitmek, takip etmek, kovalamak

peşint              : Peşin

petmez                        : Pekmez

pevrişan           : Perişan, zavallı, deli, kötü giyimli

peyit<beyt       : Mâni

pezevenk         : Çapkın, hovarda

pıdicik             : bkz. “pıdik”

pıdik                : Küçük, küçücük; kedi köpek yavrusu; enik

pıdiş                : bkz. “pıdik”; sevimli çocuk; bebek ayağı

pıdişko            : bkz. “pıdiş”

pıli                   : Piliç; yavru hayvan, enik

pılis                 : Polis

pındık böberi : Küçük acı biber

pındik              : bkz. “pıdik”

pınpın              : Pısırık; içten pazarlıklı, ikiyüzlü

pıras                : Pırasa

pırava              : Bravo; prova

pırdolay          : Fırdolay, dört yan, çepeçevre, etraf

pırıldak            : Fırıldak, pervane

pıriş                 : Oğlak, keçi yavrusu

pırişka             : bkz. “pıriş”

pırişko             : bkz. “pıriş”

pırkala-            : Kurcalamak, karıştırmak, ellemek

pırnal süpürge : Pırnal çalısından süpürge

pırnal<purneri : Çalı adı

pırnik               : İçki, meze; zırnık, parça

pırnikçi            : Ayyaş, güvenilmez; dolandırıcı, hırsız

pırpır               : Batöz, ekin dövme makinesi

pırsa                : Pırasa (YA)

pırsılla-            : Cız etmek, cızırdamak

pırtlak              : Patlak, şiş, delik

pırtlat-             : Patlatmak; gaz çıkarmak

pıs-                  : Pusmak, sinmek, korkmak

pısırık              : Pısrık, haylaz, beceriksiz, ödlek

pıtırak              : Pıtrak; dikenlik; sık, gür

pıtırlı salata     : Küçük turşuluk hıyar

pıtırlı               : Pürüzlü

pıtracık            : Pıtraklı; çok, yoğun, gür, sık

pıtrak               : bkz. “pıtırak”

pıyka               : Sıska, çelimsiz

piç yaratılışlı    : Ahlaksız, terbiyesiz, çirkin

piç<pîç            : Piç; yeni sürgün, yeşil fidan, azma, filiz

pil                    : Ampul

pimpiriklen-     : Kuşkulanmak

pimpirikli         : Kuşkucu, vehimli, kuruntulu

pin-                  : Binmek

pincek<bin-ecek         : Binek, binit; çocuk arabası, oyuncak araba

pînir kızartması : Peynir kızartması

pînir                 : Peynir

piniş-               : Binişmek; cinsi ilişkide bulunmak

pinpin              : bkz. “pınpın”

pinpirikli          : bkz. “pimpirikli”

pipa                 : Çok güzel

pipi                  : Erkek üreme aleti (bebek dili)

pîpi                  : Takke püskülü; ibik

pipildek           : Evhamlı, tembel

pipilden-          : Boş işle uğraşmak, oyalanmak

pipilden-          : Oyalanmak, gecikmek

pîpili                : İbikli/tepeli tarla kuşu

pipilti              : Beceriksiz

pipirida            : Sağanak yağmur

pipiriklen-       : Kuşkulanmak

pipiskoş           : bkz. “pipi”

pipo                 : Güzel, mükemmel

pirecik             : Ot türü

pirelen-            : Kuşkulanmak

piren                : Püren bitkisi

pirişiklen-        : Huysuzluk etmek, kuşkulanmak; bunalmak

pirişikli            : Kuruntulu, kuşkucu, bunalımlı; deli

pîriz                 : Perhiz

pirket               : Biriket

pisi encē<pisi encek-i : Kedi yavrusu

pisi otı             : bkz. “ kedi bıyī”

pisi                  : Kedi

piskǖt              : Bisküvi

pislet               : Bisiklet

pişi                  : Çiş, işeme

pişi                  : Hamurişi, lokma (bkz. “gödek”)

pişiktir-            : Kışkırtmak

pişirimlik         : Pişirmelik; pişirilecek gıda

pişirmelik        : bkz. “pişirimlik”

pişkin              : Olgun kişi; vurdumduymaz

pişpir-              : Kışkırtmak, tahrik etmek

pişpirik            : Kuruntu, şüphe

pişpirikli          : bkz. “pimpirikli”

pişpişle-           : Kıçını okşamak; gönlünü almak; kışkırtmak

piyazla-           : Sıvazlamak, okşamak; gönlünü almak

pīyka               : Çirkin, sıska, çelimsiz

popara             : Papara; ekmek doğranmış tuzlu süt çorbası

popaz              : Papaz; direk başlığı

porsu-              : Eskimek, biçimi bozulmak, laçka olmak

porsuk             : Patlak, çatlak, biçimi bozulmuş

porta altı          : Kuruluk, sayvan

porta<porte     : Büyük avlu kapısı; tokat

portla-             : Port etmek; pörsümek, şişerek patlamak

postika            : Pösteki, post

potur               : Bol çocuk ve yetişkin pantalonu

poyra               : Delik, büyük yarık; laçka, yalama

pörsele-           : bkz. “körselle-”

pörsü-              : Eskimek, biçimi bozulmak

pörsük             : Pörsümüş, patlak, sarkık, yumuşak

pörtle-             : Pört etmek; pörsümek, şişerek patlamak

pǖ                    : Su (bebek dili)

puçi                 : Buzağı (bebek dili)

pul oya            : Oya adı

pullu oya         : Oya adı

pus                  : Sis

puştun öndegideni      : Terbiyesiz, güvenilmez

püçü                : bkz. “puçi”

püren               : bkz. “piren”

püske               : Fiske, şamar

püskǖt çocū    : Toy, hanımevladı

püskǖt             : bkz. “piskǖt”

püskü              : Püskürme, sağanak yağış, tipi

püsür               : Pislik; ayıp, eksiklik; şüphe, risk

püsürlü iş         : Riskli iş

püsürlü karı     : Pis karı

püsürlü            : Pis, pasaklı

pütür               : Pürüz

pütürlü            : Pürüzlü

R

radye               : Radyo

rāle                  : Rahle

ramazannı<ramazan-lı           : Oruçlu

rāmet<rahmet : bkz. “irāmet”

rāmetli             : bkz. “irāmetli”

rāmetlik<rahmet-lik    : bkz. “irāmetli”

rasgē-              : Rast gelmek, rastlamak, karşılaşmak

rāt                    : Rahat

rātlaş-              : Rahatlamak, dinlenmek

rātlık                : Rahatlık, huzur

rāyle<rāhile     : Kişi adı

rayme<rahime : Kişi adı

reşat altın        : Takı adı

reşpē<renç-ber           : Çiftçi

reşper<renç-ber          : bkz. “reşpē”

ȫrnek               : bkz. “örnek”

rus dölü           : Sövgü, hakaret sözü

rüzgā               : Rüzgar

S

sā-                   : Sağmak, süt sağmak

sā                     : Sağ

sāb                   : Sahip

sabá ekmē       : Sabah ekmeği, sabah yemeği, kahvaltı

sabá kırāsı       : Sabah kırağısı; kırağı; sabahleyin, erkenden

sabá sabá         : Sabah sabah, sabahleyin, erkenden

sabá vaktı        : Sabah vakti, sabahleyin

sabá                 : Sabah

sabā                 : Sabah

sabālan            : Sabahleyin (MA)

sabāsı<sabā-sı : Sabahı (İye. 3.tk)

sabın                : Sabun

sabıncı             : Yer adı (Ağaköy)

sābisi               : Sahibi (İye. 3.tk)

saccā<saç+ayak-ı        : Sac ayağı, kızartma sacı

sacyā               : bkz. “saccā”

saç                   : Sac

saçak altı         : Duvar kıyısı; sundurma

saçak kuşu      : Kırlangıç, serçe

saçaklık           : Sundurma

saçıntı             : Sıçrayan şey; israf

saçra-               : Sıçramak

sāde                 : Sade, sadece

sādeyā<sāde+yağ       : Tereyağ

sādıç<sağ-dıç  : Yakın arkadaş; kankardeşi (bkz. “āretlik”)

sadıla-             : Sayıklamak, tekrar etmek, ısrar etmek

sâdinye           : Sardunya

saf kalpli         : İyi huylu, kötülük düşünmeyen; ahmak

sāfinaz            : Aptal, salak (mecaz)

safra                : Saf, aptal

safran sarısı     : Koyu sarı, parlak sarı

saka                 : Çok susuamış; çok su içen

sakat                : Silah, tabanca (mecaz)

sakınık             : Ürkek

sakırga             : İneklere dadanan bir tür bit; kene

sakız özü         : Tiken adı

sakızlı sardinyi            : Çiçek adı

sakızlı              : Sert toprak

sakla-               : Ölü gömmek

saksān             : Saksağan

sal-                  : Bırakmak; saldırmak;  havlamak (köpek için)

sālam               : Sağlam

sālamcı            : Tedbirli

salata               : Hıyar; salata yemeği

salatalık           : Hıyar; aptal, manyak (mecaz)

salçalı köfte    : Sulu köfte yemeği

saldırma          : Bıçak adı

sālık oşluk       : Sağlık hoşluk, iyilik

sālık                 : Sağlık

salın-               : Arabacık üzerinde bayır aşağı inmek

salıngaç<sal-ın-gaç     : Salıncak

sālır<sağ-ıl-ır   : Sağmal hayvan; süt sağılır inek

sāli                   : Salı, salı günü

sáli                   : Salih (kişi adı)

sallabaş            : Aptal, salak, sünepe

sallangoz         : Salyangoz

sallapat            : Sallanarak yürüme;  ahmak, aptal

sallapati           : bkz. “sallapat”

salma               : Salmalık; köpek saldırısı

sāmal               : Sağmal, sağılır (inek)

samannık         : Samanlık

samırdan-        : Mırıldanmak

samıt<sāmid   : Sersem, saf, salak, aptal

samıtla-           : Aptallaşmak, bunamak; oyalanmak, geç kalmak

sān                  : Sahan, tabak

sáncak             : Salıncak (MA)

sancı-              : Sancılanmak, acımak, batmak

sancılık            : Sancılanma, hastalık

sānki<san+kim           : Sanki

sankim<san+kim        : bkz “sānki”

sāp                   : bkz. “sâp”

sâp                   : Sahip

sapak<sap-ak  : Dönemeç; dörtyol; anayola çıkış

sapamak          : bkz. “sapak” (MA)

sapış-               : Şaşırmak, mahçup olmak (MA)

sar-                  : Kuşatmak, yüklemek; sataşmak

sār                   : Sağır

sār-                  : Sataşmak, laf atmak, rahatsız etmek

saraylı              : Hamur işi büzme tatlı

sarcaarı<sarıca+arı      : Yaban arısı

sardēlye           : Sardunya, çiçek adı

sardinya          : bkz. “sardēlye”

sardinye          : bkz. “sardēlye”

sardunyi          : bkz. “sardēlye”

sārgın              : Canayakın, samimi, sevimli

sarı çîdem       : Çiğdem çiçeği

sarı gazoz        : Meyveli, portakallı gazoz

sarı pıyka        : Sarışın ve sıska yapılı

sarı tüylü         : Güvenilmez, hain, ikyüzlü

sarıbaşak         : Buğday adı

sarımtırak        : Sarı, sarımsı, açıksarı

sārlak<sar-la-k : bkz. “sārgın”

sarma              : Asma yaprağıyla yapılan sarma yemeği

sarmaş-            : Sarılmak

sārmaşık          : Bitki adı

sarsak              : Sakar, beceriksiz; titrek

sarsık               : bkz. “sarsak”

sāt<saat           : Saat

sataşık             : Sataşık, yaramaz

sataştır-           : Alıştırmak, yüz vermek, şımartmak

satıcı               : Gezgin satıcı; işportacı, esnaf

satılık kız         : Gelinlik çağında genç kız

savaş-              : Çalışmak, uğraşmak, didinmek[38]

savıl-               : Savuşmak, kaçmak

savruk g.tlü     : Savurgan müsrif; cömert

savruk             : Savurgan, müsrif; aptal

sávur               : Sahur vakti

savurtkan        : Savurgan, müsrif

saya                 : Koyun keçi barınağı, ağıl

saydır-             : Hakaret etmek, sövmek

saygıla-            : Saygı göstermek, ziyaret etmek

sáyı<sahih[39]    : Sahi; doğru

sayımcılar        : Köy seyirlik oyunu; camalcılar

sāyip                : bkz. “sāb”

sayvant            : Sayvan, büyük kapı, kuruluk

sayvantaltı<sayvan+alt-ı        : Büyük kuruluk

sazan               : Balık adı

sebeplen-         : Yararlanmak; çıkar sağlamak

sedānka           : Gezme tozma; eğlence; evde kız eğlencesi

sefē                 : Sefer, defa, kere (kişi adı)

sefere              : Sefer

sefte                : Siftah, ilk, ilk defa; yeni

seklem             : Yarım çuval tutarında küfe ölçüsü; iri kalça

seksenbir         : Oyun havası adı

selametle-        : Yolcu etmek, uğurlamak

sele                  : Boyunduruk zelvesi

sēlseri<ser+ser-î         : Serseri

sepetle gül       : Oya adı

sere                  : Karış

sērfoş<ser+hûş           : Serhoş; ahlaksız, güvenilmez

sergen<ser-gen           : Eviçi tahta duvar rafı

sergengezen    : Sıçan, fare

sērt                  : Sert

sertlenek<sert-le-n-ek             : Sert, çok sert

serum oya       : Oya adı

sērvoş              : bkz. “sērfoş”

sesle-               : Dinlemek, gizlice dinlemek, denileni yapmak

set                   : Sedir, divan

setre                : Ceket

seviş-               : Sevmek; çok iyi anlaşmak, samimi olmak

sėyacı<siyam-cı          : Ramazanda çocuk gezmesi

sıbıdıvā-          : Sıbıtıvermek; atmak fırlatmak

sıbıt-                : Atmak, fırlatmak

sıcarak<sıcak-rak        : Sıcak, ılık

sıccanak          : Sıcak; ılık

sıçamaklı         : Altnı pisletmiş; pis, kirli

sıçan                : Fare

sıçanb.kı          : Çiçek adı

sıçan encē        : Sıçan enceği, sıçan yavrusu

sıçık                 : Pislik

sıçıklı               : bkz. “sıçamaklı”

sıır                   : Sığır

sıırcılık            : Sığır bakımı, inek yetiştiriciliği

sıırtmaç<sığır-t-maç    : Sığırtmaç, sığır çobanı

sıkı                  : Dar; tutumlu; cimri

sıkıg.t              : Cimri

sıkıla-              : Tembihlemek, yönlendirmek

sıkılcım            : Sıkıntı, badire, tehlike

sıkılgan            : Utangaç

sıkışmalık        : Sıkışık, sıkışıklık; izdiham; dar yer

sıkkın              : Sıkı; cimri

sıklık               : Islık

sıkma               : Hoşaf

sıktırama-        : Cesaret edememek, çekinmek, korkmak

sın-                  : Sinmek; bıkmak, korkmak, bezmek

sın-                  : Bıkmak, usanmak, korkmak

sınaş-               : Alışmak; yanaşmak, yaklaşmak

sınaşık             : Alışık, canayakın

sıpa                  : Eşek yavrusu

sır                    : Kalay, çeper

sıra mekik       : Oya adı

sırma               : Simli, sim işlemeli

sırnaş-              : Sataşmak, asılmak, ısrar etmek

sırnaşık            : Sataşık, terbiyesiz

sıs-                   : Susmak

sıva                  : Sıva; badana; sığ

sıvacı               : Badanacı

sıvaş-               : Bulaşmak, sataşmak

sıvık                : Sıvı, cıvık; tezcanlı, ödlek

sıvış-                : Sığmak, sığışmak, yer açmak; kaçmak

sıvışık<sıv-ış-ık           : bkz. “sıvık”

sıvıt-                : Sığıltmak; inceltmek

sıyır-                : Delirmek

sıyırcık<sığır-cık         : Kuş adı

sıyırgı<sıyır-gı : Büyük harman küreği

sıyırgın<sıyır-gın        : Deli

sıyrık<sıyır-ık             : Kabuğu sıyrılımş olan; deli

sızdırma          : Kurutulmuş et kavurması, kavurma

sidikli              : Pis, pis kokulu, kirli; küçük yaramaz

silesil               : Ağzına kadar dolu; lebâlep

sîlim                : Titiz, cimri

silme                : Tamamen

silsile               : Sülale

sinçir               : Zincir (MA)

sini                  :  “1 m” çapında yuvarlak yemek yeme tahtası

sipor<spor       : Spor

sîr-                   : Seyirmek; kıpırdamak; kaşınmak

sîr<seyr           : Seyir, seyretme, bakma; eğlence; alay konusu

sîrek                : Seyrek

sîrelti               : Seyrelti otu

sirke                : Bit yavrusu, bit yumurtası

sirken              : Ot adı

sīrtmaç                        : bkz. “sıırtmaç”

sît-                   : Seyirtmek; sıçramak, koşmak, zıplamak (MA)

siviş-                : Sıvışmak, uzaklaşmak, kaçmak; sığışmak

sivri                 : Acı biber; kuş adı; sivrisinek; uzun boylu; aksi

sivriçakıl          : Yer adı (Ilıcabaşı)

siyir-                : bkz. “sîr-”

siyyé                : Sıhhîye, hastabakıcı

sȫle-                : Söylemek (MA)

soña                 : Sonra (MA)

sofura              : Sofra

sokulgan         : bkz. “sārgın”

sokup çıkartma           : Terbiyesiz (argo)

solugan            : Nefes darlığı

somak surat     : Asık yüzlü, itici, kaba, çirkin

somak yüzlü    : bkz. “somak surat”

somak              : Burun, yüz; somurtuk, dargın, küs

somārt-            : Somurtmak, darılmak; naz yapmak

somkur-           : Küsmek; beğenmezlik bildirimi

somkur-           : Somurtmak, darılmak, küsmek; sümkürmek

somturuk         : Somurtuk, dargın; asık yüzlü

somur-             : Ezerek dişleyerek öpmek, yalamak

somur-             : Ezerek emerek öpmek

somurtḳan       : Dargın, neşesiz

somurtuk         : bkz. “somurtkan”

sōña                 : Sonra (MA)

sōñattan          : Sonradan (MA)

sōñattan sōña  : Sonradan sonra; gecikme bildirimi (MA)

sōñattan sōñaya          : Sonradan sonraya (MA)

sonka               : Son, sonuncu; son doğan çocuk

sonradan çıkma          : Ayaklar

sonradan çıkma          : Ayak, ayaklar

sopa yaraşī      : Sopa yaraşığı; yaramaz, terbiyesiz, suçlu

sopalık            : Yaramaz, terbiyesiz

sōra                 : Sonra

sōracîma<son-ra-cık-ım-a       : Sonra, ondan sonra

sōradan çıkma : Ayak, ayaklar

sōradan sōra    : Sonradan sonra; gecikme pişmanlık bildirimi

sōrattan sōraya           : bkz. “sōra”

sōrattan           : Sonradan

sorgu suval      : Sorgu sual; sorgulama, hesap verme

sorguçlama      : Sorgulama, hesap sorma

sosa<şose        : Yol

sosal                : Büyük iri sıçan

souk                : Soğuk

sowuk             : Soğuk

soyḳa               : Hayırsız, yaramaz; soysuz

soymantı         : Soyulmuş saz kabuğu; kübür, artık

söbǖ                : Söbü, yamuk, eğri; oval

sömşüşük        : Sümsük; yıpranmış, eski

sörpüş-            : Yıpranmak, eskimek

sörpüşük          : Yıpranmış, eski

söskesen<söz+kes-en : Sözlenme, sözlenme düğünü

söskesti<söz+kes-ti    : bkz. “söskesen”

söüt                 : Söğüt (MA)

söyüzge           : Saldırı, hücum (Kumuk şivesi)

söz temsili       : Mesela, örnek olarak

su bakırı          : Büyük bakraç

su dök-            : İşemek

su kabā            : Su kabağı; maşrapa, kepçe

su oyası           : Oya adı

su sakası          : bkz. “saka”

su sīrı<su sığır-ı          : Manda

sū-                   : Soğumak

sǖ-                   : Sövmek

subaycık<sobe-cik      : Çocuk oyunu, saklambaç

subyancı          : Cinsi sapık

sūk                  : Soğuk

sūkluk<soğuk-luk       : Hoşaf

sulcan              : Solucan

sǖle-                : Söylemek, demek, konuşmak; ihbar etmek

sǖle-                : Söylemek, demek; ihbar etmek

sǖlenti<söy-len-ti        : Dedikodu, yalan, iftira

suratsız            : Çirkin, sevimsiz; utanmaz

susa                 : bkz. “sosa”

susak āzlı         : Susak ağızlı; aptal, bön, salak

susak kafalı     : Aptal, bön, salak

susak suyu       : Susak suyu; teneşir suyu

susak<su-sa-k  : Su kabağından oyma maşrapa, kepçe

sutaşı               : Oya adı

suval<sual       : Sual, soru; hesap

suvan               : Soğan

suwācı<suw+ağaç-ı    : Omuzda su kovası taşıma sırığı

suwan             : Soğan

suwan dedesi  : Soğan tohumluğu, soğan tepesi

suwuk             : Soğuk

südyan            : Sütyen

sületmelik<söy-le-t-me-lik     : Damada vâdedilen hediye

sülman<süleyman       : Kişi adı

sülsele<silsile  : Sülale

            sülüklüçeşme   : Yer adı (Ağaköy)

sülüklügöl       : Yer adı (Örtülüce)

sümdük           : Sümsük, pısırık, aptal

sümdüklen-     : Boşa vakit geçirmek, oyalanmak

sümek              : Yün, yapağı yumağı; öreke, yün eğirme aleti

sümekbaş        : Çok sarışın çocuk (mecaz)

sümkür-           : Burnunu temizlemek

sümsüşük        : bkz. “sömsüşük”

sümüklü          : Pis, çirkin

sümüklük        : İddiasız ve kısa bıyık; badem bıyık

sümüşük          : Büzülmüş; içe kapanık, saf

sün-                 : Sünmek, gevşemek, uzamak; sönmek

sünet               : Sünnet

sünetçi            : Sünnetçi

sünker             : Sünger

sünnetle-         : Tabakta hiç yemek bırakmadan sıyırıp yemek

sünni               : Ağırbaşlı, alık, bön, saf

sünüşük           : Sünük, sarkık

süper               : Manyak, deli

süpürge sarısı  : Açık sarı

sǖrēci              : Bulaşık bezi; badana bezi (fırça yerine)

sǖrēç<sür-eğe-ç          : bkz. “sǖrēci”

sürgü               : Kilit; tarla sürgüleme aleti

sürgün             : Filiz; ishal

sürme              : Süs; sıva; rimel

süs-                  : Baş veya boynuzla vurmak, tos yapmak

süskün             : Suskun; dargın, küs

süt kesnî<süt kes-nik-i           : Kesik ekşi süt

süt kesnî<süt kes-nik-i: Süt kesilmesi, kesik süt

süt yanī           : Süt yanığı; arık, cılız, çelimsiz, zayıf (mecaz)

sütabba<süt+abba      : Sütdede

sütbá<süt+baba          : Sütbaba

sütbeyaz          : Çok beyaz, bembeyaz

sütçülük          : Süt ineği bakımı

sütlaş<süt-lü+aş          : Sütlaç tatlısı

sütlēn<süt+leğen        : Kır bitkisi, ot adı

sütmāvi           : Açık mavi

sütne<süt+nine: Sütanne

süttenni<süt+ten-li     : Beyaz tenli

sütübozuk       : Soyu belirsiz, aşağılık yapılı, kişiliksiz, kalleş

süüt                 : Söğüt

süve                 : Söve, söven, zelve, ağaç çubuk, çalı avlu  kazığı

süven              : bkz. “süve”

süvüt               : bkz. “süüt”

süzgeçli           : Bakire kız (mecaz)

süzgün             : Zayıf; dargın, küs

süzme              : Aptal, salak

süzül-              : Naz yapmak; incelmek, zayıflamak, hastalanmak

sȫylā                : Süheyla (kişi adı)

Ş

şādet parmā<şahadet+parmak-ı: İşaret parmağı

şādet<şahādet : Kelime-i tevhid; şahitlik

şāit                  : Şahit

şakşuk             : Oya adı

şaldırda-          : Şarlamak, şarıldamak (su akış biçimi)

şalvarcı            : Hain, kalleş, güvenilmez, dönek

şalvarlı            : bkz. “şalvarcı”

şam şîtanı        : Şam şeytanı; kurnaz, ikiyüzlü

şamrel<şamriyel         : Araba iç lastiği

şamşiye           : Şemsiye

şantirik anteri  : Şantirik entari; tişört

şapıdak            : Dönek, kalleş

şapla-               : Çivilemek, yapıştırmak

şaplat-             : Ağzını şaplatmak; tokat atmak

şapşak             : Maşrapa, su kepçesi

şapşalla-          : Söz taşımak, dedikodu yapmak

şāret                : İşaret

şārpa<eşarp     : Başörtüsü

şaş                   : Şaşkın

şavık<şavk      : Işık, aydınlık

şāyip<şuāyip   : Kişi adı

şāyit                : bkz. “şāit”

şāyka[40]            : Çelimsiz, çok zayıf; zıpır, terbiyesiz

şē                     : Şey

şé                     : bkz. “şē”

şeḳā                 : Şeker (MA)

şekē                 : bkz. “şekā”

şekēlāle<şeker+lāle    : Çiçek adı

            şerban geçidi<şehrîbān geçit-i: Yer adı (Şakirbey)

şērbet              : Şerbet

şeremet            : Çalışkan; çok yaramaz

şeyir                : Şehir

şeyir ekmē       : Şehir ekmeği, francala ekmek

şıhlan-             : Şeyhe bağlanmak, tarikata girmek, zikir çekmek

şıla-                 : Işımak, parlamak

şılak<ışı-la-k    : Işıklı, parlak

şıpıdık             : Kadın terliği

şıppadanak      : Şıp diye, ânında, hemen

şırfıntı             : Terbiyesiz, şıllık, orospu

şî                     : Şey (MA)

şī                     : Şıh, şeyh

şibboy<şeb+bûy[41]      : Şebboy, çiçek adı

şimden            : Şimdiden, şu andan itibaren

şimden sōra     : Şimdiden sonra, bundan böyle

şimdicenek      : Şimdi, hemen şimdi, az önce

şimdicik          : Şimdi

şimdik             : Şimdi

şimdikten sōra : Şimdiden sonra, artık

şimşir oya        : Oya adı

şimşirik            : Şimşek, yıldırım

şinci                 : Şimdi (MA)

şincik               : bkz. “şinci”

şindi şindi       : Henüz, şu günlerde, yeni yeni

şindi                : Şimdi

şindicik           : Şimdi; şu an

şindik              : bkz. “şimdik”

şipsi                 : Çerkez tavuğu

şirit                  : Şerit

şiş-                   : Doymak; sabırsızlanmak, rahatsız olmak; uyumak

şiş göbek         : Şişko

şiş oyası          : Oya adı

şişek                : Bir yıllık besili dişi kuzu

şişin-                : Küskün durmak; üstünlük taslamak

şişir-                : Tahrik etmek, yönlendirmek

şişirgen<şiş-ir-gen       : Balon

şişkobak          : Şişman

şişku                : Şişko, şişman

şişme               : Sopayla oynanan çocuk oyunu

şîtan arabası    : Bisiklet

şîtan b.kı         : Kesilmiş kasık kılı

şîtan kantarı    : Kantar adı

şîtan                : Şeytan

şîtannan-         : Delirmek, cinnet geçirmek, çok kızmak

şîtannı<şeytan-lı         : Dengesiz, deli

şivak>şivan     : bkz. “şavık” (MA)

şivşele-            : Kışkırtmak, uyarmak, yönlendirmek, kurcalamak

şivşir-              : bkz “şivşele-”

şiyir                 : Şiir

ş’ȫle<şu+öyle  : Şöyle

şȫlecik             : Şöylece

şopar               : Çocuk; Çingene çocuğu

şora<şu+ara     : Şura (MA)

şōrda               : Şurada (MA)

şōrdan             : Şuradan (MA)

şömele<şömine           : Ocak başı

şu yankı           : Şu yandaki, şuradaki, şu taraftaki

şǖle<şu+öyle   : Şöyle

şuncak             : Şunca; şunun gibi, şunun kadar

şuncalık           : Şu kadar, şu kadarlık

şuncāna           : Şunca, şu kadar (MA)

şuncāz             : Şuncağız

şurā                 : Şuraya

şüfē                 : Şoför, sürücü

şüfēr                : bkz. “şüfē”

şükürü<şükrü  : Kişi adı

şükürye<şükrüye        : Kişi adı

T

t’ȫle<te+öyle  : İşte öyle, öyle          

t’okadā<te+o+kadar  : İşte o kadar, o kadar

t’ōkıt<te+o+vakit       : İşte o vakit

t’ōkıtlā<te+o+vakit-ler: İşte o zamanlar; madem ki

t’ōnçu<te+onun+için  : İşte onun için, ondan ötürü, o yüzden

t’onnā<te+o-n-lar       : İşte onlar, onlar

t’onná<te+o-n-un+ile : İşte onun ile

t’ónu<te+o-n-u           : İşte onu, onu

t’orā<te+o+ra-y-a       : İşte oraya, oraya

t’oracık<te+ora-cık     : İşte orası, orası (yakın bildirim)

t’orda<te+o+ra-da      : İşte orada (yakın bildirim)

t’ōrda<te+o+ra-da      : İşte orada, orada (uzak bildirim)

t’orē<te+o+ra-y-a       : bkz. “t’orā”

t’oyan<te+o+yan        : İşte orası, o taraf

t’oyanda          : İşte o yanda, o tarafta

t’ōyanda          : İşte orada, orada

t’oyannā<te+o+yan-lar: İşte o yan, o taraflar

t’oyannāda      : İşte o yanlarda, o yanda, o tarafta

tö’bȫle<te+böyle        : İşte böyle

tā bile              : Şimdi bile, halen, şu anda

tā pek              : Daha çok; özellikle; inadına, aksine

tā t’ōyanda      : İşte orada (uzak bildirim)

tā                     : Daha; işte (gösterme)

tabyet<tabiat   : Huy

tabyetsiz<tabiat-sız    : Kötü tabiatlı, terbiyesiz

taka                 : Eski, eski araba

takatuka          : Çok eski, âdi, bozuk

takavit<tekâüt : Emekli; bunak, ahmak

takaza              : Başa kakma

takıldak           : Takıntı; asalak

takıntı              : Kuruntu; zayıf öğrenci notu; borç (mecaz)

takinye            : Takunya

takke               : Başlık adı

takoz               : Bön, asıkyüzlü (mecaz)

taktak              : Çocuk oyunu; su motorlu kasalı araba

taktak              : Su motoruyla çalışan basit/uyduruk araba

tāla kuşu         : Tarla kuşu

tāla                  : Tarla

tālalık<tarla-lık           : Ekilir arazi, mera

talavuz            : Azar, kızgınlık

taliga<talika    : Yaylı at arabası

tamınná           : Tam olarak, tamamen, eksiksiz

tamızlık           : Damızlık hayvan

tān elvası         : Tahin helvası

tān<tahin         : Tahin, tahin helva

tanış                : Tanıdık kişi, aile dostu

tanışman<dânişmend  : Köy adı (MA)

tanışmanlı        : bkz. “tanışman” (MA)

tap-                  : Aşırı bağlanmak, çok sevmek, taklit etmek

tapşin              : Alkış, el çırpma

tāra<tağra       : Küçük el tırpanı

taralelli            : Terelelli, deli, aptal, manyak

taramalı           : Makinalı tüfek

tarana              : Tarhana, tarhana çorbası

taranpisi          : Masal hayvanı

taraşman          : Cırcır böceği

taraşman<dânişmend  : Köy adı (bkz. “tanışman”)  

tārcık<tar-cık  : Dağarcık; deri, tulum; pislik teskeresi

tāret                 : Taharet, temizlik

tāretlen-<tahāret-len- : Kıçını yıkamak; gusül abdesti almak

tārga                : Hayvan gübresi taşıma teskeresi

tari<tarh          : Dizme, bahçe çiti

tarḳa                : bkz. “tārga”

tárna                : bkz. “tarana”

tarrāt<tahrîrāt : Yazı, dilekçe

tarsıldat-          : Sarsmak, gürültü çıkarmak

tarsul tursul     : Paldır küldür

taşā kıllı           : Yiğit, korkusuz; acımasız (mecaz)

taşaklı kız        : İffetli, mert, samimi, güvenilir kız

taşaklı              : Yiğit, korkusuz, güvenilir kişi

taşaksıkan       : Yengeç

taşköprüsırtı    : Yer adı (Örtülüce)

taşlık<taş-ra    : Dışarısı, ev önü

taşlıyalak         : Yer adı (Çakırlı)

taşmak            : Taşak

taşmaklı          : Taşaklı; yiğit, güvenilir erkek

taştepe            : Yer adı (Arabakonağı)

taştepeler         : Yer adı (Katrancı)

tāta kaşık        : Tahta kaşık, ağaç kaşık

tāta                  : Tahta

tātalı<tahtalı   : Kuş adı

tāti                   : Tahta (MA)

tatlı kabā         : Tatlı kabağı

tatlı kolaç        : bkz. “kolaç”

tatyolu             : Yer adı (Arabakonağı)

tavan               : Cami üst cemaat yeri

tavık                : Tavuk

tavıkg.tü          : Ağız dudak çeperi yarası; yalama

taya                 : Tay; gürbüz bebek

tāyir<tāhir       : Kişi adı

tāze                 : Taze; taze fasulye yemeği

tȫbé                 : Tövbe

tē bak a           : İşte bak orada (uzak bildirim)

té baka            : İşte bak orada (yakın bildirim)

tē baka            : İşte oradaki

té bȫle<bu+öyle         : İşte böyle

te bȫle<te böyle          : İşte böyle

te bu                : İşte bu (gösterme)

té burda           : İşte burada

té nērde           : İşte burada (yakın bildirim)

tē nerde           : Te orada, işte orada (uzak bildirim)

té şȫle<şu+öyle          : İşte şöyle

té şurda           : İşte şurada

tē t’orā<te+o+ara-y-a : İşte oraya

té t’ōyanda      : İşte orada

té te burda       : Aha işte burada (yakın bildirim)

tē                     : İşte (gösterme; uzak bildirim)

té                     : Te, işte (gösterme; yakın bildirim)

tecürbe                        : Tecrübe

téftē                : Defter

tek araba         : Tek at koşulan at arabası

tek arabacı       : At arabası sahibi, sürücüsü

tekbir               : Tedbir

teke pîniri<teke peynir-i: Kırmızıbiber

teke                 : Erkek keçi; pezevenk

tekēlek            : Tekerlek; cinsi sapık

tekēlen-<teker-le-n-    : Yuvarlanmak, düşmek

teklik               : Bir lira

tekmeşe           : Yer adı (Ağaköy)

tekne kazıntısı : Son doğan çocuk

tekrā                : Tekrar

tektekçi           : Başkasına sigara ikram etmeyen; cimri, beleşçi

telāşe memuru : Telaşlı, beceriksiz

tembî               : Tenbih

tembîle-           : Tembihlemek, uyarmak, tehdit etmek

tembîli             : Tembihli; hazırlıklı, tedbirli; korkutulmuş

temin               : Demin, şimdi, az önce, hemen

temincik          : bkz. “temin”

teminnē<demin-ler     : Biraz önce; çok önce

temrā<temre/temriye  : Demre; egzama; yanak çıbanı (Halep çıbanı)

tenbîli<tembih-li         : Tembihlenmiş, uyarılmış; tehdit edilmiş

tene<tāne        : Tane; ekin tanesi

teneki              : Teneke

tepebenim<tepe+ben-im: Çocuk oyunu adı

tepeli               : Tarla kuşu (bkz. “pîpili”)

teperlen-          : Tekerlenmek, yuvarlanmak, düşmek

tepetakla oya : Oya adı

tepik                : bkz. “depik”

tepiş-               : Kıpırdamak, kımıldanmak

tepişken           : Hareketli, yaramaz

tepişkennik      : Hareketlilik, gürültü, kargaşa

tepsi ekmē       : Tepsi ekmeği

teptilava<tebdil-i hava           : Hava değişimi; sağlık raporu

tērbiyelendir-  : Cezalandırmak

tereke              : Teskere (bkz. “tārga”)

terezi               : Terazi

tērlen<trilen    : Kumaş adı

tērlik                : Terlik

tersine tebbet  : Aksi

tesellá              : Teselli; taziye

teste                : Deste; ekin demeti

testi                 : İri meme (mecaz)

té’şindi<té+şimdi       : Şimdi, işte şimdi, az önce, hemen şimdi

té’şindicik       : bkz. “té’şindi”

té’şindik          : bkz. “té’şindi”

tete                  : Teyze

tetenōlu<tete-m+oğlu : Teyze oğlu, yeğen; dayı

tetik                 : Atak, çevik; becerikli, uyanık, açıkgöz

tevekkel          : Saf, ahmak, delişmen, deli

teyetora           : Tiyatro

teyzoş              : Teyze (bebek dili)

teze                 : Tez; taze; henüz, az önce

tezek               : Hayvan dışkısı; büyük toprak topacı

tezgelti<tez+gel-di      : Dolmalık kızartmalık kabak adı

tezik-               : Çekinmek, kaçmak, ürkmek, uzaklaşmak

tezikik             : Çekingen, ürkek, ödlek, korkak

teziktir-           : Ürkütmek, kaçırmak, uzaklaştırmak

tığsır-               : Tıksırmak, hapşırmak

tıkaç                : Tıpa, kapak

tıkılı                 : Dolu, sıkışık

tıknefes           : Nefes darlığı

tımāre delî       : Tımar deliği; kıç

tımtıkı             : Sıkışık, dolu

tımtıkışık         : Sıkışık, kalaba, izdiham

tınaz                : Harmanda ekin savurma

tınma-             : Etkilenmemek, önemsememek, umursamamak

tıraka<trake     : Boğaz, gırtlak

tırışka              : Sahte, adi, yalan (argo)

tırıvırı              : Boş, anlamsız, gereksiz, yalan

tırmık              : Harman aleti

tırnak çakısı     : Tırnak bıçağı

tırs-                  : Korkmak, çekinmek, cesareti kırılmak

tırsak               : Korkak, kuruntulu

tırsıntı              : Ürkme, korkma, çekinme

tırtıklı              : Büzmeli, kertikli, düz olmayan

tıtrişka             : Çelimsiz, çirkin

tî bak a            : İşte bak orada (uzak bildirim)

tî bu                 : İşte bu (gösterme)

tî nērde            : İşte orada (gösterme)

tî t’ōrda<tî te+o+ara-da         : Te işte orada (gösterme)

tî t’ōyanda<tî te+o+yan-da    : Te işte orada (yakın bildirim)

tî t’oyannāda<tî te+o+yan-lar-da : Te işte orada (uzak bildirim)

tî                      : Te, işte (gösterme)

tī                      : Tığ

tiñsir-               : Hapşırmak

tiñsirik             : Hapşırık

tiftin                : bkz. “diftin”

tiken                : Diken

timar                : Tımar, hayvan sırtı tarama

tin tin              : Ağır ağır, üşenmeden

tînet                 : Tıynet

tînetsiz            : Tıynetsiz, ahlaksız, terbiyesiz

tinsir-               : Aksırmak, hapşırmak; alerji olmak

tir                    : Çeltik tarlasında tavlayı ayıran toprak yığını

tirfil                 : Ot adı, yonca türü

tiskin-              : Tiksinmek

tîtinin tîtisi      : Uzak ilgi bildirimi (bkz. “dīdının dīdısı”)

titiz                  : Kaba, sert, ürkütücü, somurtkan; kuruntulu

tîze                  : Teyze

tîzenin<teyze-cik-in    : Teyzenin yeğene hitabı

tȫmbek            : Dümbek, dümbelek; bön, tembel, aptal

tȫmsek            : Tümsek

tō                     : bkz. “to”

tó’bu<te+bu    : İşte bu (yakın gösterme)

tó’burda<te+burada   : İşte burada (yakın gösterme)

tó’şurda<te+şurada    : İşte şurada (yakın gösterme)

tó’şu<te+şu     : İşte şu (yakın gösterme)

tó<te+o           : bkz. “to”

to<te+o           : İşte o (gösterme)

toburā              : Te buraya

tóburda<te+burada    : İşte burada

tokaç               : Toka

tokat kapısı     : bkz. “tokat”

tokat                : Büyük avlu kapısı

tokataltı<tokat+alt-ı   : Kuruluk, sayvan

toklu                : Bir yıllık besili erkek kuzu, koç

tokmak            : Erkek üreme aleti

tokmakçı         : Kadın düşkünü erkek, çapkın; içgüveyi

toktur              : Doktor

tokya               : Terlik, naylon papuç

tolu<dolu        : Dolu yağışı (bkz. “kırmısa”)

tomat               : Domates

tomata             : Domates

tombik             : Tombul, şişman

tombilişka       : Tombul, göbek (bebek dili)

tombiş             : Tombil; çocuk oyunu adı

tomofil            : Otobüs         

topacık            : Top gibi, gürbüz, şişman

topālak<top-ar-la-k     : Yuvarlak; gürbüz, şişman

toparak            : bkz. “topālak”

topçuk<top-çuk          : Futbol

topi                 : Küçük acı biber

toprak ibrî<toprak+ibrik-i: Pişme topraktan ibrik

topuzlu îne      : Toplu iğne

tor                   : Toy; acemi, tecrübesiz, ham

tōrba               : Torba; erkek üreme torbası (mecaz)

torla-               : Pörsümek, hantallaşmak

torunçe<torun-çe        : Torun, küçük torun

toskabā<tos+kabak-ı  : Tospağa, kaplumbağa

tospā               : Tosbağa, kaplumbağa

tospik              : Tosbağa, kaplumbağa

tospiş               : Tospağa, kaplumbağa

tostop              : Toplu durumda

tostoparlak      : Yusyuvarlak

tóşurda<te+şurada     : İşte şurada

tota<popo?     : Kalça, kıç (argo)

toy                   : Toy, eğlence; acemi, tecrübesiz

toykonağı        : Yer adı (Göktepe)

toylan              : Sert yel, tipi; soğuk; kuzey yönü

tozattır-           : Koşmak, koşturmak, korkup kaçmak

tozböbē           : Toz biber

tozpatlı            : Yer adı (Ayıtdere)

tozut-              : Delirmek

tö                     : Te, işte

töbȫle<te+böyle         : İşte böyle

tǖ                     : Tüy

tūla                  : Tuğla

tǖlengeç<tüy-len-geç  : Çocuk oyunu (malzeme) adı

tūm                  : Tohum

tūm                  : Tohum

tumbak            : Göbek (bebek dili)

tumbiş             : Göbek (bebek dili)

tumturaklı       : Tutumlu; olgun, güvenilir, becerikli

tumturuk         : Düzgün; görgü; güven

turta                : Küçük pide

turup               : Turp

tūşu                 : Turşu

tutamak           : Dayanak, güvence; yardım

tutamaklı<tut-a-mak-lı: Tutumlu, görgülü; soylu kız

tutamaksız       : Savurgan, müsrif

tutmaç             : Sap, alet ve malzemede elle tutma yeri

tutmalık şekē   : Misafire ikramlık şeker

tutu                 : İcar, kira

tuum                : bkz. “tūm”

tuzkabā<tuz+kabak-ı  : Tuz kabı, tuzluk (koruma kabı)

tüfekçik           : Çocuk oyunu

tükân               : bkz. “dükân”

tükürcük          : Tükrük

tükürcükle-      : Tükrüklemek

tükürük           : Tükrük”

tülbent<tul+bend       : Kadın başörtüsü, çember

tülübaş            : Başı açık dolaşan kadın

tülübaş            : Tülü başlı, açık saçlı, açık giyimli

tülübaşlı          : bkz. “tülübaş”

tümbek            : Dümbek, dümbelek (MA)

türkmen          : Alevi, kızılbaş

türüs                : bkz. “dürüs”

tǖlen-               : Tüylenmek, büyümek; kibirlenmek; kuşkulanmak

tüze-                : Koşmak, hızlıca kaçmak

tüzettir-           : bkz. “tüze-”

U

u ni                  : O ne (MA)

ū                      : Hū… (kadınlarda seslenme)

u                      : O (MA)

ū-                     : Ovmak

ǖ-                     : Övmek

uña<o-n-a        : Ona (MA)

uñu<o-n-u       : Onu (MA)

ūcāzım<hū+can-cağız-ım       : Kadınlarda hitap

uçansandalye  : bkz. “dönecek”

uçböcē<uç+böcek-i    : Uğur böceği

uçböcek           : bkz. “uçböcē”

uçuk                : Ağız dudak yarası

uçuklama         : bkz. “uçuk”

uçurgan<uç-ur-gan     : Uçurtma

uçuttur-           : Uçurtmak; çok hızlı araba sürmek

ufacik              : Ufacık

ufaklık             : Madeni para, bozukpara

ufala-               : Ufağılamak, parçalara ayırmak

ufkur-              : Oflamak, solumak

uh                    : Uh, oh, vay

ūlak                 : Oğlak

ulam ulam       : Akın akın, sürüyle, pek çok

ǖle                   : Öyle; öğle vakti

ǖlen                 : Öğle, öğlen vakti

ǖlen ekmē        : Öğlen ekmeği, öğlen yemeği

ulen                 : Ulan, lan (hitap, ünlem)

ǖlendeyin<öğlen-leyin: Öğle vakti

ǖlenüstü          : Öğle vakti

uluk<ulu-k      : Haylaz; saldırgan, hırçın, yaramaz çocuk

ulukla-             : Çılgınlık etmek, çok gezmek

uluz                 : bkz. “uluk”

uluzla-             : bkz. “ulukla-”

ūma tarana      : Ovma tarhana

ūma                 : Ovma

úmayin<humayun?[42]  : Kaput bezi

ummā              : Humma hastalığı

ǖn                    : Öğün (yemek vakti, durumu)

ǖn                    : Öğün, yemek vakti

uni                   : Huni

ūr yēr               : Uğur yer, gölgelik, kuytu sapa yer

ǖr-                   : Öğürmek, kusmak

ūr                     : Uğur, baht, talih; gölge; kuytu, sapa

ur-                   : Vurmak

ūr<buğur?       : Süre, müddet

ūr<uğur           : Gölge, engel, siper

ūra-                  : Uğramak; çarpılmak

ura<o+ara        : Ora, orası (MA)

ūrak yeri          : Uğrak yeri

ūrama              : Uğrama, cin çarpması

ūraş-                : Uğraşmak

ūraşmalı iş       : Zor iş, zor durum

ūraşmalı<uğraş-ma-lı  : Zorluk; zor iş

ūrat-                : Uğratmak; kovmak; boşamak

urba<robe       : Erkek giysisi

urdur-<v-ur-dur-         : Vurdurmak; fahişelik yapmak

ǖren-                : Öğrenmek

ǖrenci              : Öğrenci

ǖrende             : Övendere, ucu çivili hayvan sevketme sopası

ǖret-                : Öğretmek; tembihlemek, yönlendirmek

ǖretme             : Öğretme; yönderilmiş kişi, taklitçi

ǖretmen           : Öğretmen

urgan               : Kalın ip

ūri<hûri           : Huri

ūrla-                 : Uğurlamak, yolcu etmek

ūrsuz               : Uğursuz

ūrula-               : Uğrulamak; yanıltmak

urumeli<u-rum+el-i    : Rumeli, Balkanlar

urup<erbea     : Buğday ölçme kabı; çeyrek ölçü; ¼

uruş-                : Vuruşmak, dövüşmek; cinsi ilişkiye girmek

ǖrya<ü-rüyā    : Rüya

ūrye<hūriye     : Kişi adı

ǖsek                 : Yüksek

ussi                  : Hususi, özel; özel araba

ustun<sütun?   : Uzun dam kirişi

usturup            : Usluluk, uygunluk, düzgün davranış

usturuplu         : Uslu, görgülü, ciddi

usuk-               : Uslanmak; susmak; usanmak, bıkmak

usuktur-           : Susturmak, uslandırmak, ikna etmek

usukuk            : Uslu

usul                 : Uslu; yavaş, ağırca

usulcacık         : Usulca, yavaşça, dikkatlice; fısıltıyla

usulcana          : bkz. “usulcacık”

usulcanak        : bkz. “usulcacık”

ǖsür-                : Öksürmek

ǖsürük             : Öksürük

ǖsüz                 : Öksüz, anasız, anası ölmüş çocuk

uşkır                : Uçkur

uşkursuz          : Zevkine düşkün, hafif kadın/erkek

uşkursuz don  : Kefen

uşkurugevşek : Zevkine düşkün erkek, çapkın, hovarda

ǖt                     : Öğüt

ǖt-                   : Öğütmek, un öğütmek

ǖtle-                 : Öğütlemek; yönlendirmek

uva<ova?        : Ev önü, evin dışı, dışarısı; ev bahçesi, sokak

uvala-              : Ovalamak

uvalık              : Ovalık, düz yer

uvasçı<vaaz-cı            : Vaiz

uvaz                : Vaaz

uvazcı<vaaz-cı            : bkz. “uvasçı”

uvuştur-           : Oğuşturmak

uy                    : Huy

uyar îsan          : Uyumlu insan, uysal

uydur-             : Çalmak; ırza geçmek

uyku kotası     : Uykucu, uyku düşkünü

uykucu            : Uykusuna düşkün; çiçek adı

uykucuk          : Çiçek adı

uykuçiçē<uyku+çiçek-i          : Çiçek adı

uylan-              : Huylanmak; gıdıklanmak; kuşkulanmak

uylaş-              : Uyuşmak

uylaşık             : Uyuşuk, haylaz, beceriksiz

uynuk              : Yayıkta çıkarılan krema; mayalık ekşi süt

uyubozuk        : Huyubozuk, ahlaksız

uyuntu<uyu-ntu         : Uyuşuk, haylaz, pısırık, tembel, ahmak

uz                    : Doğru, düzgün

uza-                 : Kaçmak, koşmak

uzakanne<uzak+anne : Anneanne

uzan-               : Yatmak, biraz uyumak

uzarak             : Uzak, uzakça

            uzgurlar           : Yer adı (Ağaköy)

uzur                 : Huzur

Ü

üçbudak oya   : Oya adı

üçgünnük<üç+gün-lük           : Arpacık, göz kapağı sivilcesi

üçkozlar          : Yer adı (Ayıtdere)

üçürdüm          : Üçtebir ortaklık

üdǖt<hudūd    : Hudut, tarla sınırı

üfke                 : Öfke

üfkelen-           : Öfkelenmek

üfkür-              : Püskürmek

üflengeç          : Balon

üflük               : Islık

üfül üfül          : Püfür püfür (yel esişi)

üfürgeç            : Balon

üj                     : Üç

ükümetli<hükûmet-li  : Memur

ülen                 : bkz. “ulen”

üleş-                : Bölüşmek, paylaşmak; miras üleşmek

ümizlen-          : Ümitlenmek, umutlanmak

ümmān<ümmühānî    : Kişi adı

üner                 : Hüner

üngül<ümmü+gül      : Kişi adı

üngüsün<ümmükulsüm          : Kişi adı

ünnap              : Hünnap, bitki adı

ünǖ açık          : Ümüğü açık; obur

ünük çıkıntısı : Boğaz çıkıntısı, gıdık

ünük çukuru    : Boğaz çukuru, yutak

ünük                : Ümük, imik; boğaz, gırtlak

ünükle-            : Boğazını sıkmak, boğmak

ünüklü             : Obur, şişman

ünüksüz          : Yemek yemeyen, yemek seçen, titiz

üret-                : Hamur karmak, kabartmak

ürfetin<ülfeddin          : Kişi adı

ürgür-              : Ekmek hamurlamak, hamur kabartmak

ürkünç             : Ürkütücü, korkunç

ürküntü           : Ürkme, ürkme unsuru; korku

ürküş<rüküş<rukiye   : Kişi adı

ürküye<u-rukiye         : Kişi adı

ürpērcik           : Allerji sivilcesi

üryālan-           : Rüyada ihtilam/cenabet olmak

üs baş              : Üst baş, giyim kuşam

üs                    : Üst

üsēn<hüseyin  : Kişi adı

üsîn<hüseyin   : Kişi adı (MA)

üsmen<hüsmen<hüseyin?      : Kişi adı

üst baş             : Üst yan, yukarısı

üst yan            : Üstteki, üst yandaki, üst taraftaki

üst yankı         : bkz. “üst yan”

üş                    : Üç

üşengeş           : Üşengeç, tembel

üşgünnük<üç+gün-lük: Göz kapağı sivilcesi, itdirseği

üt-                   : Oyunda yenmek

ütül-                : Oyunda yenilmek, kaybetmek

ütülen-             : Hafifçe yanmak

ütülen-<ot-a-la-n-       : Saçların hafifçe yanması

üvēcik             : Çocuk oyunu adı

üveyik             : Kuş adı

üveyiktepe      : Yer adı (Örtülüce)

üvün                : bkz. “ǖn”

üzgüntü<üz-güntü      : Üzüntü

üzüm macını    : Üzüm pekmezi

üzüm petmezi : bkz. “üzüm macını”

üzümcük         : Pipi (bebek dili)

V

vā mı               : Var mı

vā                    : Var

vā-                   : Varmak

vakıt                : Vakit

vakıtlı<vakit-li : Varlıklı, zengin

vakıtlıca          : Vaktinde, uygun zamanda; zengince

vakıtsız<vakit-siz        : Uygunsuz zaman; yoksul, fakir, muhtaç

valyos              : Balyoz

varak<evrak-lar          : Parlak sargı kağıdı

vargöz<var+göz         : Murç, keski

vaşşi                : Vahşi

vē-                   : Vermek

verek               : Yaramaz hırçın çocuk, terbiyesiz

vergilik            : Dünürlükte kızın istediği eşya, takı; bohça

veriga              : Ocaklık kancası; hayvan koşum aleti

verimkâr<ver-im-kâr  : Vermeye gönüllü, istekli

            veyáıṭ              : Veyahut

veyávıṭ            : bkz. “veyáıṭ”

            veyim<vehm   : Vehim, kuruntu

veyimli            : Vehimli, kuruntulu

vızvız              : Sivrisinek

vuruş-              : Cinsi ilişkide bulunmak

            Y

yā                    : Yağ; yan; taraftar

yā-                   : Yağmak

yā<yā+        : Hitap sözü (bkz. “beyā”)

yaba                : Harman aleti

yabancıla-       : Yabancı bilmek, çekinmek (bebeklerde)

yabanı<yaban-î           : İçe kapanık kişi

yācı                 : Yağcı; ikiyüzlü, yalaka

yādannık<yağ-dan-lık            : Kandil

yaka                : Yaka, yan, mevki

yakın anne       : Babaanne

yakıncacık       : Yakın, yakınca, çok yakın

yakınnak<ya-kın-na-k: Yakın, yakınca

yakınsak gözlük          : Okuma gözlüğü

yakınsak          : Yakın, yakınca; samimi

yal                   : Köpek yiyeceği

yalabık            : Kaygan, düz, parlak; yalaka, ikiyüzlü

yalama             : Ağız dudak çeperi yarası; çıkarcı, ikiyüzlü

yalancı möme : Bebek emziği

yalaza<y-alaz-a           : Alaz; yalın, yalın gibi; atik

yālı                  : Yağlı; zengin

yālı kapı          : Yağlı kapı; zengin aile, zengin koca

yalık                : Kızışma dönemimdeki köpek; azgın

yālık<yağ-lık   : Kadın önlüğü (MA)

yalnayak          : Yalınayak; çorapsız, ayakkabısız

yalnış               : Yanlış

yalpak             : Kaypak, güvenilmez, ikiyüzlü, yalaka

yalpaklan-       : Yaranmaya çalışmak, çıkarcı davranmak

yaltaklan-        : Yaranmaya çalışmak, çıkarcı davranmak

yalvā-              : Yalvarmak

yama               : Yamaç, bayır

yamaç              : Bayır

yaman             : Yiğit, becerikli; tuhaf, delişmen

            yamanarka       : Yer adı (Geyikkırı)

yamık              : Yamuk

yamıl-              : Yamulmak

yamılt-             : Yamultmak; dövmek

yāmır               : Yağmur

yamrul-            : Yamulmak, bükülmek

yan karanfil     : Oya adı

yana yakıla      : Zorlukla, sızlanarak

yançalaş-         : İnatlaşmak, yan çizmek, itiraz etmek

yandalak         : Yandaş, yalaka

yandır-            : Etkilemek, çekici şuh davranmak

yangalak          : Yarım yamalak, eksik

yangılık           : Yüksek ateş, havale hastalığı

yānı                 : Yahni yemeği

yanık               : Çelimsiz, çirkin

yanıkıç            : Yan yan, kıyıdan (bkz. “kıçınca”)

yanıkoba         : Yer adı (Ayıtdere)

yanıpeşi<yan-ı+peş-i  : Yanıbaşı

yankıl-             : Yana devrilmek, yamulmak; düşmek

yānki               : Dolandırıcı, güvenilmez, ikiyüzlü

yanlız              : Yalnız

yannak            : Yan, yön, yanaşık; taraftar

yannaş-            : Yanaşmak, yaklaşmak

yannayak         :  bkz. “yalnayak”

yannış              : bkz. “yalnış”

yannışlama      : Yanlışlıkla

yannız             : bkz. “yalnız”

yanpir yunpir   : Aksayarak, topallayarak

yanpiri             : Aksak, topal

yantarlalık       : Yer adı (Katrancı)

yantir               : Güvenilmez, kalleş, inat

yantiri              : bkz. “yantir”

yantirik            : Aksak, topal; yanlı davranan; kalleş

yapā                : Yapağı

yapıldak          : Yassı, eğri büğrü

yapış-              : Cinsi ilişkide bulunmak

yapışkan          : Tutkal

yapma             : Sahte

yaprā güzel     : Yaprağı güzel; çiçek adı

yaprak             : Çivi türü

yaprıl-              : Yıpranmak

yār                   : Yağır, sırt kalça yarası

yaradan<yarat-an       : Allah

yaramaz adam : Güvenilmez kişi

yaraş                : Yarış; gösteriş, rekabet

yaraşık             : Yaraşır, uygun; terbiyesiz

yarayışlı           : Yararlı

yardımla-         : Yardım etmek

yardır-             : Telaşlanarak kaçmak, sıvışmak

yarıcı               : Ortak, ortakçı

yarık                : Duhüle müsait kız

yarım akıllı      : Deli, aptal

yarımcalık<yarım-cı-lık: Ortaklık

yarımnık<yarım-lık     : Altın takı adı

yárın                : bkz. “yārın”

yārın                : Yarın, ertesi gün, bir gün sonrası

yarınki gün      : Yarın, ertesi gün, öbür gün

yarınsı gün      : bkz. “yarınki gün”

yārka<yarkie   : İri piliç

yarma              : Yarılmış buğday, hayvan yemi

yarmalı            : Yer adı (Göktepe)

yarpız              : Ot adı, nane türü

yasa-                : Barıştırmak, uzlaştırmak (MA)

yasak               : Avlu, geniş ev bahçesi

yassı                : Yassı; yatsı

yassıl-              : Yan yatmak, devrilmek

yastāç<yassı+ağaç?    : Küçük fırın küreği; sini (MA)

yaş adam         : Güvenilmez, ikiyüzlü, ciddiyetsiz

yaşdonnu<yaş+don-lu           : Korkak (bkz. “donuyaş”)

yaşlan-            : Islanmak

yaşmak<yaş-mak[43]     : Başörtüsü, çember, tülbent

yatalaç<yat-alaç         : Yatalak hasta

yatık<y-atık?   : Tahtadan yapılma yassı/söbü su kabı

yatır                 : Ermiş, veli; ermiş mezarı

yāv<yā+      : Hitap sözü

yavan              : Ekmeksiz, ekmek olmadan

yavaş               : Uslu, iyi huylu, sakin, geçimli, ağırbaşlı

yavaşçacık       : Yavaşça

yavaşı-             : Yavaşlamak; uslanmak, azalmak, hafiflemek

yavıklı             : Yavuklu, sevgili

yāvıṭ ta            : bkz. “yávıṭ ta”

yávıṭ ta            : Yahut da

yāvıṭ                : bkz. “yávıṭ”

yávıṭ                : Yahut, veyahut

yavrāzı<yavru+ağız-ı  : Çiçek adı; renk adı

yavrı                : Yavru

yavrıcık           : Yavrucuk; zavallı yavru

yāvu<yā+    : Hitap sözü

yavudi             : Yahudi

yávudi             : Yahudi

yavuz              : İyi, güzel (MA)

yaygı               : Yer örtüsü, basit kilim

yayıl-               : Sereserpe rahat oturmak; bayılmak

yayla gibi        : Geniş, düz, ferah

yaylan-            : Gitmek, yürümek, ayrılmak, uzaklaşmak

yaymaçan        : Yayvan, geniş ağızlı kap kacak

yayman           : Geniş (MA)

yayvaçan         : bkz. “yaymaçan”

yaz-                 : Yaymak, sermek

yazāne<yazı+hāne      : Büro, çalışma odası

yazgı               : Yaygı; kader

yazıklan-         : Üzülmek, pişman olmak

yazla-              : Havaların ısınma bildirimi

yé                    : Ya; evet, öyle

yedin-              : Arabaya binmek, arabayla gezinmek

yediveren        : İncir türü; gül adı; bolluk bildirimi

yekin-              : Atılmak, uzanmak, yeltenmek, girişmek

yelekin<yeleken         : Yel esen yer; rüzgarlı hava

yelin                : Hayvan meme bölgesi

yelli                 : Deli

yelpāze            : Oya adı

            yeltaşı              : Yer adı (Şakirbey)

yelve               : Kuş adı

yemeni            : Ayakkabı

yemiş               : Her tür meyve; incir

yemişen           : Geven, yaban kır meyvesi; alıç; kuşburnu

yemle-             : Yem vermek; ikna etmek, yönlendirmek

yēnge              : Yenge

yenice              : Yeni; hemen, az önce

yenidünya       : Meyve adı

            yenikoru          : Yer adı (Geyikkırı)

yensi-              : Ekşimek, bozulmak, eskimek

yensi                : Geçkin, ekşi, bozuk

yer alısı           : Yer halısı; basit ucuz halı

yer evi             : Tek katlı ev; eve sonradan eklenen oda

yēr                   : bkz. “yėr”

yėr                   : Yer

yesir<y-esir     : Esir

yesyeni<yes-yeni        : Yepyeni

yeşil fasile       : Taze fasulye yemeği

yeşil                 : Ham, olgunlaşmamış meyve/sebze

yeşilbaş           : Kertenkele

yeşilimtırak     : Yeşil, yeşilimsi, açıkyeşil

yeşillik            : Salata yemeği

yet-                  : Çekmek; gezdirmek; yönlendirmek; sevketmek

yetē                 : Yeter

yetiksiz<yet-ik-siz      : Yetersiz, güçsüz, çelimsiz, zayıf

yetişkin           : bkz. “erişkin”

yetiştir-            : Götürmek, ulaştırmak; söz taşımak

yezit                : Sövgü sözü

yī-                   : Yığmak

yıkıntı             : Enkaz, harabe

yılaf                : Yulaf

yılan güle dolandı       : Oya adı

yılancık           : Sırt bel ağrısı

yılanyastî         : Yılan yastığı, zehirli ot türü

yılbaşı çiçē      : Yılbaşı çiçeği

yıldız çiçeği    : Oya adı

yıldızçık          : Çiçek adı

yılık                 : Kayık gözlü, şaşı, şehlâ; sinsi

yılış-                : Yalakalık etmek, yakınlaşmak, sataşmak

yılışık              : Yalaka, sataşık, çıkarcı

yımırta             : Yumurta

yımşak             : Yumuşak

yımşakçana     : Yumuşakça

yımşakçanak   : bkz. “yımşakçana”

yımşanak         : Yumuşak, yumuşakça

yıprak              : Yıpranık, eski

yırak<y-ırak    : Irak, uzak

yırtık               : Açıkgöz, kurnaz (mecaz)

yıvış-               : Yığılmak

yi-                    : Yemek

yîcek işçek      : Yiyecek içecek, her tür gıda

yîcek<yi-y-ecek          : Yiyecek

yiit                   : Yiğit

yimelik            : Yiyecek, yemek, gıda

yimelik ekin    : Kendi yiyeceği olarak ayrılmış buğday

yimmeş            : Yirmi beş (25)

yimmeşlik        : Yirmibeşlik (25 kr.)

yîn<yeğin        : Hafif; zayıf yapılı, narin

yin-<y-in-        : İnmek

yinge               : Yenge (MA)

yînnek<yeğin-ne-k     : bkz. “yîn”

yir                    : bkz. “yėr” (MA)

yir-                  : Yermek, kötülemek

yiri<y-iri          : İri

yirici                : Yerici, arabozucu; dünürlük bozan kişi

yirmik<y-irmik           : İrmik

yiyenti             : Obur, müsrif; görmedik

yiygi                : Yiyecek; yaban kuş yemi

yiyici               : Savurgan, müsrif, rüşvetçi

yiyimlik           : bkz. “yimelik”

yiyiş-               : Ağız dalaşı yapmak; öpüşmek, sevişmek

yiyişken           : Erkek düşkünü hafif kız, kadın

yȫmsüz            : Obur, görgüsüz

yȫmüye<yevmiye        : Gündelik, gündelik ücret

yokkēdın         : Yok iken, yokluğunda

yoktan             : Yokluk; düşkün, çelimsiz; yoksul

yokuş              : Bayır, yamaç

yokuz              : Yoğuz

yolçatı<yol+çat-ı        : Sapak, dörtyol

yol çatısı          : bkz. “yolçatı”

yolda bulma    : Evlilikdışı doğurulan çocuk; piç

yollan-             : Yola çıkmak, yürümek

yollu                : Duhüle müsait kız; ahlak yoksunu kadın

yolsuz              : Parasız, züğürt; duhüle müsait kız

yorgaca           : Boğmaca, zatürre

yorgansız        : Yaramaz, açıkgöz (mecaz)

yōsa<yok+i-se : Yoksa; aksi halde

yōsam<yok+ise-m      : bkz. “yōsa”

yosma             : Çekici güzel kız; canayakın, sevimli

yoz                  : Basit, âdi

yömsüz           : bkz. “yȫmsüz”

yön yömelek   : Yön, taraf; kural, usül

yönter-            : Yönlendirmek, sevketmek; çıkar gözetmek

yör-                 : Yürümek (MA)

yörǖlek<yör-ür-le-k    : Yürüyerek, yayan

yörü-               : Yürümek

yörümeme ipnesi        : Yavaş giderek yolu tıkayan kötü sürücü

yū-                  : Yığmak

yu-                   : Yıkamak (MA)

yukā                : Yukarı (YA)

yukāki             : Yukarıki, yukarıdaki

yukara             : Yukarı (MA)

yukāsı              : Yukarısı

yular                : İp veya deriden hayvan dizgini

yumuk             : Kısık bakışlı; içten pazarlıklı, sinsi

yumul-            : Öpmeye başlamak; boynundan öpmek

yūr-                 : Yoğurmak

yurdu              : İğne deliği

yurt                 : Yoğurt

yurtlu böbē     : Yoğurtlu biber kızartması   

yurtlu macın    : Yoğurtlu pekmez

yǖrük               : Yüğrük; becerikli; yatkın, yakışır, uygun

yǖsek               : Yüksek

yusufçuk         : bkz. “guguççuk”

yutkun-           : Kabullenmek, mecburen sessiz kalmak

yuva                : İşsiz, başıboş, serseri, içki düşkünü

yuvun              : Yığın; ot yığını

yüklük<yük-lük          : Yatak yorgan dolabı, musandıra

yüre-<y-üre-mek         : Üremek, artmak; başarmak

yürek               : Karın, mide

yüreksiz          : Korkak

yüret-<y-üret-mek      : Üretmek, başarmak, becermek

yüssük             : Yüzük (YA)

yüzle-              : Yüz vermek, şımartmak

yüzleme           : Şımarık

yüzletme         : bkz. “yüzleme”

yüzsüz             : Utanmaz

yüzük              : Takı adı

yüzüm<y-üzüm          : Üzüm

Z

zabın<zebūn    : Çelimsiz, sıska, çok zayıf, hasta

zalata               : Salata (YA)

zāle                  : Zeliha (kişi adı, MA)

zanat               : Zaneat, sanat

zānbak            : Zambak

zankla-            : Zırlamak, söylenmek; ihbar etmek

zāre                 : Zahire, buğday

zargana            : Balık adı; çelimsiz, sıska, zayıf

zārttadanak     : Zart diye; osurma bildirimi

zātan               : Zaten

zátė                 : Zaten

zátı                  : Zaten

záti                  : Zaten (MA)

zavallı              : Ahmak, salak

zavazingo        : Şey; alet, vida, anahtar

zebil<sebil       : Çok, bol, fazla

zekeriye<zekeriyā       : Kişi adı

zelve                : Boyunduruk çubuğu

zelye                : Zeliha (kişi adı)

zēnbil              : Zembil

zēnbilci           : Zembil dokuyucusu, satıcısı

zenzele            : Zelzele

zēra<zehra      : Kişi adı

zere                 : Zîra

zeyir                : Zehir

zıbar-               : Ölmek; uyumak

zıbart-              : Öldürmek

zılgıt                : Dayak atma, dövme

zımbırtı            : Çalgı; şey, nesne

zından             : Zindan

zır cāyil           : Çok cahil, deli

zırkıltı              : Zırıltı

zıykla-             : Ağlamak

zilli maşa         : Oya adı

zîn                   : Zihin

zincir               : Altın takı adı

zincircik          : Oya adı

zînep<zeynep  : Kişi adı

zîtin                 : Zeytin

zîtinnik<zeytin-lik      : Zeytin tarlası

zîtinyā<zeytin+yağ-ı   : Zeytinyağ

zivit karası       : Zift karası, kapkara

zivit                 : Zift

zomurt-           : Somurtmak, küsmek (YA)

zopa                : Sopa (YA)

zopi                 : bkz. “zopa” (YA)

zortla-              : Gaz kaçırmak; sır vermek, söz taşımak

zotnik              : Şapka siperliği[44]

zȫre<zühre      : Kişi adı

zulum miki      : Yaramaz, geçimsiz, hırçın, huysuz

zulum<zulüm  : Zalim; yaramaz, sevimli çocuk

zurna               : Balık adı

zülfā<zülüf+ağ-ı[45]       : Oya adı

zülker<zülfikār            : Kişi adı

zümbül<sünbîl            : Sümbül, çiçek adı

zümbürye<zümriye     : Kişi adı

zünbül oyası    : Oya adı

zünbül             : bkz. “zümbül”

zürt                 : Züğürt, parasız


[1] Başka yörelerde “angın”

[2] Bi aralık bulur bulmaz gēcem. Bi aralık bu evde de oturdular.

[3] babushka: Nine (Rusça)

[4] “kış-ın, yaz-ın” kullanımı gibi.

[5] “bişiş”in yapısı “bir+şiş” değil tığ anlamındaki “biz” ile ilgili olmalıdır.

[6] “ceennemi boylamak, yedi koca boylamak”

[7] “Sıs dērim boyná konuşērı / Sus diyorum boyuna konuşuyor”.

[8] yıl-ın (“akşam-la-y-ın” ile aynı yapıdadır).

[9] Bazı yörelerde “büğerek“

[10] coni<john<joannes: Yûnus (as). Burada bir nebi adının temsil kimliği yönünden nasıl bir anlam kaymasına uğradığı görülüyor.

[11] Kalaysız kapta bakır zehirlenme bildirimi

[12] Şu kızan çok bubasına çaldırıyō.

[13] Bazı ağızlarda “çimmek”.

[14] Çankırı ağızlarında “soyunmak”.

[15] Başka yörelerde kuzu ağılı.

[16] dokuz-çun>dokurcun?

[17] bkz. Dîvan, c. I, s. 447

[18] Başka yörelerde “ekenek”

[19] Köyden gelip Biga’ya yerleşenlere denir.

[20] İnek arabasında dingili kanatlara sabitleyen eğri ağaç

[21] Başka yörelerde erkek hindi.

[22] Almanca gümüş sikke/para.

[23]künüçi bolmagıl” : Kıskanç olma (bkz. Codex Cumanicus, atasözü)

[24] ık-/ıkın->ıh-?

[25] Başka yörelerde “ıralamak”

[26] Rusça bir kelimedir.

[27] keri<ker-î (sağır)?

[28] Kerpiç bir tür pişmemeiş tuğladır zira pişmiş tuğlaya “bışıg kerpiç” denirdi (bkz. Dîvân).

[29] Başka yörelerde “kese”

[30] Batı dillerine gulaş biçiminde geçmiştir.

[31] kopelez: Köpek yavrusu, enik (kopil+leş-i?)

[32] kulan>kulun>kuliş? (kulun:Yaban eşek)

[33] Bazı yörelerde “kurbağa”

[34] Bazı yörelerde “sinit”

[35] Şindi avalar î ama önümüz kış gibi durērı.

[36] Kozçeçme

[37] Asan pek bile yapamam demiş (Hasan zaten yapmam demiş).

[38]okumaya savaşmak, yetişmeye savaşmak, yörümeye savaşmak”

[39] Sayı mı deyēri be (Sahi mi diyor be).

[40] Arapça şaki’den galat?

[41] şebbûy: Gece kokusu

[42] ordu-yu humayun, otağ-ı humayun; huma kuşu vb. ET umay<h-umay(un) ile ilgili olduğu düşünülür (bkz. *u- / “umak” fiili). umay/omay (Her şeye gücü yeten/kadir tanrı; kutlu, kut sahibi kağan/padişah; uğurlu). Büyük padişah çadırı demek olan otağ-ı humayun’daki çadır bezinden yola çıkan telakki, kaput bezine (çalıkoparan) “umayin” demiş olmalı. Türkçeden Farsçaya aynı anlamda hümâ olarak geçmiştir.

[43] ET “yaş-” (saklanmak)

[44] Başka yörelerde “tengürşek, terek

[45] zülfā Ar.: Zülüfler, perçemler? / zülüf+ağ-ı?

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

reklam

reklam

reklam reklam